16 Kadın Tek Bedende

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Deniz Ülkütekin’in Cumhuriyet’te yayımlanan söyleşisinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz]

Ayça Bingöl bu günlerde oyunculuk kariyerinin belki de en zorlu ama aynı zamanda en çok gurur duyduğu ve kendisini mutlu eden projelerinden biriyle sahnede. “Ben Anadolu” isimli oyunda bu topraklardan fışkıran 16 kadın karaktere tek başına hayat veriyor. 16 Ekim’de Oyun Atölyesinde, 20 Ekim’de Zorlu PSM’de, 28 Ekim’de ise Baba Sahne’de sahnelenecek, Mam’Art Tiyatro yapımı oyun Ayça Bingöl’ün de hocası olan usta oyuncu Yıldız Kenter’e ithaf edildi.

Kadınların yaşam haklarının tehdit altında olduğu, belli bir yaşam tarzının dayatması altında hem özel hem de kamusal hayatta kadınlara dayatıldığı bir dönemde sahneleniyor olması ile özel bir anlam taşıyan “Ben Anadolu” ile başlayan sohbetimiz, Bingöl’ün yeni kadrosuna katıldığı “Kırmızı Oda” ile sürdü, geçmişe, anneliğe, pandemiye, oyunculuk sektörüne kadar uzandı…

“Ben Anadolu” oyununda 16 farklı kadın karakteri canlandırıyorsunuz. Böylesi zorlu bir role nasıl hazırlandınız?

Feri Baycu Güler ve Görkem Yeltan projeyi birlikte yapmaya karar verip çalışmaya başladıktan sonra oynamam için beni işe dahil ettiler. O sırada pandeminin en zor günleriydi ve hepimiz başka şehirlerdeydik. Oyunu Yıldız Hoca’nın ölüm yıldönümüne denk gelen İstanbul Tiyatro Festivali’ne yetiştirmek için işe giriştik ve önce online olarak provalara başladık. Zorlayıcı ama hepimize farklı edinimler kazandıran değişik bir tecrübe oldu. 16 kadının her birinin ayrı dönemler içinde var olduğunu da düşününce elbette kolay olmadı. Hiçbirinin birbirine benzememesi üzerine çok kafa patlattık ve farklı biçimlerde yol aldık ki ayrımı biçimsel olarak da ortaya koyabilelim. Zor ama çok zevkli yolculuk umarım bu oyunu uzun yıllar oynamaya devam edebilirim. Sahnede tek başına olmak da gerçekten kolay değil. Kalabalık oyunlarda ya da iki kişilik oyunlarda sahnede birlikte nefes alıp verdiğiniz rol arkadaşlarınızla birbirinizin eli, kolu, yarısı gibi oluyorsunuz oyun sırasında. Tek başına olmak demek tek başına mücadele etmek demek. Ben bu oyunda hep kendimle mücadele halindeyim, en büyük yoldaşım seyirciyle kurduğum enerjisel ilişki. Bu ilişki beni yukarı çekiyor ve devam etme gücü veriyor. Tabii ki büyük bir kısmı da çalışmakla ilgili. Çalıştıkça ve oynadıkça kendinizi daha iyi hissedip, seyirciyi kucaklamaya başlıyorsunuz. Bu noktada da zaten bu mesleği yapma sebeplerimden biri gerçekleşmiş oluyor. Yani seyirci ile kucaklaşma ve bu kucaklaşmayla sahnede var olma hali ve onun yaşattığı haz.

‘YILDIZ KENTER BİZİ SEYREDİYOR’

Yönetmen Görkem Yeltan, oyunun yapımcısı Feri Güler ve siz, üçünüz de Yıldız Kenter’le çalışmış kadınlarsınız. Kendisiyle iletişiminiz nasıldı?

