Dikmen Gürün
İzmir Şehir Tiyatrosu 70 yıllık bir aradan sonra, belediye başkanı Tunç Soyer’in girişimleriyle yeniden açıldı. “Yeniden” diyorum, çünkü ilk kez 1946 yılında Avni Dilligil gibi değerli bir sanatçının yönetiminde hayata geçiyor bu sanat kurumu. Dönemin belediye başkanı Reşat Leblebicioğlu. Türkiye’nin üçüncü büyük kentinde bir şehir tiyatrosunun sadece 1946-1950 yılları arasında faaliyet göstererek sonrasında yıllar boyu sürecek bir sessizliğe gömülmesi kimin ayıbıdır ayrı bir tartışma konusu.
Bugüne geldiğimizde: Öznur Oğraş Çolak’ın 1 Ekim 2021’de yine bu sayfada İzmir Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’le yapmış olduğu söyleşi, süreci önemli satırbaşlarıyla paylaşıyor.
Açılışa gidemedim ama “Azizname” beni yıllar öncesine götürdü. Yine Yücel Erten’in Aziz Nesin’in öykü ve taşlamalarından uyarladığı Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı “Azizname95”i, 1996 yılında, 8. İKSV Tiyatro Festivali’ne davet etmiştik. Oyun, İstanbul’un yok olan güzelim tiyatro mekânlarından birinde, Taksim Sahnesi’nde buluşmuştu seyirciyle. Kimler yoktu ki o ekipte? Hatice Aslan, Rüştü Asyalı, Hüseyin Avni Danyal, Bilal Güldere, Serhat Nalbantoğlu, Berin Ötenel, İhsan Sanıvar, Ahmet Mümtaz Taylan… Ne güzel ki bugün de İzmir seyircisi genç bir ekiple buluşuyor “Azizname”de…
‘AZİZNAME 95’ ÜZERİNE
Yücel Erten’in, “Azizname 95” üzerine Tiyatro festivali kataloğunda yer alan, güncelliğini o günden bugüne yitirmemiş yazısından bölümler paylaşarak iletiyorum başarı dileklerimi.
“(…) Gözyaşı ticaretine yeltenmeyeceksiniz, ağlama duvarı dibine düşmeyeceksiniz; uyumsuz bir gülünçlükler yığılmasına hiç izin vermeyeceksiniz! Aziz Hoca’nın toplumcu sevgisi ile toplumcu eleştirisini birbirine harmanlayan tutumunu göz ardı etmeyeceksiniz! Üstelik Aziz Nesin öykülerinin çok geniş bir paleti var; dar gelirli sade vatandaş öyküleri, askerlik öyküleri, köy öyküleri, özyaşamına değip geçenler, masallar, fantastik öyküler, grotesk öyküler, öyküye sığdırılmış sosyolojik tahliller ve benzeri. Bu geniş paletten uygun örnekleri, dengeli ve uyumlu bir biçimde bir temsile sığdıracaksınız!
Özetle: Aziz Hoca’nın sevecen dikbaşlılığının, güleç hüznünün, savaşkan barışçılığının, zengin gönlünün hakkını vermeye çalışacaksınız!
(…) Aziz Nesin, 80’ine yaklaşırken bile 20’sinde bir genç, bir öncü, bir savaşçı gibi, barış, eşitlik, demokrasi, insan hakları, sosyalizm, laiklik gibi toplumsal sorunlara yönelik yazılardan ve eylemlerden geri durmamıştır. Şu döneklik çağında nasıl hayranlık uyandıran bir yaşam. Berlin’deki oyunumuzun iki dildeki tanıtma broşüründe şu cümleleri kullanmışım: ‘Aziz Nesin; Uluslararası mizah ustası…Uluslararası kültür elçisi… Uluslararası düşün savaşçısı… Yakılacak adam!’ Bunlara şimdi ne eklesem boş gibi geliyor. Zaten Aziz Nesin gibi bir öncünün, bir aydınlık savaşçının, bir devrimcinin ardından ah vah etmektense onun düşüncesine, onun savaşımına, onun çizgisine, herkesin kendi alanında eylemle sahip çıkması daha doğru olur diye düşünüyorum.”
‘ÇAĞINI YANSITMAK’
Aziz Nesin de 1965 yılında Oyun Dergisi’nde kaleme aldığı “Çağını Yansıtmak” başlıklı yazısında şöyle diyordu:
“(…) Yeni uygarlık ve yaşama araçlarının bulunup, yaşama uygulanması yüzünden dünyanın gittikçe küçülüp, insanlar arasında yaşama bakımından değilse bile hiç olmazsa anlayış bakımından ayrılaşmanın gittikçe azalmakta olduğu bir gerçektir. Bu gerçek yazarı çağının sorunlarına, çağını yansıtmaya itelemektedir. Ama yine ulusallık vardır ve bu ulusallığın verdiği ayrımlaşma bir uyum yaratmaktadır. Bu yüzden her ulusun yazarı çağını kendince, kendi ulusunca ve kendi sınıfınca yansıtacaktır.”
Yolu açık olsun İzmir Şehir Tiyatrosu’nun. Aramızdan çok zamansız ayrılan sevgili Hülya Nutku da keşke var olabilseydi bu umutlu yolculukta.