Tülay Yıldız Akgül
Shakespeare, karakter, durumlar ve öykü yaratmada bitmez bir kaynaktır. Bütün oyunlarının ortak yanı sorulsa, hemen hepsinde insanın zayıf ve güçlü yanlarını yazarken karakterlerini idealize etmediği, seyirciye dayatma yapmadığı, onları oyunun organik akışı içinde iyi ve kötü olarak bir arada verdiğini görürüz. Onun, insanın Rönesans sonrası bireyleşme-modernleşme yolundaki tüm duygu ve sorunsallarını, günümüze kadar uzanan serüvenlerini hayal edebildiğini en başta söylemek gerekir. Bu nedenle bugün hala tüm dünya tiyatrolarının olmazsa olmazı olarak kendine her repertuarda yer bulmaktadır.
Shakespeare’in oyunlarına 400 yıldır ilginin sönmemesi kendi başına bir tarihsel olgudur. Bu olgu yüzlerce bilim insanı tarafından incelenmiştir. (Bunlardan önemli birkaç araştırmayı, fırsattan istifade hemen önerebiliriz: Çağdaşımız Shakespeare-Ian Kott, Ayşegül Yüksel- William Shakespeare Yüzyılların Sahne Büyücüsü, Özdemir Nutku- Shakespeare Sözlüğü, Mina Urgan –Shakespeare ve Hamlet)
Bir de Shakespeare’e persiflaj olarak yazılan oyunlar vardır. Shakespeare’e dört koca yüzyıl boyunca artarak süren ilginin onun ilham verdiği yeniden yazım oyunlarla canlanan bir boyutu da vardır ve çok önemlidir. Çünkü bu oyunlar içinde Dünya Tiyatro Tarihi’nin önemli varyant ve dönüşümlerini ifade eden oyunlar vardır. Shakespeare’e “büyük yazar”, “kült yazar” denmesinin nedeni sahnede yaratmaya çalıştığı olağanüstü ve sınırsız hayal gücünün ondan sonra gelen başka yazarların hayal gücünü tetiklemeye devam etmesindendir. Shakespeare’in oyunları, soneleri sadece oyun yazarlarına değil, sinemaya, edebiyata, televizyona çeşitli kuramsal konulara da ilham olmuştur. “Yeni ve eski tarihçilik, feminizm, formalizm, yapısalcılık, psikoanaliz, Marksizm, kültürel materyalizm vb. açısından irdelenmiştir. Shakespeare, ayrıca Pablo Picasso, William Blake, Anton Çehov, Charles Dickens, Henrik İbsen, Oscar Wilde vb, gibi birçok sanatçıyı, şairi ve yazarı da etkilemiştir. Freud, Karl Marx, Shakespeare üzerine incelemeler yazmışlardır”[1] Karl Marx tam bir Shakespeare tutkunudur ve bir oyuncu gibi ezberinden bazı uzun tiradlarını atabilmektedir.
Shakespeare’in yaşadığı çağ düşünsel düzeyde İngiliz Rönesans’ının doruk noktası sayılabilir. Ancak bu süreç sancılı bir süreçtir. Hala Ortaçağ’a ilişkin değer yargılarının yaşadığı, davranış biçimlerinin yönetimde ki sorunların Rönesans’a ayak uydurmaya çalıştığı ama tam da becerilemediği bir zaman. Çelişkilerin ve Rönesans’ın getirdiği yeniliklerin iç içe geçtiği bu zaman diliminde Kraliçe Elizabeth ülkeyi yönetmektedir. Ayşegül Yüksel hocamızın dediği gibi “Kadının adı hem var hem yok” olduğu bir dönem. İnsan tanrı merkezli evrenin yerine geçerken ve çocuk kavramı, kadın kavramı, birey kavramı yeryüzünde ilk kez telaffuz edilmeye başlanırken eski ve yeninin o dönem savunucularının duruşlarının, şaşkınlıklarının, hayal kırıklıklarının, heyecanlarının ve umutlarının altında yatan nedensellikleri Shakespeare’in daha yaşanırken sahneye yansıttığını görürüz.
Kraliçe Elizabeth, Rönesans döneminde zirvede olan sanat ve edebiyatı bu anlamıyla destekleyen bir yönetici. Ülkesinin içindeki karışıklıktan kendi yeteneği ve azmiyle ülkesine bir çıkar yol bulmayı başaran soğukkanlı ve muhafazakâr bir kadın.
16. Yüzyılın erkek egemen dünyasında bir kraliçe de olsa bir kadın olarak bu dünyada bir değer olup olamamasının şüphe, acı ve sıkıntılarını kim bilir hangi düzeylerde yaşamıştır?
Shakespeare’i kendisine kaynak olarak almış ya da onun oyunlarından yola çıkarak yazılmış olan o oldukça uzun listeye bu sorunsal çevresinde düşünerek yeni bir oyunun daha katıldığını görüyoruz: Kraliçe Shakespeare.
