[Sanat Meclisi’nin hazırladığı, Nisan 2021 Sanatta Hak İhlalleri Raporu’nu okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Bir sanat sezonunun daha sonuna yaklaşıyoruz. Sezonun başından bu yana işsizlik ve salgın hastalık sanat alanını vurdu geçti. İşte Nisan 2021 de sanat alanının başına gelenler:
⦁ Oyuncular Sendikası, üyelerine gönderdiği mailde, pandemi nedeniyle sanat dünyasında eksikliği bariz bir biçimde görünür hale gelen sosyal güvencesizlik, iş güvenliği eksikliği, sanat alanında yaşanan cinsel taciz vakalarına değindi: “2020 yılında üyelerimizin ve meslektaşlarımızın can güvenliği, pandemi karşısında alınabilecek önlemler ana gündemimiz oldu. Ekonomik mağduriyetler ile mücadele etmeye devam ediyoruz. Kültür-Sanat alanı pandemiden en çok etkilenen sektörlerden biri oldu. Alanımızdaki tüm eksikler, yanlış sosyal güvenlik uygulamaları, sigortasız çalıştırılma, can güvenliği önlemleri gibi pek çok konu daha da görünür oldu. Her birimizin ciddi sorunlarla mücadele ettiği bu süreçte, ihtiyaç duyduğumuz değişimi gerçekleştirmek için öncelikle kök nedenleri hep birlikte anlamamız ve sorgulamamız gerektiğini bir kez daha gördük.”
⦁ Vaka sayısının günlük 50 bini aşıp rekor kırdığı günlerde; Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi Korosu ve Türk Sanat Müziği Korosuna Ankara Arena Spor salonunda prova yapılacağı bildirildi. Konuyu Meclis gündemine taşıyan CHP Ankara milletvekili Ali Haydar Hakverdi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yanıtlaması istemiyle bir soru önergesi verdi ve şu soruları sordu: “1-) 7 Nisan 2021 tarihi itibariyle 54.740 vakanın ve 276 vefatın olduğu bir ortamda, bu kadar kalabalık bir konser kaydının yapılmasının sebebi nedir? 2-) Hastalığın bu kadar yaygın olduğu bir ortamda söz konusu kaydın yapılması ne kadar elzemdir? 3-) Bakanlığınıza, söz konusu konserin yapılması hususunda herhangi bir kurum ya da kişi tarafından baskı yapılmış mıdır? 4-) Özellikle nefesli çalgılar yolu ile provalarda ve kayıtta bulunacak olan tüm sanatçılara ve personele hastalık bulaşması riski bakanlığınız tarafından göz önüne alınmış mıdır?”
⦁ 2016 yılında UNESCO’nun Geçici Dünya Miras Listesi’ne giren Van Kalesi ve çevresindeki tarihi yapılar define arayan kişilerce tahrip edildi. Özellikle güney kısmında yoğunlaşan ve derinliği 3 metreyi bulan kazılar nedeniyle kalenin birçok bölümü zarar görmüş durumda. Kalenin betonla restore edilen bölümlerinde çökmeler yaşandı. Urartular döneminde inşa edilen ve bugüne kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapan Van Kalesi ve etrafındaki tarihi yapılar kaderine terk edilmiş durumda. Her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği kale ve tarihi yapılar, 2010 yılında Kültür Bakanlığı tarafından 2 milyon TL harcanarak restore edildi. Ancak söz konusu restorasyon sonrası kale eski dokusunu kaybetti. Kalenin betonla restore edilen bölümlerinde yıllar sonra çökmeler meydana geldi. Yine kalenin güney yakasında yer alan ve “Eski Van Şehri” olarak adlandırılan bölgedeki tarihi yapılar da yıkılmaya yüz tutmuş durumda. Ulu Camii başta olmak üzere birçok yapının taşları tek tek dökülüyor. Söz konusu duruma karşı herhangi bir önlem alınmazken, yetkililer sadece dökülen taşları belli bir alanda toplamakla yetiniyor. Kale ve tarihi yapıların bulunduğu bölgedeki başlıca sorunların başında ise kirlilik geliyor. Kalenin neredeyse her noktası, ziyaretçiler tarafından yerlere atılan maske, plastik su petleri, alkol şişeleri, çekirdek kabukları ve poşetlerle kirletiliyor. Kimi yerlerde kötü kokuların yükselmesine neden olan çöpler ise toplanmıyor. Bunun yanı sıra kalenin duvarları ve tarihi yapılar üzerindeki yazılamalar ise her geçen gün daha da artıyor.
