Sedat Peker, Başkaldıran Falstaff, Halk Kahramanı Robin Hood

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Ömer F. Kurhan

Sedat Peker’in video dizisi üzerine yazdığım ilk yazıda, onu Shakespeare evreninden fırlayıp dijital tiyatro sahnesine çıkan bir karaktere benzetmiştim. Bu benzetme bir yanıyla, Shakespeare’in karakteri ve onun bireysel tecrübesini öne çıkaran karmaşık ve zengin bir drama evreni kurmasıyla ilgilidir. Shakespeare’in eserlerine aşina olanlar daha spesifik bağlantılar da kurabilirler. Örnek verilecek olursa: Bazı bakımlardan video dizisinde sunumu yapılan karakter, Shakespeare’in tarihi oyunlar dizisinde yer alan “4. Henry”deki Falstaff’ı akla getiriyor.

Falstaff artık eski tüfek sayılabilecek bir şövalyedir. Şövalyelik, soylu bir aileye mensup olmayan insanların başta güvenlik olmak üzere verdikleri hizmetler sayesinde kazanabildikleri, asillerin altında sıradan halkın üzerinde bir statüdür. “Şövalye ne yapar, ne eder?” diye sorulacak olursa, Falstaff’ın yapıp ettiklerinin bildik şövalye imgesine pek uymadığı görülecektir: Kural olarak bir asilzadeye yakışmayacak şekilde tavernalarda sefih ve sorumsuz bir hayat süren Prens Hal’e yoldaşlık etmek; içki, yemek ve kadın düşkünlüğünün bir bedeli olarak borca batmak; borç takmak yetmezmiş gibi organize gasp ve soygun işleri çevirmek; himaye gördüğü Prens’le ilişkisini ve şövalyelik unvanını cezai yaptırımlardan kurtulmak için kullanmak; savaş zamanı halk içinden asker toplama görevini icra etmek, bunu yaparken ödeme gücü olanlardan para sızdırıp karşılığında askerlikten muaf tutulmalarını sağlamak; mecburen savaş meydanında canını tehlikeye atmak, ama hayatta kalmak için ölü numarası yapmak dâhil türlü çeşit hilelere başvurmak.

Falstaff’ın yapıp ettiklerinden hareketle, Shakespeare’in devlet aygıtının ahlaken sorunlu ve kendi koyduğu yasalar ışığında bile suç üreten işleyişini son derece gerçekçi bir şekilde gülünçleştirdiği söylenebilir. Günümüzde “paralel devlet”, “devlet içinde devlet” ya da “derin devlet” denilen oluşumlar, yasa koyan ve yasaya uygunluk talep eden devletin aynı zamanda yasa dışılığa imkân veren iktidar alanları açtığına işaret eder. Falstaff devletin açmış olduğu yasa dışı iktidar alanlarında iş gören, sınıfsal talihsizliğini yenip seçkin ve imtiyazlı sınıfa eklemlenme gayreti gösteren bir fırsatçıdır. Fakat oyun Falstaff adına hayırlı bir şekilde sonlanmaz: Kral 4. Henry’ye isyan eden soylulara karşı yürütülen iç savaş sırasında ülke çapında itibar kazanan ve babası öldüğünde tahta geçen Prens, savaştan sağ çıkmayı başaran Falstaff’ı himaye etmeyi sonlandırıp ortada bırakır. Böylece, yeni kralın yoldaşça himayesi sayesinde geleceğini kurtardığını düşünen Falstaff’a hapishane yolu gözükür.

Bu kıssadan şu hisse çıkarılabilir: Devlet aygıtı yasa dışılığa izin verdiği iktidar alanlarında iş görenlerin kullanım ömrünün bittiğine karar verirse, onları tasfiye etme yoluna gidebilir. Saray’ın Balkanlar’daki Sedat Peker avı sonuç alsa ve Türkiye’ye getirtilebilseydi, Falstaff’ınkine benzer bir sona tanıklık etmiş olacaktık. “4. Henry” günümüz Türkiye’sini ima edecek şekilde bir uyarlama işlemine tabi tutulsa, iktidardaki ömrünü tamamlamaya yaklaşmış Kral 4. Henry’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, Prens Hal’i İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla, Falstaff’ı Sedat Peker’le eşleştirmek zor olmazdı.

Fakat “teşbihte hata olmaz” denilse de benzetmenin sınırlarını iyi çizmek, Shakespeare’in bereketli oyun evreninde kritik değişiklikler, eklemeler, çıkarmalar yapmak uyarlama sanatının bir gereğidir. Sedat Peker ile Falstaff arasında benzerlik soyutlama düzeyinde, örneğin sınıfsal köken, yönetici sınıfa eklemlenme hedefi ve devlet aygıtı tarafından kendilerine yüklenen rol bakımından kurulabilir. Sedat Peker’in hikayesi Falstaff’ınkine benzer bir şekilde bitmedi: Erdoğan sonrası dönem için erken bir iktidar kavgasına tutuşan atanmış Saray prenslerinin kurbanı olmaktan kurtuldu. Sonrasında, “aklımı tatile gönderdim, ama zekâmı değil” diyerek yakın zaman öncesine kadar hizmet ettiği Saray’a kademeli bir şekilde başkaldırdı.

