Ezgi Ülkü Aykut
AB Proje Uzmanı
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 16 Mart 2020 tarihi itibariyle sahne sanatlarında perdeler kapanmak zorunda kaldı. Pandemi döneminde devletlerin kültür politikaları doğrultusunda kültür-sanat sektörüne yaptıkları destekleri, ülke ülke analiz edebilme ve sonuçları görebilme fırsatı da beraberinde geldi. Özellikle Avrupa ülkelerinin çoğunda bu konuda yapılan sürdürülebilir modeller ve çalışmalarla sanatçıların ve sanat alanındaki kuruluşların bu zor süreci ülkemize göre çok daha kolay atlattıklarını gözlemledik.
Aslında pandemi dönemi birçok sektörde olduğu gibi tiyatro sektörüne de maddi kayıpların yanında büyük kazanımlar da getirdi. En başta kanunlarımızı ve mevzuatlarımızı okuduk, mesleki tanımlarımızdaki eksikliklerin, SGK mevzuatlarında yok sayılan hakların farkına vardık. Kamu tarafı açısından da bir kazanım idi bu süreç. Onlarda bu sektörün büyüklüğünü, ekonomik boyutunu, sektöre hizmet eden bileşenleri ve sektördeki istihdam sayılarını görmüş oldu. Tüm bu süreç, iki tarafı ortak bir noktada buluşturmak üzere bir masa etrafına topladı.
Ülkemizde kültür sanat sektör temsilcileri ve kamu otoriteleri arasında görüşmelerin devam ettiği bu süreçten bağımsız olarak gerek ayakta kalma savaşı veren özel tiyatroların gerekse sanatçıların alternatif yollar aradığı da bir gerçek.
Antik Roma döneminde ilk başlarda devlet tarafından karşılanan sonra iki obol (1 obol = O,73 gr gümüş para = drachma’nın 1/6’sı) bilet ücreti ödenerek izlenen gösteriler bir yana Perikles, M.Ö. 450’li yıllarda tiyatroya girişi eşit kılmak ve yoksullara bilet sağlamak için “kurumsal bir fon” da kurmuş. [i] Yani maddi gücü yetmeyen halka bu şekilde destek verilmiş ama sonunda bir bilet kesilmiş.[ii] Kültür-Sanat sektörü o dönemlerde yaşayabilmek için gerek devlet desteğinden yararlanmış gerekse ulaşamadığı halka ulaşma çabasına girmiş.
Şimdi 21. yüzyıldayız. Covid-19 dönemi tiyatro sektöründe ciddi anlamda ekonomik sıkıntılar yaşattı ve birçok özel tiyatronun kapanmasına ya da kapanma noktasına gelmesine neden oldu. Birçok sanatçı evine ekmek götüremediği için ya ekipmanlarını satmak zorunda kaldı ya da başka işlerde çalışmaya başladı. Maalesef ki intihar eden sanatçılarımız da oldu bu dönemde…
Bugün sektör olarak yüzümüzü nereye çevirirsek çevirelim, hangi ülkeyi kendimize rol model alırsak alalım karşımıza işletme olgusu ve vergiler çıkacaktır. İngiltere sahne sanatları için biletlerde %5 vergi alırken, bir resim satışında bu oranı %15-20 olarak belirliyor. Tabii ki gelir vergisi gibi konular bu rakamların dışında yer alıyor. Ancak onlar bu kesilen vergi kaleminin bir kısmını özel fonlarla işini kaybetmiş sanatçılara destek için kullanıyor. İnsan ister istemez bu yaklaşımı, biraz yukarıda bahsettiğimiz Perikles’in yaşadığı dönemde oluşturduğu yapıya benzetiyor. Kısacası nerede tiyatro kurarsak kuralım, nerede oyun çıkarırsak çıkaralım, yaşayabilmek için kazanmak ve kazanmak için de işletme olmak zorundayız. İşletme olduğumuz zaman ise bu kavramın bize getirdiği birçok hukuksal yükümlülükleri var.
Son bir yılda sahne sanatları alanında Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi, Özel Tiyatrolar Birliği, Tiyatro Yapımcıları Derneği, Tiyatro Kooperatifi vb. yeni oluşumlar kuruldu. Sektör paydaşları, örgütlenmenin hak arayışındaki öneminin daha fazla farkına vardı. Tüm bu oluşumlar sektör adına hak arayışlarına devam ederken, ayakta kalmaya çalışan özel tiyatrolar ve sanatçılar neler yapabilir? İşte aslında tüm bu işleyiş içerisinde çözümlenmesi gereken soru bu olmalı!