⦁ Sinema TV Sendikası, Acun Ilıcalı’nın sahibi olduğu “Exxen” adlı platformda yayınlanacak 1441 Productions yapımı “Olağan Şüpheliler” adlı dizinin çekimleri sırasında Aylin Akyüz adlı oyuncunun dublör olarak yer aldığı sahnede, trafik kazası sahnesi çekilirken önce aracın üzerine sonra da yere düşerek yaralandığını açıkladı. Akyüz, beyin kanaması nedeniyle yoğun bakıma alındı.
⦁ İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrencileri, seslerini İBB’ye duyurmak için okulun önünde eylem yaptı ve imza kampanyası başlattı: “Biz, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğrencileri, okulumuzun İBB tarafından Kadıköy Rıhtımda 37 yıldır bulunduğu tarihi binasından çıkartılacağı haberini aldık. Bu bilgiyi ülke çapında yayın yapan bir kuruluşun bir internet haberinden görmenin üzüntüsü ve kızgınlığı içerisindeyiz. İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait bu bina bizimle birlikte Haldun Taner sahnesine de ev sahipliği yapmaktadır. İBB’nin uygulayacağı projede restorasyon çalışmasından sonra Haldun Taner sahnesinin koltuk sayısını arttırmak uğruna 1984’ten bu yana sayısız sanatçının yetiştiği asırlık konservatuvarımız bu binadan çıkarılacak. İÜDK öğrencileri olarak eğitimimize; piyanolarımızın dahi sığmayacağı, eğitim niteliğimizin düşeceği, tarihsel bir değeri olmayan yetersiz bir binada değil; İBB tarafından restore edildikten sonra bize geri verilmesini talep ettiğimiz güzel okulumuzda, tarihi hal binasında devam etmek istiyoruz. Her fırsatta sanata ve sanatçıya bilhassa gençlere değer verdiğini söyleyen İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile umut dolu görüşme talebimizden ne yazık ki süreç boyunca hiçbir talebimize olumlu sonuç alamadık, muhataplarımıza ulaşamadık. Biz istiyoruz ki; Alanları her fırsatta gasp edilen ya da mağdur bırakılan konservatuvarların ve güzel sanatlar fakültelerinin hakları gözetilsin. Yıllardır sanatımızla tarih yazdığımız binamız en güzel şekilde restore edilerek yeniden konservatuvara bırakılsın. Biz istiyoruz ki; İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı yerinde kalsın!”
⦁ İstanbul’da toplam 76 tescilli yapının vakıflara devredildiği ortaya çıktı. Bunlardan biri de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Gezi Parkı’nın İBB’nin elinden alınarak ‘Sultan Beyazıt Han’ vakfına ve aslında Vakıflar Genel Müdürlüğü üzerinden iktidara teslim edilmesi tartışma yaratmıştı. Yeni ortaya çıkan bilgilere göre ortada çok daha büyük bir operasyon var. Vakıflar Genel Müdürlüğü Türkiye geneline 1014 taşınmazın vakıflara devredildiği duyurulmuştu. Bu yapılardan biri de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi. Hem yapı olarak hem de bulunduğu konum itibariyle Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi uzun süredir özelleştirmecilerin ve patronların hedefindeydi.
