(Soner Sert’in Evrensel’de yayımlanan yazısının bir bölümünü okurlarımızla paylaşıyoruz.)
Yirminci yüzyılın en etkili düşünür ve yazarlarından biri Walter Benjamin… Bugün, bir entelektüel tartışma ortamında yahut bir akademik ya da düşünsel çalışmada adına sıkça rastlanıyor, eserlerinden ziyadesiyle alıntı yapılıyor. Onu ve eserlerini bu denli değerli yapan şey ise ele aldığı konu ve bağlamları derinlemesine incelemesi, çağının ötesinde görüşler ortaya atması ve durmaksızın yazması…
Kısa süren yaşamına 1892 yılında Berlinli zengin bir aile ortamında başlayan “flanör”, bankacı babasının teşvikiyle okuyup düşünmeye ve sürekli olarak yazmaya girişir. Aynı zamanda bir sanat simsarı da olan babası, onun çalışmasına, maaşlı bir iş bulmasına gerek olmadığını ve yaşamı boyunca ona bakacağını söyler. Benjamin, bu rahatlığın etkisiyle entelektüel gelişimini tamamlamayı başarır. Fakat işler beklenildiği gibi gitmez ve I. Dünya Savaşı ile birlikte başlayan Almanya’daki ekonomik kriz, babasının işlerinin bozulmasına sebep olur. Böylece Benjamin maddi anlamda kötü günler geçirmeye başlar. Kısa süre sonra evliliği bozulur, yazdıklarından para kazanmayı denese de çok da başarılı olduğu söylenemez. Kendini büyük bir yoksulluğun içinde bulur. Benjamin’in asıl şöhretine ölümünden sonra kavuştuğu düşünüldüğünde, ne denli zor günler geçirdiği tahmin edilebilir.
Savaş sonrası Almanya’sının ortasında bir vaha gibi ortaya çıkan Frankfurt Okulu ile temasa geçen Benjamin, Adorno ve Horkheimer ile ilişki kurar. Etkisi günümüze değin süren bu okul ve araştırmacıları, Benjamin’i derinden etkiler. Yine aynı dönemin etkili sanatçısı ve tiyatronun geleceğini değiştiren Brecht ile de bir dostluk geliştiren Benjamin, bu isimlerden oldukça beslenir. Böylesi düşünsel çalışmaların yapıldığı, birbirinden değerli isimlerin ortaya çıktığı dönemde Almanya siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda zor günlerden geçiyordur. Naziler peyda olmuş, Hitler iktidara yürüyordur. Yahudiler, Marksistler, eşcinseller, her meşrepten muhalifler topun ağzındadır. II. Dünya Savaşı’na uzanan yıllarda etkin isimler birbiri ardına Almanya’yı terk eder. Benjamin de bu isimlerden biri olur ve Paris’e yerleşir. Savaşın başlaması ile birlikte Nazilerin Fransa’yı işgali gerçekleşince Benjamin, İspanya sınırı üzerinden ülkeyi terk etmek ister. Fakat gizemli bir şekilde hayatı son bulur. Söylentilere göre Nazilere yakalanacağını düşünerek sınıra varmadan intihar eder.
ALTERNATİF SANAT ELEŞTİRİSİ
Pek çok konu ve bağlam hakkında yazılar kaleme alan ve çağın ilerisiyle ilgili görüşler ortaya atan Benjamin’i bu yazının konusu yapan durum ise ’30’lu yıllarda yazdığı Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri isimli denemesidir. İlk versiyonu 1935 yılında, Almanya vatandaşlığı elinden alındıktan sonra, Paris’te kaleme alınan bu metin, Nazilerin hışmından dolayı New York’a taşınan Sosyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından Fransızca olarak basılır. Metnin bu halinde Amerikalı kapitalizm destekçisi kitleyi ürkütmemek için editör tarafından Marx’tan yapılan alıntılar atılır. Bugün genel okura ulaşan son hali ise Benjamin tarafından 1939 yılında -ölümünden 1 sene önce- yeniden düzenlenir. Bahse konu olan metin, 1968 yılında İngilizce yayımlanana kadar varlığından az kişinin haberi olduğu bir yazı olma özelliği taşır.
Teknolojik ilerlemenin günden güne boyut atladığı bir dönemde, sanat eseri ile teknolojik gelişmeler arasında bir bağıntı kurması, sanatın üretim biçimlerini siyaset ve kitle kültürü üzerinden irdelemesi, Benjamin’in bu eserinin önemli noktalarını oluşturur. Henüz yeni bir sanat olarak görülen sinema ve fotoğrafın kamu yaşamı üzerindeki etkilerini irdelemesi ve sanat alımlayıcılarını bu bağlamlar üzerinden öncelemesi ilerleyen yıllarda yapılacak araştırmaların da önünü açar. Çalışmanın dikkate diğer yanı, Benjamin’in geleneksel sanat eleştirisini reddetmesinden ve yerine bir alternatif önermesinden kaynaklanır. Zekayı önceleyen eserleri tarihsel olarak mahkum eden, gizem ve kalıcı değer teorilerini elinin tersiyle öteleyen Benjamin, bu hamlesini, film ve fotoğrafın diğer sanatlara nazaran farklı yollarda alımlanması üzerinden kurar. Ayrıca faşizmin yükselişe geçmesi ve onun “siyasetin estetikleşmesi” olarak tarif ettiği durum da bu eseri kaleme almasına neden olan noktalardır.
SANAT ESERİ DEVRİMCİ TALEPLERİ YENİDEN ÜRETİR
Benjamin çalışmasında, “profesyonel” film izleyicisinin faşist liderlerin görsel şovlarını “Yutmayacağını”, filmlerin dikkati dağıtması ve alıcının bu sebeple propagandayı içselleştirmemesi üzerinden yorumlar. Dolayısıyla “mekanik yeniden üretim çağında” bir sanat eseri, faşizmi yeniden üretmek için işlevsel bir noktada yer almaz, aksine “bu çağda” bir sanat eseri, devrimci talepleri yeniden üretir. Bu düşüncesini, faşistlerin sanat eserinin değerini daha kalıcı ve zaman dışı olarak yorumlaması üzerinden açıklayan Benjamin, komünistlerin bir sanat eserinin değerini değişen ve dönüşen çağ ile birlikte yeniden ürettiğini ve böylece eserin günden güne kendini güncellediğini iddia eder. Bu düşüncesini Shakespeare metinleri ve filmler üzerinden açıklayan yazar, yeniden üretim bağlamında çarpıcı bağlamlara temas eder. Ona göre, anlam ve değişim bu çağda bir sanat eseri üzerinden yeni bir hüviyete kavuşur. Teknolojinin, sadece sanat üzerinde değil, diğer disiplinlerde de yeni bir alan açtığını ve bu yolla bir örgütlenmenin mümkün olduğunu iddia eden Benjamin, faşizmi tarihsel olarak mahkum eder. Adorno’ya göre “fazla iyimser” olan bu metin, -İngilizce olarak- yayımlandığı günden bu yana sanat eleştirisi ve kitle kültürü üzerine yazılmış en etkili metinlerden biri olma özelliği taşıyor.
Devamı için tıklayınız.