Yaşam Kaya
Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler, İki Dünya Oteli ve Don Juan’ın Gecesi adlı oyunlarını geçmişte izlediğim, Fransız yazar Éric-Emmanuel Schmitt imzalı Einstein’ın İhaneti adlı oyunla prömiyer yapan Tiyatroadam, dünyaca ünlü bilim insanı üzerinden sistemli bir savaş eleştirisini geçtiğimiz gün seyircisine sundu. Deniz Özmen’in yönetiminde Berk Yaygın, Deniz Özmen ve Süleyman Sucuoğlu üçlüsünün sahnede yer aldığı gösteri, içinden geçtiğimiz Korona günlerinde yeniyi ortaya koyma adına şahane diyebileceğim sinematografik bir çalışma olmuş. 80 dk süren tek perdelik oyunda Tiyatroadam geçmiş oyunlarında olduğu gibi, yine kendisine özgü farkı ortaya koyabilmiş mi? Hep birlikte sorunun cevabını bulmaya çalışalım.
Oyun 1934 yılında Einstein’ın New Jersey’de, su kenarında ayyaş, serseri bir adamla tanışmasıyla başlar. Einstein yeni aldığı rüzgarlı teknesini denerken sahilde, izbe evde yaşayan adamla karşılaşır ve derin bir sohbete koyulur. Bu sohbet öylesine uzun bir sohbettir ki, tam olarak 21 sene sürer. Bu sırada Einstein, Hitler’in nükleer silah yapmasından kuşkulanmakta, ABD Başkanı Roosevelt’i konu ile ilgili uyarmayı düşünmektedir. FBI, Einstein’ı ‘Alman Komünist’ olarak etiketlediği için, bilim insanının tüm hareketlerini adım adım izler. Oyun, serseri adamla Einstein arasındaki felsefi derin sohbetlerin bütününden oluşur. Dünya savaşının insanlar üzerinde bıraktığı iz, yaşamın ne olduğuna dair ortaya konan fikir ve fikirlerle uygulanan davranışlar arasındaki çelişki, sohbetin en can alıcı konuları olur.
Tiyatroadam bu oyunda geçmiş oyunlarında olduğu gibi ekip çalışmasının ne olduğunu bizlere açıkça gösteriyor. Üç kişilik ekip belki sahnede az görünebilir, ama suyun kenarında izlenilen dolunay görüntüsü, tekne ile yapılan kısa süreli seyahat anları perdeye yansıtılan görüntülerle muhteşem bir ahenk oluşturuyor. Sahnede oyuncularla iç içe geçen görüntüler hem New Jersey’in o muhteşem doğal halini bizlere yaşatmış hem de oyuncuları tiyatro sahnesinden alıp adeta bir sinema filminin içine koymuş. Yönetmen Deniz Özmen aklındakini sahneye uygulamakta son derece başarılı. Einstein’ın ‘atom bombası’ için döktüğü sahte gözyaşları bizlere ‘gerçek’ bir algı ile sunulmuş sunulmasına, fakat oyunu izleyenler bu gözyaşlarının sahte olduğunu açıkça biliyor. Hitler’in üzerinde denenmek üzere atomu parçalarına ayırma girişimine katılan dahi, bu yaptığını ABD’nin emrine vermekte bir beis görmüyor, ama ABD’nin Japonya’ya kendi yaptığı atom bombasını attıktan sonra, ortaya çıkıp ABD yönetimine bir ton eleştiri getiriyor. Savaş karşıtı olduğunu bangır bangır bağıran bir insanın kitle imha silahı üretmesi de apayrı bir çelişki!
Oyuncuların sahnede ekip olarak çok güzel başarı yakalamasında Uğur Aksu’nun ışık tasarımı ile Erdal Devrim Aydın’ın video tasarımda yarattığı mucizeye bakmak lazım. 1930’lu yıllardan 1950’li yılların sonuna dek giden sohbetin içinde dünyanın nasıl bir dönüşüm geçirdiğini, karakterlerin psikolojik yapılarını, bu iki isim sayesinde derinlemesine analiz ediyoruz. Fakat Einstein’ın bir ağlama sahnesi var ki, evlere şenlik! Duyguyu hissetmediğimiz gibi, konudaki katarsisten hızla uzaklaşıyoruz. Yönetmenin bu duruma dikkat etmesi gerekli.
Yukarıda bahsettiğim eleştiriler dışında zaman zaman monoton yapıya dönen Tiyatroadam’ ın yeni oyunu için puanım 10 üzerinden 7!