⦁ Şanlıurfa’da düğünlerde ve sıra gecelerinde müzisyenlik yaparak geçimini sağlayan Hüseyin Dörtkardeş, “Buradan Cumhurbaşkanına sesleniyoruz. Artık malzemeleri atıp kırıyoruz” diyerek elektronik müzik donanımını yere fırlatıp çekiçle parçaladı. Dörtkardeş, “Bizler Şanlıurfalı müzisyenler olarak çok zor durumdayız. Bir yıldır Covid-19 salgını nedeniyle herhangi bir yardımdan faydalanamıyoruz. Şu an iş yerim kapalı evim kira durumumuz gözler önünde. Yani bin TL’lik aylık aldık ama çoğu yararlandı çoğu da yararlanmadı. Kendi memleketimizde mülteci olduk. Durumumuz içler acısı üç evladım var, kiracıyım kiramı ödeyemiyorum” diye konuştu.
⦁ İzmir Tiyatrolar Derneği Başkanı Özgür Başkaya, pandemi sürecinde tiyatro ve sanat emekçilerinin yaşadığı sorunları anlattı: “Covid 19 pandemisi sürecinin başlamasından itibaren tüm emekçiler büyük bir darboğazla karşı karşıya kaldılar. Devletin ilk işlerinden biri tiyatro salonlarını – sinema salonlarını, müzik eğlence merkezlerini kapatmak oldu. Bu kapatış; tiyatroların da kapanmasına ya da kira, stopaj, vergi ve müstahdeminden oyuncusuna maaşların ödenememesine neden oldu” dedi. Kültür Bakanlığı’nın yalnızca belirli tiyatrolara vergi borcu yoktur yazısı üzerine yardımda bulunduğunu belirten Başkaya, “İtirazlar ve başkaldıran sözler çoğalınca ve ülkede tiyatrocular arasında dayanışma kültürünün görülür şekilde artmasıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığı (Bu oksimoronu tartışmıyorum bile) tiyatrocularla masaya oturmaya karar verdi. Yalnız, destek başvurusunda ‘vergi borcu yoktur’ kâğıdını da istemekten geri durmadılar. Bunun pandemide çalışamayan tiyatrolar için mümkün olamadığını görememişlerdi. ‘Vergi borcu yoktur’ yazısı almak için bankadan kredi çeken mi ararsın, eşinin bileziklerini satan mı, oturup ağlayan mı? Bakanlığın ‘resmi kayda aldığı tiyatrolar’ dışında da tiyatrolar-tiyatrocular vardı. Gerçi bakan yardımcısı hemen sorunun tiyatrocular arasındaki kopukluktan kaynaklı olduğunu açıkladı, örgütlenme konusunda gerçekten sınıfta kalmış bizlere gerekeni söylemiş oldu. Pandemi döneminde devletten yardım alamayan (zaten eskiden de doğru dürüst yardım alamayan) tiyatrocular; bu süreçte ayrıca muhalif kimlikleri yüzünden de hırpalanmaya çalışıldılar-çalışılıyorlar. (Müjdat Gezen, Metin Akpınar, Genco Erkal sadece medyada duyulan örneklerdir.) Zulmün sadece ekonomik olmasını beklemek elbette saf dillilik olacaktır. Ekonomik zulümle at başı giden ideolojik zulmü unutmamak gerekir” ifadelerini kullandı. Sürecin tiyatrocuları ikinci bir işleri olması gerektiği düşüncesine ittiğini belirten Başkaya, “Ödenekli olmayan tiyatroların ve proje bazlı çalışan tiyatro emekçilerinin temel sağlık hakları-emeklilik hakları (olmayan parayla nasıl prim ödeyecek), hattı zatında eve ekmek götürme şansları bulunmamaktadır. (Kapitalizmin bu vahşi zamanında ‘sanatçıların ikinci bir işleri olması gerektiği’ üzerindeki söylemimin arkasındayım. Süreç beni doğruluyor da. Bu vahim bir tablodur. Ancak devletten bir şeyler beklemek de hayaldir. Pazara gidecek parası olmadığından intihar eden babaların; KHK yüzünden işinden atılıp, bilmediği bir işi ekmek parası için yaparken ölen akademisyenlerin bulunduğu; işten çıkartmalar yasakken patronların utanmadan ‘Kod 