(Tiyatrocu Oya Yağcı’nın Evrensel’de yayınlanan yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.)
Ihlamur Sokak…
Belki ıhlamur değil ama gençliği Ankara olanlar için yine de bir kokusu vardır o sokağın; Ankara Sanat Tiyatrosundan yayılan mis gibi çay kokusu (evet AST bazılarımız için çay kokusudur aynı zamanda), ahşap-dekor kokusu, çokça da toz kokusu. AST bazen de sestir, oyundan çıkanların, Ihlamur Sokak’tan İzmir Caddesi’ne yayılan sesleri…
MEKAN, YAŞAM VE TANIKLIK
AST, kuşağımdan pek çok kişi için abilerin ablaların devrimci-öncü tiyatrosu, oyun ve konser izlediğimiz yerdir. Hele benim gibi şanslı olanlar için ilk kez sahneye çıktığımız ve yıllar sonra ders verdiğimiz yer oldu. Öğrenciliğin en tatlı haytalık günlerinde bir bahaneyle yolumuzu düşürüp, hiçbir şey yapmıyorsak gazete okuduğumuz, provaları kaçamak dinlediğimiz ve duvarlarındaki afişlere dalıp, gaipten “Zor ama değer” fısıltıları duyduğumuz, aklımızı karıştıran bir Ankara hikayesi: Çok sevdiğimiz, çok kızdığımız, çok da eleştirdiğimiz…
Hepsi AST’ın yarattığı belleğe dair, hepsi bize ait.
Hiçbir yüceltme sıfatı kullanmaya gerek yok; 58 yıllık bir mekan, yaşam ve tanıklık…
AST oynayarak direnen, kendini sürekli bir oluşum içinde yapıp bozan ve ceberut devletin her türden müdahalesine rağmen ayakta kalmayı başaran, nevi şahsına münhasır bir tiyatrodur, okuldur.
İşçilere, amatör tiyatrolara, müzisyenlere perdesini ve kapısını açan, iktidar, basını ve akademiyi susturmaya soyunmuşken koltuklarını tek tek protestoya dönüştüren bir tiyatrodur. Tiyatroya kazandırdığı isimler ve izleyiciler ise hangi terazinin ölçüsüne vurulabilir ki? Hepimizin bildiğidir; Ankara AST’tır! Hem biraz da değil, epeycedir.
YOKLUĞA, BOŞLUĞA, SESSİZLİĞE…
İniş-çıkış, dere-tepe yolunda büyük kayıplar verse de, bir inat hikayesi gibi hep yeniden dirilen AST, onu bilip tanıdığımız, sevdiğimiz Ihlamur Sokak’tan, 58 yıllık sahnesinden, fuayesinden, kulisinden uzaklaştırılıyor. Belki mekanın alternatifi var ama tarihiyle bütünleşmiş bu mekanın alternatifi nicedir? Şimdi yokluğa, boşluğa, sessizliğe, yankısızlığa itelenen, bir kentin hafızası değil midir?
Ankara AVM’lere, kebapçı, telefoncu ve kahvecilere teslim edileli çok oldu. Kızılay baştan sona bir “Hanutçu”lar cennetidir artık. Telefon, kahve, kebap, fal çığırtkanlığı ile yürünmez hale gelen sokakları, döner tezgahına dönen kent merkezi ile aslında devasa ruhsuz bir AVM’de yaşamaya zorlanıyoruz.
Hızla yayılan bu irinli ticaretin ortasında emek, sanat, eğitimden yana duran, yıllardır yaşadığı zorluklara meydan okumayı sürdüren AST, virüs salgınından daha inatçı bir salgına yem ediliyor. “Para her şeyin değeri ve belirleyicisidir” diyen bir zihniyet, belleğimizin her örüğünü topyekün bir saldırıyla yok etmeye ant içmiş.
Ihlamur Sokak sahne olarak devam eder ya da etmez… Bu, tiyatronun seyircisi ile birlikte vereceği bir karardı. Ama özelleştirilmiş bir kent yaşamında, ne tiyatronun ne de seyircinin fikrini soran olmazdı elbet. Oysa AST, sahnesi, fuayesi, kulisi ile orada var olmayı sürdürme hakkına sahiptir. Bu kent AST’a bunu borçludur; her şeyden çok da belleği, ruhu, ortaklığı için…
Evet, Bilkent Sahne açıldı ve AST, oyunlarına ve derslerine yeni sahnede devam edecek. Peki, kira sözleşmesi yüzünden ya da kentsel dönüşüm gerekçesi ile tam da doğduğu gün (6 Aralık) 58 yıllık evinden çıkarılan AST’ın mekanla özdeşleşen tarihi, biz Ankaralıların ve yolu bir şekilde AST’la kesişmiş herkesin belleği nereye taşınacak ya da kentsel dönüşüme hangi anılarımızı feda edeceğiz?
Hey Ankara!
“Hep orada nasılsa” diye güvendiğin AST, artık Ihlamur Sokak’ta olmayacak, duydun mu? Kira sözleşmesi sopasıyla, paranın dayatmasıyla, emeğin tarihi yok ediliyor. Bundan en çok etkilenecek olanlar da gençler. Kızılay’da kolaylıkla erişebilecekleri bir tiyatro mekanları olmayacak. Arabası olanın derdi olmaz belki ama harçlığını bir simit, bir çay ve bir tiyatro biletine pay edenlerin gidecek yeri kalmıyor.
Sahi daha ne kadar süpürülebiliriz? Nereye kadar silinebilir hafızamız? Yürüdüğümüz sokakların adlarından başlayan bir yabancılıkla daha ne kadar ödeyeceğiz zulmün vergisini? Attığımız her adım bir öncekini silerken nasıl savunabiliriz kenti? Bir kentin hafızası kaç kira bedelidir.
Sahi Payidar! Nereye?