Saliha Sultan’ın Karar’da çıkan haber/söyleşisini paylaşıyoruz.
Kadın hakları mücadeleleri giyotinle son bulan dört Fransız kadının hikayesinin sahneye aktarıldığı ‘Madam Giyotin’ oyunu 24. İstanbul Tiyatro Festivali’nde ilk kez izleyici karşısına çıkacak.
Kadın hakları mücadeleleri giyotinle son bulan ve gerçek hayatta yolları hiç kesişmemiş dört cesur Fransız kadını, Olympe De Gouges, Charlotte Corday, Marianne ve Marie Antoinette’yi bir araya getiren ‘Madam Giyotin’ oyunu 24. İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak.
Oyun hakkında KARAR’a değerlendiren yönetmen Yağmur Yağmur: “Bu dört kadın; bugünün kadınlarına kimliklerinden ödün vermemelerini, haksızlıklar karşısında birbirlerine sımsıkı sarılmaları gerektiğini fısıldıyor.”
Gün geçmiyor ki gazetelerde, televizyonlar da ya da sosyal medyada bir kadına şiddet hikâyesiyle karşılaşmayalım. Ve bu haberlerin ardından yüzyıllardır süregelen hep o aynı mesele gündeme geliyor: ‘Kadın kimliği ve kadın hakları’. Dünya tarihi, yaşamını bunların mücadelesiyle sürdüren öncü kadınlarla dolu. Günümüz kadınları ise, kimi zaman bu uğurda yaşamlarını feda eden o kadınlara çok şey borçlu…
Feminist ve aktivist oyun yazarı Olympe De Gouges, 100 bin kişinin kellesini tek bir kelle ile değiştiren gözü pek suikastçı Charlotte Corday, Agostino Brunias resminden fırlayan üst aklın temsilcisi bir casus, ‘renksiz kadın’ Marienne ve hiçbir zaman gerçek bir arkadaşa sahip olamayan, istemeden ‘nezaketsiz ve tuhaf’ bir şekilde ileri görüşlü olan kraliçe Marie Antoinette’de bu kadınlardan bazıları…
Gerçek hayatta yolları hiç kesişmeyen, Fransız Devrimi’nin önemli parçaları olmuş ve giyotinle idam edilmiş bu dört Fransız kadın, Amerikalı genç oyun yazarı Lauren Gunderson’un yazdığı ‘Madam Giyotin’ oyununda zamansız ve mekânsız bir ortamda bir araya geldi. Madam Giyotin’i Türk tiyatrosuna aktaran K! Kültüral Performing Arts ise , oyunu 24. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında izleyiciyle buluşturmaya hazırlanıyor. Yarın akşam 19.30’da Fişekhane İkinci Sahne’de prömiyerini yapacak ve izleyiciyle buluşacak oyun öncesi, oyunun yönetmeni Yağmur Yağmur’la KARAR okuyucuları için konuştum.
Daha önce ‘Paravanlar’ oyununu yöneten Yağmur, oyunda yer alan bu dört cesur kadının yüzyıllar önceden bugünün kadınlarına seslendiğini ve haksızlıklar karşısında birbirlerine sımsıkı sarılmaları gerektiğini fısıldadığını dile getiriyor.
Madam Giyotin’i sahnelemeye nasıl karar verdiniz? Hazırlığı ne kadar sürdü? Ve bir kadın olarak bu oyunun metinde sizi en çok etkileyen ne oldu?
Oyunu, oyuncu arkadaşım Sevgili Özlem Ulukan bana önerdi. Okur okumaz çok etkilendim ve hemen üzerine düşünmeye başladım. Nasıl olabilir, bugüne neyi nasıl aktarabiliriz, o dönemin gerçeklik algısını ve tarihsel dramatik gerçekliğini ters köşe bir dramaturgi kurarak nasıl bir biçimle inşa edebiliriz diye…
Gunderson’un Madam Giyotin’i dişi, özgün, provokatif ayrıca hem tarihi karakterleri, hem de günceli irdeleyen çok özel bir metin. Normal koşullarda biz Nisan’da prömiyer yapacaktık. Pandemiyle birlikte ara vermek ve perde kapatmak durumunda kaldık. Şifalanmak için hikâyelerimize sahip çıkmamız gerektiğini bildiğimiz için de, verdiğimiz aradan sonra tekrar hikâyemize sarılarak, provalarımız sırasında önlemlerimizi had safhada almaya çalışarak, çok kıymetli ekip arkadaşlarımla birlikte güzel ve verimli bir süreç geçirdik. Oyunu yaklaşık 4 ay boyunca çalıştık.
Fransız İhtilali sırasında idam edilen dört kadının çarpıcı öyküsü bir araya geliyor oyunda. Ve bu isimlerin yolu gerçek hayatta hiç kesişmemiş. Sahneye taşırken nasıl bir yol izlediniz?