29’ maddesiyle işten çıkardığı işçilerin olduğu bir ülkede, bizlerin (tiyatro emekçilerinin) talepleri, diğer emekçilerin talepleriyle elbette ortaktır. Yerel yönetimler ‘Dijital ortamda tiyatro’ kavramına pandemik koşullarda haklı olarak yakın durmaya çalışıyorlar. Ancak gerekli tedbirlerin alınıp Açık Hava Tiyatrolarında, parklarda, kurulacak seyyar sahnelerle geniş ve insanların mesafeyle gelip oyun seyredebileceği boş alanlarda tiyatronun karşılıklı izleyicisiyle buluşması için daha çok çaba sarf etmeleri gerekiyor. Çünkü sorun sadece tiyatroların ekonomik olarak desteklenmesi sorunu değil, toplumun kültürel sanatsal ihtiyacının yaşayan tiyatroyla karşılanmaya çabalanmasıdır. Önümüzdeki günlerde tiyatro emekçilerine de önemli ve anlamlı görevler düşmektedir. Dendiği gibi: ‘Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz’ dedi.
⦁ Kültür, Sanat ve Turizm Emekçileri Sendikası (Kültür Sanat Sen) Genel Merkez Yönertim Kurulu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne bağlı İzmir Devlet Tiyatrosu Müdürlüğünde; ‘Karıncalar- Bir Savaş Vardı’ isimli eserin provalarında ve temsilinde görev alan on dokuz kamu çalışanının Kovid-19’a yakalanması ve bunun sonucunda da eserin Kostüm Tasarımcısı Ali Cem Köroğlu’nun 5 Aralık 2020’de virüs sebebiyle hayatını kaybetmesi üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı.
⦁ Türkiye’de vaka sayıları hızla artması televizyon ve sinema emekçilerini de etkiliyor. Fox TV’de yayınlanan Sen Çal Kapımı dizisinde 5 kişinin koronavirüs testi pozitif çıkınca sezon finalini ertelediğini duyurdu. Show TV dizisi Alev Alev’de ise 22 kişi koronavirüse yakalanınca sete ara verildi. Daha önce Maraşlı’nın setinde Burak Deniz, Camdaki Kız dizisinin başrolü Feyyaz Şerifoğlu, Yasak Elma’da Eda Ece, Gece Yarısı setinde Hazal Kaya da korona olmuştu. Ayrıca Gönül Dağı, Emanet, Kuruluş Osman setlerinde de vakalar çıktığı ifade edildi. Oyuncular Sendikası konuyla ilgili bir açıklama yaparak oyuncuların uzun çalışma koşullarında, işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin yetersiz olduğu ortamlarda çalıştıklarına dikkat çekerek, sektör çalışanlarının aşılanması için planlama yapılmasını istedi. Sendika özel tiyatrolarda çalışan oyuncular ile teknik ve idari kadroların da aşı planlamasında gündeme alınmasını talep etti. “Emir ve talimatlarla bir ücret karşılığı çalışan oyuncuların, başta ‘işçi olmak’ haklarının ihlal edildiğini, sosyal güvenceden ve sağlık hizmetinden yoksun, kelepçe sözleşmelerle anayasal hakları ihlal edilerek çalışan ve en sonunda yaşlılıkta yoksullukla mücadele eden yüzlerce oyuncu olduğunu yıllardır usanmadan her platformda dile getirdik, getiriyoruz.” denilen açıklamada şöyle devam edildi: “Sektördeki uzun çalışma süreleri ve işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin yetersiz olduğu ortamlarda çalışan oyuncular, bugün Covid-19 pandemisi nedeniyle işin doğası gereği çalışırken maske de takamamaktalar. Kalabalık ekipler halinde, bebeklerden yetişkinlere kadar pek çok risk grubundan insanın iç içe çalıştığı ve ciddi bir halk sağlığı tehdidi oluşturan setler için standartlaşmış Covid-19 tedbirlerinin uygulanmasını ve önleyici bir tedbir olarak sektör çalışanlarının aşılanmasını istemek yanlış değildir.”