Hepimiz hocanın öğrencileriyiz. Zaten Ben Anadolu demek Yıldız Kenter demek. Benim bu meslekte en kıymetli şeyleri öğrendiğim hocalarımdan biridir. Önünde büyük bir saygıyla eğiliyorum. Bu oyun ona bir saygı duruşudur. Onun üç kadın öğrencisinin ondan aldığı bayrağı gururla taşımasıdır. Bu noktada mesleki yolculuğumuzdaki yönelimlerimizi, onun öğrencileri olarak nereden nereye geldiğimizi, edinimlerimizi, tecrübelerimizi harmanlayarak, kendi bakış açımızla yeni bir Ben Anadolu koyduk ortaya. Yıldız Hoca’nın oynadığı dönemle şu anki dönem arasında her anlamda fark çok. O yüzden kendi bakış açımızla yorumlayarak bu oyunu yeniden sahneye getirdik. Ve ben bu oyunu her oynadığımda Yıldız Hoca’nın yıldızların arasından bizi seyrettiğini düşünüyorum.

Türkiye’de kadın olarak var olmak hayatın her alanında gitgide zorlaşıyor. Böyle bir dönemde tarih boyunca yaşamış 16 farklı kadına hayat vermeniz de sizin için önemli olmalı. Türkiye’de kadınlara yönelik saldırılar ve uygulanan politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadın cinayetleri politiktir. Bu her şeyi özetleyen bir cümle. Bazen çok umutsuzluğa kapıldığımı itiraf edebilirim. Çok üzgün, çok kızgın hatta öfkeli oluyorum. Bu mücadelenin kendimce bir yerinde durarak elimden geleni yapıyorum. Aydınlık ve özgür iki tane kız çocuğu yetiştirmeye çalışıyorum. Bir çocuğunun bile dünyayı değiştirebileceğini düşünüyorum. Eğitimin, özgürleşmenin ve kendi varlığını ortaya koymanın ne kadar önemli olduğunu her fırsatta her yerde dile getirip toplumu bilinçlendirmeye çalışıyorum. Burada tabii ki ciddi bir sistem değişikliği ve güce de ihtiyaç var, İstanbul Sözleşmesi gibi… Ve ben bir vatandaş olarak bu ihtiyaçların yerine getirilmesini talep ediyorum.

Genel anlamda kadın olma hissini nasıl tarif edersiniz?

Bu soru cinsiyetçi ve ayrımcı bir soru bence. Çünkü hiçbir röportajda erkek oyunculara ya da tanınmış birine “Genel anlamda erkek olma hissini nasıl tarif edersiniz?” diye sorulmuyor. Bu soruyu insan olma hissini nasıl tarif edersiniz üzerinden yanıtlamayı tercih ediyorum. İnsan yaradılışından beri çelişkilerle ve zorluklarla hayatta kalmak için mücadele ediyor. Bunun çok farklı şekilleri var. Hayatta kalmak, var olmak, kendini gerçekleştirmek, hayallerinin peşinden koşmak. Bunların hepsi tüm yaşam boyunca devam eden çok zorlayıcı, çok engebeli hisler. Ben bu noktada hep şunu düşünüyorum; ne kadar esneyebildiğimiz, ne kadar değişip, dönüşebildiğimiz bize güç katıyor. Çünkü koşullara uyumlandıkça o koşulların içinde yeniden var olabiliriz. İnsan olarak buna çok çabalıyorum. Hayatımın her noktasında kendimi gerçekliğimle ortaya koyabilmek için hep bir mücadele halindeyim. Tabii ki akışa çok fazla direnmemek lazım o da çok yıpratıcı ve yorucu oluyor. O esneklikle hayata uyumlanarak yaşamaya çalışıyorum. Eğer doğaya gerçek anlamda biraz daha yüzümüz çevirebilirsek her şeyin bir akış içinde ve olması gerektiği gibi olacağını daha iyi kavrayabiliriz. Ve değiştiremeyeceğimiz gerçekleri daha kolay kabul ederiz.

Söyleşinin devamı için tıklayın

Paylaş.

Yanıtla