Evet, oyun radikalleri, isyancıları, şairleri, öncüleri, feministleri, kralları, kraliçeleri, ütopya haritalarını, ufukta gözlem yapan değişim habercilerini ve ümidi canlı tutmak için insanlığın gizli tarihinden gelen diğer sesleri ve onların sıradışı hikâyelerini anlatıyor. Hikâye, 18. yüzyıl’da Fransız Devrimi Korku Krallığı’nın hüküm sürdüğü sırada yaşananları, gerçek hayatta hiç karşılaşmamış 4 kadının hayali bir düzlemde buluşması üzerinden ele alıyor. Şiddetin, mirasın, kadın haklarının, adaletin ve sanatın dünyayı nasıl değiştirip dönüştürebileceği konularına dikkat çekiliyor. Tarihsel gerçeklerin dans ettiği ve makas değiştirdiği bir rüya ortamı yaratmaya çalıştık. Yazarın ironik ve çağdaş dilini kendi estetik biçimimiz üzerinden yeniden kurgulamaya özen gösterdik. Umarım seyircimizdeki karşılığı güzel olur.
Peki tarihin bu dört cesur kadını günümüz kadınlarına ne söylüyor?
Bu dört güçlü ve birbirine benzemeyen kadın; bugünün kadınlarına çok güçlü olduklarını, kimliklerinden ve kişiliklerinden her ne olursa olsun ödün vermemeleri gerektiğini, haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında mücadele etmeleri gerektiğini, birbirlerine sımsıkı sarılmaları gerektiğini ve hikâyelerine sahip çıkmaları gerektiğini fısıldıyor.
Oyunu 14 Kasım’daki prömiyerinden sonra, 2021 sezonunda başka sahnelerde de izleme şansımız olacak mı?
28 Kasım’da kendi sahnemiz K! Kültüral Performing Arts’da perde açacağız. Aralık ayı takvimimizi pek yakında sevgili seyircilerimizle paylaşıyor olacağız. Olabildiğince oynamayı düşünüyoruz.
SANAT ZOR VE TARİHİ BİR ZAMANDAN GEÇİYOR
Madam Giyotin için “Cesurca yaşamış dört kadın hakkında yazılan acımasız bir komedi” tabirini kullanıyorsunuz. Komedi ve şiddeti bir tiyatro oyununda bir araya gelmesi çok zor bir durum gibi. Nasıl işlediniz ikisini bir arada?
Biz bugünün dünyasından ve bu yüzyıldan o döneme bir selam göndererek, bu dört kadının tuhaf ve sert hikâyesi üzerinden, bugünle dünü kucaklaştıran bir biçimle, absürt unsurların yoğun olduğu, ‘tarihsel gerçeklerle aykırı şekilde derdi olan’ bir oyun çalıştık. Tüm meseleleriyle güncel bir metin. Dönemin adaletsizlikleri, ahlaksızlıkları, eril çürümüşlüğün ve patriyarkal otoritenin kadın bedeni üzerindeki kanlı ve vicdansız iktidarı bugün de olduğu gibi duruyor.
Günümüz dünyasında öldürme biçimleri değişti, ancak kadın ruhunun ve bedeninin maruz bırakıldığı mütecaviz dil ve eylemler hiçbir şekilde değişmedi. Kadının altın çağı gelmeden ve kadın özgürleşmeden dünya fosseptik çukuru olmaktan kurtulamayacak. Şiddeti komik bir biçimle ele aldık ve vahşeti yerdik. Dilde ve kurguda dinamik bir matematik hakim, bu da oyunu iki farklı ucun tezatından ele almamıza olanak tanıdı.
Hüzün ve kahkahanın bir arada olduğu bir oyun çıktı böylece. Bu kadınlar başlarına ne gelirse gelsin eril düzenin çarpık ve sakat sistemiyle dalga geçecek kadar cesur, parlak, cüretkar ve eğlenceli karakterler. Ayrıca ‘oyunun içinde oyun’ mantığı ile yazıldığı için komik unsurları çok zengin.
SADECE ÖLDÜRME BİÇİMİ DEĞİŞTİ, ŞİDDET AYNI
“Cesurca yaşamış dört kadın hakkında yazılan acımasız bir komedi” tabirini kullanıyorsunuz oyun için. Komedi ve şiddetin de bir araya gelmesi çok zor bir durum gibi. Nasıl işlediniz?
Bu yüzyıldan o döneme bir selam göndererek, bu dört kadının tuhaf ve sert hikâyesi üzerinden, bugünle dünü kucaklaştıran, absürt unsurların yoğun olduğu, ‘tarihsel gerçeklerle aykırı şekilde derdi olan’ bir oyun çalıştık. Tüm meseleleriyle güncel bir metin. Dönemin adaletsizlikleri, ahlaksızlıkları, eril çürümüşlüğün ve patriyarkal otoritenin kadın bedeni üzerindeki kanlı ve vicdansız iktidarı bugün de olduğu gibi duruyor. Günümüz dünyasında öldürme biçimleri değişti, ancak kadın ruhunun ve bedeninin maruz bırakıldığı mütecaviz dil ve eylemler değişmedi. Şiddeti komik bir biçimle ele aldık ve vahşeti yerdik. Dilde ve kurguda dinamik bir matematik hakim, bu da oyunu iki farklı ucun tezatından ele almamıza olanak tanıdı.