[Namık Alkan’ın Yücel Erten ile yaptığı ve Birgün’de yayımlanan söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
1946’da tiyatro, sinema oyuncusu ve yönetmen Avni Dilligil’in yönetiminde başlayıp dört yıllık serüveni sona eren İzmir Şehir Tiyatroları, dönem dönem yeniden hayata geçirilmeye çalışılsa da girişimler başarılı olamadı. 1989 yılında Prof. Dr. Özdemir Nutku Şehir Tiyatroları adını tekrar kent yaşamına kazandırmaya çalıştı. Ancak bu çaba Gezici Kamyon Tiyatrosu uygulamasıyla ancak iki yıl yaşayabildi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in seçim vaatleri arasında yer alan Şehir Tiyatroları, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ndeki ilanla duyuruldu. Logosu yarışmayla belirlenen Şehir Tiyatroları, düzenlediği sınav sürecinin ardından kadrosunu kurdu. İzmir Şehir Tiyatroları, Yücel Erten’in deyimiyle ‘tiyatronun töresi gereği’ 1 Ekim’de perde açtı.
İzmir Şehir Tiyatrosu’nun Kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten ile konuştuk.
İstanbul’da yaşıyorsunuz. İzmir’de Şehir Tiyatrosu’nu kurmak için bir teklif almış olmalısınız. Sizi Sayın Başkan mı aradı?
Evet, İstanbul’da yaşıyordum ama 4 aydır artık İzmirli oldum diyebilirim. Bir tiyatronun kuruluşu ve yönetimi, uzaktan kumanda ile yürütülemez. O nedenle Temmuz’dan bu yana İzmir’de küçük bir daire kiraladım. Öyle yoğunum ki, İstanbul’a son 4 ayda ancak bir defa, üç-beş günlüğüne ihtiyaçlarımı karşılamak üzere gidebildim. Şimdi açılışımızı yaptık. Yine ancak iki günlüğüne gidip gelebildim. Çünkü ikinci oyunumuzun provalarına başladık.
Başlangıç süreci İzBBŞT’nin yönetmeliğine göre yürütüldü. Sanat Yönetmenliğine aday olmak isteyenlerin başvurabileceği ilanla duyuruldu. Yine yönetmeliğe göre Danışma Kurulu başvuruları değerlendirdi. Değerlendirme sonucu Sayın Başkan’a iki isim önerildi. Sayın Başkan da teveccüh gösterip tercihini benden yana kullandı. Böylece bu onurlu görevi ben üstlenmiş oldum. İlk kez getirilen önemli bir kurala göre, bu görev sınırlı sürelidir.
Hangi beklentilerle İzmir’e gelip görevi kabul ettiniz? 70 yıl sonra İzmir’de Şehir Tiyatrosu’nu yeniden kurmak sizi heyecanlandırdı mı?
Sanat alanlarıyla kurumlarının neredeyse çarmıha gerildiği bir dönemde, İzmir Şehir Tiyatrosu’nun yeniden kurulmuş olması, sanat hayatımızda çok önemli bir adımdır. Bunun için Sayın Başkan Tunç Soyer’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu gelişmeyi önemsememek mümkün değildir. Öte yandan ben de kendini yurduna ve halkına borçlu hisseden safdillerdenim. Ömrüm boyunca tiyatro sanatı için kâh nefer olarak, kâh komutan olarak emek verdim. Yazdım, söyledim, yaptım, yakıştırdım. 70 yıl aradan sonra atılan böyle cesur bir adımda, Kurucu Genel Sanat Yönetmeni olarak seçilmiş ve atanmış olmaktan gurur duydum. Büyük bir heyecanla işe giriştim. Küçümsenmeyecek kadar kısa bir sürede tiyatronun sağlam bir kuruluşla perdesini açmasını, hayata geçmesini sağladım. Tabii ki çalışma arkadaşlarımın emekleri ve katkılarıyla.
1 Ekim’de Azizname adlı oyun ile İzmir Şehir Tiyatrosu perdelerini açtı. Sırada hangi eserler var. Gelecek program hakkında bilgi verebilir misiniz?
27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde sorulduğunda, “İlk sezon için bir Shakespeare, bir Brecht ve bir Aziz Nesin nasıl olur?” diye cevap vermiştim. Ama karargâhımız olacak İsmet İnönü sahnesindeki tadilatın ihalesi gecikince, plan değiştirmek gerekti. İzmirSanat ve Elhamra sahnelerinden yararlanmaya karar verdik. Bu da tabii öngördüğümüz repertuvarda değişiklik gerektirdi. Mevcut kısıtlı koşullara uyma amacıyla ‘Azizname’yi öne aldık. Kasım ayında da ikinci oyunumuz prömiyer yapacak. Fransız kadın yazar Colinne Serreau’nun oyunu ‘Tavşan Tavşanoğlu”’. Dar gelirli orta sınıf bir ailenin sorunları etrafında gelişen fantastik bir komedi. Beklenmedik bir engel çıkmazsa; yılbaşında devreye girmesini beklediğimiz İsmet İnönü’nün açılışını da Nâzım Hikmet’in ‘Ferhad ile Şirin’ oyunu ile yapmayı tasarlıyoruz. İlerisi için de heyecan verici seçeneklerimiz var ama açıklamak için önce İsmet İnönü Sahnemizin açılışını görmemiz gerekecek.
Türkiye’de tiyatrolar pandemiden en çok etkilenen kesimlerden oldu. Uzun süre salonların kapalı kalması zaten var olan sorunlarını yenilerini ekledi. Türkiye’de tiyatronun içinde bulunduğu durumu ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Hazırlık aşamasında, henüz pandemi yasakları altındayken, bir dostuma şöyle yazmıştım: “İzmir Şehir Tiyatrosu’nda üçüncü zilin çalıp ilk oyunun başlamasını o kadar istiyorum ki. Gel gör ki yeryüzü koşulları bizi nemrut, acımasız bir salgın hastalıkla karşı karşıya bıraktı. Tiyatro insan insana, nefes nefese, göz göze, yakın temasla üretilen bir sanat. Sınavı da öyledir, provası da, temsili de kutlaması da. Ama koşullar daha sınav yapmamıza bile izin vermiyor.”
Pandemi kısıtlamalarının gevşetilmesi üzerine haziran sonu ve temmuzda sınavlarımızı yaptık. Ağustos ortasında elemanlarımız göreve başladılar ve işte 1 Ekim’de de perdemizi açtık.
Tabii ki ekonomik sıkıntılara eklenen pandemi, sanat alanlarının nefesini kesti. Sosyal devletin çoraklaşmış olması, sabit bir geliri olmayanları büsbütün dara soktu. Üzücü olaylara tanık olduk. Şimdilerde, sezon başında tiyatro alanında ciddî bir hareketlenme görüyoruz. Umalım ki kitlesel aşılanma konusu kısa sürede başarılır da, insanımızın sanatla buluşmasının önündeki engeller azalır.
Devamı için tıklayınız.