⦁ Tiyatro sanatçısı Genco Erkal’a açılan soruşturmanın 2016 yılında bir yurttaşın Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’na Erkal’ın paylaşımlarını mail atmasıyla başlatıldığı ortaya çıktı. 2016 yılında atılan mailin ardından Genco Erkal’ın sosyal medya hesapları tam 5 yıl boyunca incelendi. Nihayet Erkal’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın diplomasını sorduğu ve Ayder Yaylası’nın betonlaşmasına karşı çıktığı bazı paylaşımlardan “delil” yaratılarak hakkında soruşturma başlatıldı. Erkal’ın avukatı Aslı Kazan, “Müvekkilimiz 60 yılı aşkın sanat hayatı olan bir kişi. Yıllardır mevcut iktidarları eleştirmiş, yargılanmış. Ancak ilk kez ‘cumhurbaşkanına hakaretten’ hakkında soruşturma başlatıldı. Bu soruşturma aydınlara yönelik baskının bir parçası” dedi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma dosyasında Genco Erkal’ın farklı yıllarda yaptığı paylaşımlar yer aldı. Erkal’ın sosyal medyadaki “Âlemin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına diplomayı ortaya bir koy bakalım” şeklindeki paylaşımı ise suçlama konusu yapıldı. Ayrıca Erkal’ın, “Erdoğan: Ayder Yaylası’ndaki çalışmanın 2022 yılına kadar bitirilmesini hedefliyoruz” şeklindeki bir tweet’i alıntılayarak “Eyvah, güzelim Ayder Yaylası’nı bitirmeye karar vermiş. Parmağının değdiği yeri beton edip kurutur” paylaşımına da dosyada yer verildi. Avukat Aslı Kazan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı ile düşünce ve ifade hürriyetinin önündeki engellerin kaldırılacağını taahhüt ettiğini anımsatarak “Hemen sonrasında ülkemizin düşün ve sanat dünyasının en önemli isimlerinden biri olan müvekkilimiz Genco Erkal hakkında bazı sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla soruşturma başlatıldı. Müvekkilimizin soruşturma konusu paylaşımlarına baktığımızda bu ifadelerin değil hakaret, ağır eleştiri olarak bile değerlendirilemeyeceğini söyleyebiliriz. Müvekkilimiz her zaman yaptığı gibi, hak ihlallerine, sisteme, doğa talanına yönelik görüşlerini, eleştirilerini, kendine has üslubuyla ve mizahi bir dille aktarmıştır. Bu nedenle bunun bir suç soruşturmasından daha çok aydınlığa, aydınlara yönelik baskının bir parçası olduğunu düşünüyorum” dedi. Genco Erkal’ın uzun sanat yaşamı boyunca birçok cumhurbaşkanının görev yaptığını belirten avukat Kazan son olarak şunları söyledi: “Hepsi gelip geçti. Ülkenin geleceğinde bu ucube ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçu olmayacak ve utançla hatırlanacak ama Genco Erkal sanatıyla, düşünceleriyle var olmaya devam edecektir.”
Sanat alanı zorlu bir kışı geride bırakıyor. İşsizlik ve salgın hastalıkla boğuşmaktan sanat üretiminin ikinci planda kaldığı bir dönemi yaşıyoruz. Uyduruk çözümlerle günler geçip giderken onlarca sanat insanı salgın hastalık ve intiharlarla yaşamlarını yitirdiler. Bu insanlar ülkenin birer değeriydiler. Bu insanlar büyük çaba ve emeklerle toplumda yerlerini almışlardı ancak 81 milyonluk bir ülke ve yüz yaşına yaklaşan bir cumhuriyet bu insanları koruyup kollayamadı. Sanat Meclisi olarak bu durumu da tarihe not düşüyoruz.