Unutulmamalı ki, özellikle yapısal olarak büyük olan bazı özel tiyatrolar Nitelikli Eleman ve İŞKUR desteklerinden haberdar olsa idi bu gün bazı sanatçı arkadaşlar ek işlerde çalışmazdı. Onlar ekonomik anlamda bir süre de olsa desteklenebilirdi.
O zaman kazanım sağlamak için sanat adına yeni kapıları zorlamak gerekiyor. İşte birçok özel tiyatronun bu dönemde en çok arayış halinde olduğu soru.
Şirketlerin faaliyetlerini tanımlayan ve kategorilendiren Nace kodlarının sektörün önündeki en büyük engel olduğu pandemi sürecinde yaşayarak deneyimlenen bir sorundu. Birçok özel tiyatro elektrik, su, doğalgaz gibi gider kalemleri için bile kredi çekemediler ya da farklı Nace kodları ile bunu gerçekleştirmeye çalıştılar.
Kültür Bakanlığı’nın kültür sanat faaliyeti gösteren işletmelerde ticcaret odalarına kayıt şartı araması, buna rağmen Ankara Ticaret Odası (Kültür Sanat Meslek Komitesi) dışında diğer ticaret odalarının hiçbirinde tiyatro işletmelerini temsil edecek bir meslek komitesinin olmaması, ayrıca sektörün Eczacılar Odası, Mimarlar Odası gibi meslek odalarına sahip olmayışından dolayı sektörün girişimleri sadece Kültür Bakanlığı ile 15 Mart 2020 başlayan görüşmeler ile sınırlı kaldı. Ve bu konuda söz sahibi olması gereken Ticaret Bakanlığı konudan haberdar olmadı, olamadı. Çünkü çok daha önceden kurulması gereken bu oluşumların bulunmaması yüzünden, özel tiyatrolar ve bağımsız sanatçılar adına hak arayan bu oluşumlara destek veremedi. Tüm bu sürecin sonunda;
90.01 Nace kodu ile başlayan bu sektör birçok açıklanan destekten yararlanamadı. Kredi çekerken bile birçok sıkıntılı süreci atlatmak zorunda kaldılar. 2021 yılında ise kısıtlama saatleri nedeniyle sahneler açık da olsa seyirci bulmakta zorlanmaktalar yani ayakta kalma savaşları devam etmektedir.
Yeni fon kaynaklarına bakıldığında ise nasıl bir yapı içerisinde hareket etmek gerektiğine karar vermek birçok özel tiyatroyu düşündürdü. Çoğu tiyatro, şahıs işletmesi olarak kurulmuş ve Ticaret odası üyeliği ile Tüccar unvanı almış işletmeler. Bazı özel tiyatrolar ise Limited şirket yapısı ile tüzel kişiliğe sahip. Yeni fon arayışlarında yüzünü AB desteklerine ve yabancı fonlara çeviren sektör, işletme yani KOBİ [iii]statüsüne sahip olmanın kendilerine çok fazla kazanç sağlamadığını düşünmeye başladı. Ancak sadece İstanbul ilinde 300’den fazla özel tiyatronun olduğu ve bunların yarısının dernekleşmeye gittiğinde sektör için faaliyet gösteren dernek ve vakıfların tüm çalışmalarına zarar verileceği bir gerçektir. O zaman bu desteklere başvuru yapabilmek için ne yapılmalı ve nasıl hareket edilmeli?
AB destekleri; ülkemiz 26 Şubat 2002 tarihinde imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Topluluğu Arasında Türkiye’nin Topluluk Programlarına Katılmasının Genel İlkeleri Hakkında Çerçeve Anlaşma” ile Programlara katılmaya başlamıştır. Türkiye de aday ülke sıfatı ile bu Birlik Programlarına katılım sağlamaktadır. Kısaca IPA olarak adlandırılan “Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı”, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum sürecindeki reformlarını ve bu yönde yapılan her türlü çalışmayı desteklemektedir. Amaç katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (IPA): Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne uyum sürecindeki reformlarını ve bu yönde yapılan her türlü çalışmayı desteklemektir.
- IPA kapsamında, ülkemizdeki ticaret ve sanayi odaları, meslek odaları, dernekler, vakıflar, üniversiteler, kooperatifler, sendikalar ve benzeri sivil toplum kuruluşlarının geliştirdikleri projelere “Hibe Programı” adı verilen bir yöntemle finansman sağlanmaktadır.
- IPA’dan faydalanmak amacıyla bakanlıklar ve müsteşarlıklar gibi merkezi düzeydeki kamu kuruluşları, her yıl ulusal belgelerdeki öncelikler doğrultusunda makro düzeyde proje geliştirirler.
