Bihter Dinçel ile Söyleşi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Söyleşiyi Yapan: Hazal Şahin

“Hiç çekinmeden sevgi sözcükleri kullanırım ben. İçimden geldiği zaman, o anda. Her neredeysem ve kime karşı sevgi dolu bir şeyler hissettiysem ararım yazarım, muhakkak söylerim, ertelemem. Ölümlü varlıklarız. Söylemeden ölmemek gerek.”

Bihter Dinçel

HAZAL ŞAHİN: Ben oyuncu olacağım dediğiniz o ilk anı hatırlıyor musunuz? Neler hissetmiştiniz?

BİHTER DİNÇEL: Kendimi bildim bileli bu işi yapacağımı da biliyordum aslında. Nerden başlayıp nasıl olacağı ile ilgili bir fikrim yoktu ama illa ki olacaktı, öyle hissediyordum. Çevremdeki insanları sürekli eğlendiriyordum ve yapıp ettiklerimle şaşırtıyordum. Onlardan aldığım duyumlar da özgüvenimi destekliyordu sanırım. Ama ilk “sahneye çıkmak istiyorum” dediğim anı hatırlıyorum. Orta ikinci sınıfa gidiyordum. Ilık bir Eskişehir akşamında, Anadolu Üniversitesinin konservatuar öğrencilerinden “Ben Anadolu” seyretmeye gitmiştik. Aman Tanrım, o cümleler çivi gibi çakılıyordu kulağıma ve sahnede canavar gibi dört tane kadın vardı. Seyretmeye doyamamıştım. Alkışlamaya devam ederek çıkmıştım salondan. Benim orada olmam gerek demiştim, sahnede, evet.

H.Ş: Zaman içerisinde oyunculuk mesleği ile ilgili “Artık daha farklı düşünüyorum” dediğiniz konular oldu mu?

B.D: Olmaz mı? Bu çok uzun bir yol. Her gün yeni bir şey öğreniyorum, dolayısıyla fikirlerim de evrimleşiyor. Çok keyif alıyorum bu süreçten. İnsanın seyir zevki bile değişiyor, gelişiyor zamanla.

H.Ş: 20 yaşındaki Bihter’e şimdi yaşadığınız hayatı anlatsanız tepkisi ne olurdu?

B.D: “Tam tahmin ettiğim gibi!!” (Hem iyi hem kötü anlamda )

H.Ş: Hayatında hiç sevildiğini hissetmemiş birine sevmeyi nasıl anlatırsın?

B.D: Anlatamam. Daha doğrusu ben anlatırım da, karşımdaki anlattığımı doğru anlamaz. Bunu hissetmemiş birinin beynindeki kelime kutucuklarının, his tomurcuklarının rengi ve boyutu benimkinden çok farklıdır. Benim anlattığım, onda karşılığını bulmaz. İşte ben o kadar çok sevilerek büyüdüm. ( Ne şanslıyım ki ve çok şükür ki.) Belli bir yaşa kadar o sevgi yoksa zaten gelişim bitmiş, kapılar kapanmış oluyor maalesef. Sevgisizlik beni çok korkutuyor.

H.Ş: Oğlunuz Yağmur Ali’ye bundan on sene sonrası için bir cümle bırakacak olsanız, buraya ne yazarsınız?

B.D: “KEYFİNE BAK BEBEĞİM!”

H.Ş: Sevginizi nasıl gösterirsiniz?

B.D: Hunharca. Bundan güreş tuttuğumuz anlamını çıkarmayın lütfen J Çok yakınlarımın, ailemin önceliklerini, hassasiyetlerini, zevklerini, isteklerini kollarım. Onları mutlu ettiğimdeki mutluluğumu görünce ne kadar sevildiklerini anlarlar. Bir de hiç çekinmeden sevgi sözcükleri kullanırım ben. İçimden geldiği zaman, o anda. Her neredeysem ve kime karşı sevgi dolu bir şeyler hissettiysem ararım yazarım, muhakkak söylerim, ertelemem. Ölümlü varlıklarız. Söylemeden ölmemek gerek. Aslında bunun bir tarifi yok. Herkesle kurduğunuz ilişkide bu gösteri başka türlü oluyor. Değişmeyen, dipte duran şey, ben pek güzel severim işte.

H.Ş: Oyunculuğun yanında yazarlık yapıyorsunuz. Yazma süreci nasıl başladı? Orada sizin de kendinizde keşfettiğiniz şeyler oldu mu?