Salgının pençesinde sanattan uzak kaldığımız onca gün bir hekim ve bir oyuncu bu zorlu süreci Shakespeare’e sığınarak atlatmaya çalışmışlar. 8 Mart Emekçi kadınlar gününün hemen ardından prömiyerini izlediğimiz oyunda biz seyirciler de nefes alıyoruz. Sanatın her koşulda vazgeçilmez bir yer olduğunu hatırlatan Tiyatro Nükte’nin bu çalışkan ve özverili ekibine öncelikle teşekkür etmek isterim.
Oyuncu Özlem Özkoşar ve yönetmen Yaşar Can Bağatırlar’ın metnini düzenleyip hazırladıkları Kraliçe Shakespeare oyunu Kraliçe Elizabeth, iktidar ve kadın odaklı bir metin olmuş. Metnin öncelikle başarılı bir kurgu ve dramaturgiyle hazırlanmış olduğunu vurgulamak isterim.
“Shakespeare’in kadınları sahne için yaratılmış, yaşamla sahnede buluşan figürlerdir.”[2]
Tiyatro Nükte’nin Kraliçe Shakespeare’indeki kadın da sahnede ete kemiğe bürünmüş sanki Shakespeare’in yarattığı bir karakter olarak karşımızda durmaktadır. Bu hem kullanılan metinlerin ve şiirlerin iyi kolajı hem de oyuncu ve yönetmenin beraberce dönemi metinleri iyi analiz etmesiyle ilgili bir durum olduğu sahnede açıklıkla görülüyor.
Kilisenin ve halkın Kraliçesi de olsan erkek egemen bir toplumda yine erkeklerin sözcüsü olmaktan öteye gidemezsin. Oyunun kulaklarımızda çınlayan replikleri bu anlamı pekiştiriyor. Günümüzde kadın başbakanlarımızın, parti genel başkanı kadınlarımızın o erkekleştirilmiş söylemlerini hatırlamamız, o erkeksi tavırlarla ayakta kalma çabalarını gözümüzün önüne getirmemiz oyunun yaşamla kurduğu güçlü bağın göstergesi.
Kraliçe Elizabeth’in erkeklerin dünyasında yönetici olsa da sadece erkek egemen bir bakışla hareket etmesi ve bu dünyanın insani bir dönüşüm yaşarken yine iplerin eski egemenlerin elinde olduğunun hatırlatmasıyla başarılı tematik örgü oluşturulmuş oluyor. Shakespeare kolajının bu tür bir incelikle çalışılmış olması hemen etkisini gösteriyor ve izleyici olarak günümüze ilişkin bağlantılar kurmamızı sağlıyor.
Elizabeth’in erkeklerin dünyasında başarılı olabilmesinin ve ülkede kabul görmesinin nedeni görevini yerine getirebilmesidir. Yönetenle yönetilen arasında bir denge kurmaya çalışan kadın hükümran acaba kendi içinde hangi dengeyi bozmakta ya da bu dış dengeyi kendi içinde koruyabilmekte midir?
Kraliçe Elizabeth oyununda sahnenin ortasındaki devasa haç hem dönemin yönetim şeklini bize simgelemekte, aynı zamanda da oyuncu için oyun olanakları sağlayarak görselliği artırmaktadır. Özlem Özkoşar bu anlamıyla tek kişilik bu performansında sahneyi ve sahnenin olanaklarını iyi kullanarak seyircinin izleme oranını yüksekte tutmayı başarmaktadır. Tek kişilik oyunlarda oyuncuların sahne boşluklarını çoğu zaman örtmede zorlandığı bir gerçektir. Ama dekoru, ışığı iyi kullanan bir reji bu boşlukları doldurmaktan, onları estetik bir bütünlüğe taşımaktan da sorumlu olur. Nitekim Kraliçe Elizabeth oyununda sahnede bir tek oyuncunun bu tür zorlanımlarını değil Lady Macbeth’den, Ophelia’ya, Elizabeth’e kadar birçok karakterin devinimini izledik.
Salgın döneminde Shakespeare’le nefes aldık. Onun şiiri ve yaratıcılığıyla. Tiyatro Nükte’nin bu çalışması önemli ve izlenmeye değer bir çalışma.
Yönetmen:Yaşar Can Bağatırlar/Özlem Özkoşar
Yazarı:William Shakespeare
Oyunlaştırma:Özlem Özkoşar
Oyuncu :Özlem Özkoşar
[1] Özdemir Nutku, “Suda Ayak İzleri II”, İş Bankası Yayınları 2021, s; 1155
[2] Ayşegül Yüksel, Wiilliam Shakespeare Yüzyılların Sahne Büyücüsü, Habitus yayınları, 2017, s; 235