- Merkezi düzeydeki kamu kuruluşları tarafından hazırlanan bu makro projelerin içinde, sivil toplum kuruluşlarını da desteklemek amacıyla “Hibe Programları” yer alabilmektedir.[iv] [v]
Ülkemizde bu fonlar Sanayi Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı üzerinden işletmelere, üretici bireylere, kooperatiflere ve üretici birliklerine hibe programları aracılığı ile finansman desteği sağlanmaktadır.
Toplam olarak 2007-2013 yıllarını arasında 4.794,70 milyar Avro ve 2014-2020 yılları arasında 4.453,9 milyar Avro olmuştur.
Bu fonlara başvuru yaparken yaşanan en büyük sorun “Kimler Başvurabilir?” sorusudur.
Bu fonlara bireysel olarak başvuruda bulunamazsınız. İşletmeler (şahıs firmaları ve tüzel kişilikler), Dernekler, Vakıflar, Kooperatifler, STK’lar, Belediyeler, Kamu kurumları başvuru yapabilirler. Ancak projeler çağrı esaslıdır. Yani başvuruları çağrı duyurusu yapılan süreler içerisinde yapmak şarttır.
AB projeleri bakanlıklar bünyesinde çeşitli çağrılar ile kamuoyuna duyurulur. Önemli olan başvuru sahibinin hedefleri ve amaçlarıdır. Projelerin büyük bir kısmında karşınıza çıkacak olan kurumsal kimlik çatısı size uymuyor ise bunu değiştirmeye çalışmak yerine Ticaret Odalarına, Belediyelere, Üniversitelere, bağlı bulunulan sendikalara gidilerek onlarla yapılacak çalışmalar ile bu fonlardan yararlanmak daha doğru olacaktır. Ki başvuru yapılan projeler incelenir iken dikkat edilen hususlardan birisi de yarı kamu, kamu kuruluşu, oda, belediye vb. proje paydaşlarının bu projelerde ne kadar etkin olacaklarıdır. Creative Europe kültür ve sanat alanında bu desteklerde en sıradır. Ülkemiz 2016 yılında son olarak başvuruda bulunmuş ve Roman Festivali gibi çalışmalar bu destek kaleminin çıktıları olmuştu.
AB destekleri içinde KOBİ, STK, Dernek ve Vakıfların yararlanabilecekleri alt programlar da bulunmaktadır. COSME, SODES vb. ülkemizde bulunan programların dışında European Union destekleri bulunmaktadır. Bunları çeşitli uluslararası komiteler, dernek ve vakıflar üzerinden yürütmektedirler. Bununla birlikte W.K.Kellogg Vakfı, ABD Büyükelçiliği, ABD Dışişleri Bakanlığı Demokrasi, İnsan Hakları ve Çalışma Bürosu (DRL), Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı Türkiye Programı Teklif Çağrısı, Kültür Sanat Fonu, The Canada Fund for Local Initiatives, The İnternational Fund for Cultural Dıversity (IFCD), Japon Büyükelçiliği, Kanada Büyükelçiliği, Matra Programı vb. daha sayılabilecek birçok fon bulunmaktadır.
Bu başvurular bazı kesimler için hem sektörün yabancı olduğu bir sistem hem de zaman kaybı olarak görülmekte. Ancak her geçen gün ayakta kalma mücadelesinin daha da sertleştiği pandemi döneminde bu fonlar nefes aldırabilecek nakit kaynaklarıdır. 24 saatten oluşan bir günün içinde en az 3-4 saatini sosyal medyada geçiren bir toplum olduğumuz düşünüldüğünde hafta da bir gün bu zamanı bu alana ayırmak, çok büyük bir kayıp da olmaz. Ancak tüm Türkiye de bugün Ticaret odaları kendi bünyelerinde Proje masaları kurdu. Proje yazmada sorun yaşayan üyelerine destek vermek üzere kurulan bu masalardan yararlanmak mümkündür. Ayrıca sektör içinde kurulan birlik, meslek örgütleri ve diğer oluşumlar bunları Özel tiyatrolar adına takip ederek sosyal medya ve yayın mecraları ile duyurabilirler. Hatta proje yazma konusunda destek verebilirler.
Peki bu çalışmaları nasıl yorumlamalı ve kendimizi bu çalışmalara entegre etmek için proje yazmalıyız?
Bu sorunun cevabı yazımızın ikinci kısmında yer alacaktır.
[i] Prof. Dr. Selçuk Gür / ilk İnsandan Selçuklu’ya Anadolu Uygarlıkları ve Antik Şehirler (ss. 58-65)
[ii] http://www.turkeireiseleiter.com/antik-cag-tiyatrosu/?lang=tr
[iii] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/07/20180706-16.htm
[iv] https://www.avrupa.info.tr/tr
[v] https://rekabetcisektorler.sanayi.gov.tr/