B.D: Yazmayla ilgi yolculuğum da çok eski. Ben lise yıllarımı gece gündüz daktilo başında çalışarak geçirdim. Üniversite birinci sınıfta ilk tiyatro metnimi yazdım. Durmadan denemeler, şiirler, makaleler yazıyordum öğrenciyken. O zamandan bu zamana… Belli periyodlarda kendime çalışma kampları yapıyorum. Sonucunda bir ürün çıksın ya da çıkmasın. Bazen bir hedefe doğru çalışıyorum, bazen sadece melekemi geliştirmek için, soğumamak için, özlediğim için yahut yeni bir şey daha deneyimlemiş olmak için çalışıyorum. Bir taraftan da durmadan okuyorum tabi ki. Bütün bunların üstüne, her yaşın getirdiği bambaşka bakış açılarını ve aydınlanmaları, uyanışları da eklersek… Hem oyunculuk için, hem de yazarlık için, yeni keşiflerin olmaması mümkün değil.

H.Ş: Sevdiğimiz işi yapmamızın bizlere verilmiş bir lütuf olduğunu düşündüğüm şu dönemde, siz mesleğiniz ile aranızdaki ilişkiyi nasıl tarif edersiniz?

B.D: Yazarlıktan da oyunculuktan da sonsuz keyif alıyorum. Ben şanslı azınlıklardanım. Bu şansı yaratan, benim çok erken yaşta verdiğim kararlarım ve pes etmeyişimdi elbette. Hiçbir şey altın tepside sunulmadı ama yolumdan dönmemi gerektirecek ölümcül mecburiyetler de olmadı. O yüzden şu anda hissettiğim her şeye şükrediyorum. Makyaj masasına şarkı türkü söyleyerek otururum, günün sonunda kostümümü çıkarırken aynı coşkum, enerjim, esprim devam etmektedir. Çalışma arkadaşlarım, ne kullandığımı sorarak takılırlar hep bana. Şükür kullanıyorum ben. J İşte o sevdiğimiz işi yapmanın lütuf olduğunun farkında olmanın neşesini yaşıyorum her gün.

H.Ş: Yeni nesile tiyatro sevgisini aşılamak için nasıl çalışmalar yapılmalı sizce?

B.D: Şu aralar tiyatrolarla ilgili vaziyet o kadar fena ki…. Buna iki sene önce uzun uzun cevaplara verebilirdim ama şu anda yarı dijital, bambaşka bir dünyaya dönüşüyoruz ve tiyatro da bundan nasibini alıyor. Yeni neslin dikkatini çekmek için, kolundan tutup iyi bir oyuna götürmek, eline iki kitap tutuşturmak yetmeyebilir. Bu sürecin sonunda, zamanın getirdiklerine uyumlanarak, her gün güncellenerek, bildiklerimizi aktarmanın en doğru yolunu bulmaya bakacağız ki, bizim sevgimiz onlara da aşılansın.

H.Ş: Profesyonel oyunculuk hayatınıza başladığınız yıllarda sizi şaşırtan, hayal kırıklığına uğratan ya da motivasyonunuzu azaltan olaylar yaşadınız mı? Ve devamında bunların nasıl üstesinden geldiniz?

B.D: Olmaz mı? Çook… İlk zamanlar hayal kırıklıklarım daha uzun sürüyordu ama bir süre sonra bu duyguyu üstümden atıp yaşadıklarımı unutup yola devam etmem gerektiğini biliyordum. Olup bitenlerin şahsımla hiçbir ilgisi yoktu çünkü. Sistem tuhaf, güç sahiplerinin öncelikleri başka, bir sürü ekmek kafalı insan var ve onlar egoyu çikolatalı gofret zannediyorlar…. E işte buralarda dizlerini silkeleyip ileri doğru depar atmazsan dizlerin kabuk tutmaz. O kadar kanayarak da bu iş yapılmaz. Hadi çocuğum sen evine git artık derler. J Üstesinden gelmek zamanla daha da kolaylaşıyor. Kendinizi korumayı öğreniyorsunuz. ( Bu da benim kendimi koruyan halim ha! J )

H.Ş: Zor zamanlarınızda gücünüzü toplamak için gittiğiniz bir yer veya yaptığınız size özel şeyler var mıdır?

B.D: Valla bu aralar bizim evin balkonuna gidiyorum J Bazen tek, bazen Barış’la. Bir şeyler içip müzik dinliyoruz. Bi de Yağmur Ali’nin muhteşem oyunları var tabii J Geniş zaman için şöyle yanıtlayabilirim. Zor zamanlarda aileme, arkadaşlarıma sığınırım. On kaplan terapi gücünde sofralar kurarız. (Onlar kendini biliyorJ ) Oh miis… Ne gam kalır ne keder… Spor yapmayı çok seviyorum. Spor da çok rahatlatıyor beni.

H.Ş: Bizlere yazarlık ve oyunculuk alanları ile ilgilenen arkadaşlarımız için faydalı olduğunu düşündüğünüz kitapları önerebilir misiniz?

B.D: Syd Field- Senaryo: Senaryo Yazımının Temelleri

Robert Mckee- Story

Roolo May-Yaratma Cesareti

Lajos Egri – Piyes Yazma Sanatı

[Bu söyleşi ilk kez KafkaOkur Dergisi’nde yayınlanmıştır.]

Paylaş.

Yanıtla