Sedat Peker’e itirafçı olmasının ötesinde değer verilmemesi gerektiğini savunanlar yanılgı içindeler: İtirafçı olmak başka, ifşacı olmak başkadır. Olan bitene bakıp “Sedat Peker’in İtirafları” demek yanlış olur; “Sedat Peker’in İfşaları” diyenler daha doğru bir tanımlama yapıyorlar. İtirafçı düşürülmüş birisidir; eline düştüğü ya da sığındığı iktidar odağının ortağı değil, can derdine düşmüş kölesi haline gelir. Buna karşılık ifşacı meydan okuyan konumdadır; tatile gönderilen aklı geri çağırabilir; kurulacak yeni bir iktidara ortak olma iddiasını bile sürdürebilir.

Bir önceki yazımda, Sedat Peker’in video dizisinin politik tiyatronun çok güçlü bir örneğini verdiğini belirtmiştim. Daha spesifik bir belirlemeyle, kökleri Rönesans tiyatrosuna kadar uzanan, gerçek olaylara dayalı bir İfşaat Tiyatrosu yapmaktadır. Yine benzetmeye başvurulacak olursa, ifşa etme sürecinde Sedat Peker’in başkaldıran Falstaff’ı halk kahramanı Robin Hood’a dönüştürmek istediği söylenebilir. Robin Hood, Sedat Peker’in ifadesiyle “Gayretullah’a dokunan” (Allah’ın gazabını üzerine çekecek düzeyde haddini aşan) bir iktidara başkaldırırken, halk için adaleti tesis edecek yeni bir iktidara zemin hazırlar.

Siyaseten, Sedat Peker’in video dizisinin Türk-İslam siyasetine Atatürk’ü kapsayan ve daha demokratik bir çerçeve kazandırmayı vaat eden Millet İttifakı’nın iktidarına zemin hazırladığını tespit etmek zor değildir. Fakat milyonları peşinden sürükleme başarısını sadece Sedat Peker ve yakın çevresinin Millet İttifakı’nın adı konulmamış bir bileşenine dönüşmesiyle açıklamak yanlış olur. Başarının asıl kaynağı, Millet ittifakı lehine ve partizanlığın sınırlarını aşacak şekilde, Cumhur İttifakı’nın seçmen tabanındaki huzursuz kesimlere de hitap edebilen ahlaki bir söylem kurabilmesi.  Bunu yaparken sivil toplum düzeyinde ve sosyal medya aracılığıyla birleştirici bir kampanya nasıl yürütülür, yurt dışında sürgünde olmak nasıl avantaja çevrilir, adeta ders veriyor. Daha önce benzer bir hareketlenme, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul’da, belediye başkanlığı seçimi yenilendiğinde yaşanmış, Türk-İslam ideolojisi ile örtüşecek şekilde kapsayıcı ve demokratik bir söylemi öne çıkaran İmamoğlu yeniden ama bu defa açık ara oy farkıyla kazanmıştı.

Muhalefet cephesinde Sedat Peker’i itirafçı olarak kullanışlı bulan ama bir rol model oluşturduğu ölçüde tehlikeli bulanlar, sonuçta bir suç örgütü lideriyle karşı karşıya olduğumuzu ve hiçbir şekilde örnek alınmaması gerektiğini savunuyorlar. Bu yaklaşım, Millet İttifakı’nın devlet aklıyla hareket etmesini ve Sedat Peker’den sadece itirafçı Falstaff’ın üretilmesini tavsiye etmektedir. Sorun şurada ki, video dizisindeki karakterimiz kendi günahlarıyla da yüzleşebilen, Gayretullah’a dokunacak düzeyde haddini aşmış olanlar karşısında şeref, akıl ve cesaretle hareket etmeyi tavsiye eden, organize ahlaksızlığa meydan okuyan bir “organize suç örgütü lideri”. Başka bir deyişle: İktidara başkaldıran Falstaff’ı itirafçılığın sınırları içine hapsetmek bir yana, halk kahramanı Robin Hood’a dönüştürmeye kararlı.

“Bu dönüştürme işlemi ne kadar başarılı oldu?” diye sorulacak olursa, yarattığı toplumsal ilgiye bakıp “Bir hayli başarılı oldu” demek kaçınılmaz. “Peki bu sürdürülebilir bir durum mu?” diye sorulacak olursa, Cumhur İttifakı’na karşı Millet İttifakı iktidarına zemin hazırladığı sürece devam etmesi beklenebilecek bir durumdan söz edebiliriz. Drama sanatı repertuarı bakımından, güncel politik sahnedeki sürdürülebilirlik belirleyici bir öneme sahip değil: Seyirci kitleleri bir yerden sonra video dizisine dönük güncel ilgisini yitirse bile, bir önceki yazımda belirttiğim gibi, dijital tiyatro sahnesinde zaten örnek-olay niteliğinde bir yapıtın üretilmiş olduğu çok açık.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ömer F. Kurhan

Yanıtla