Zeynep Nur Ayanoğlu
“Ormanlardan Hemen Önceki Gece” oyununun hissettirdikleri, düşündürdükleri
8 Nisan 2021, İstanbul
“…saç baş ıslak, yağmur sıçmış ağzıma, baksam bir aynaya belli göreceğim vaziyet, kolay da değildir ha, aynaya bakmayayım demekle olmuyor o iş öyle, bakmayacağım desen de baktırırlar adama…”
Bernard-Marie Koltès’in “Ormanlardan Hemen Önceki Gece”sini bir süblimleşme hikâyesi olarak izledim. Barış Yurtsever’in canlandırdığı Yabancı, bir kovaya litrelerce su doldurup kafasını sokarak başlıyor oyuna ve kovadaki suyu onlarca kez suratına çarparak bitiriyor. Yağmurlu bir gecede gerçekleşen bu uzun monoloğa şahit olan biz seyirciler, insanın katıdan gaza geçme hâlini bir kova suda telafi etmeye çalışıyoruz. Çünkü bu oyunda metaforik anlamda sıvı eksik; o eksiği kapamaya, metinde yağmur, sahnede ise bir kova su yetişiyor. Oyunun ateşi insanları, kendilikleri, nesneleri, durumları eriyikleştirmiyor; apansızın —puf— dumana çeviriyor. Yumuşayan, uzayan, akan, eriyen hiçbir şey görmüyoruz; ne bir söz bulunduğu kabın şeklini alıyor ne de bir biçim. Sahneye konan tek gerçek, uçup gitmenin, yok olmanın gerçeği. Ve insanı yakan tek ateş Yabancı’nın süblimleşmesine tanık olma ateşi.
“…etimiz budumuz ne ki lan bizim, azıcık rüzgâr çıksa ayaklarımız kesilir yerden, biz kim, iskelenin tepesinde durmak kim, anca bağlayacaklar bir tarafımızdan da öyle, rüzgâr azıcık üflese yeter be bize, uçar gideriz, tüyüz biz, tüy…”
Öyle ya, insan katıdan gaza kolay geçemez. Dokunulur bir cisimken atmosfere karışan birkaç moleküle dönüşmek muhakkak tesir edecektir. Üstelik bu süreç birdenbire değil de peyder pey, seyircinin gözü önünde gerçekleşiyorsa. Katı hali kaskatı arzu olan Yabancı, arzusunu ertelemekten perişan düşmüştür. Sevgiden değil, şehvetten söz eder. Gasp edilmekten değil, ibne sanılmaktan gam yer. Sinirli zibidilerin asabiyetini annelerine mal eder. Arzunun mekânı olan bedenin toplum tarafından dışlanmış, atılmış ve kovulmuşluğunu arzuyu hepten dışlamadan, atmadan ve kovmadan, fakat “uluslararası ölçekte bir sendikanın” kurulduğu ütopik bir geleceğe erteleyerek, işte o zaman her yere ve herkesin suratına “attırmayı” ve “o katil suratlarını, o züppe suratlarını” sıvamayı hayal ederek yaşar. Yabancı, babasına benzer. Babasını “kemikten adamdı, kastan adamdı, kandan adamdı,” diye tasvir eder. Oysa kemik, kas ve kandan olma benliği, seyircinin gözleri önünde yokluğa savrulmaktadır. Demek ki üfleyince uçup gitmeyen asabi delikanlılar kemiksiz, kassız ve kansızdır. Onlar için fizik kanunları geçerlidir, fakat biyolojik varlığa sahip değillerdir; Yabancı ise biyolojiktir, fakat fiziken süblimleşmektedir. Ormanlara düşmeden hemen önceki gecesinde, işte bu faz değişimine tanık oluruz.
Yazan: Bernard-Marie Koltès
Çeviren: Ayberk Erkay
Yöneten: Kemal Aydoğan
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Müzik: Fidel Kılıç
Animasyon: Emir Ahmet Bilgili
Asistanlar: Cem Burçin Bengisu, Ulaş Kaya
Oynayan: Barış Yurtsever