Özden Dilek Karakışla: “Neden Tiyatro Değil de Masal? Diye Soranlar Oldu”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Oyuncu, masal anlatıcısı Özden Dilek Karakışla, Ajandakolik’de çıkan yazısında “Kadın Dilinden Masallar”ı anlattı. Okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Masallar çocukluğumdan beri hayatımda hep oldu. Ben çocukken ciltli, deri kaplı ve üzerleri kuşe baskı kağıt kaplamaları olan masal kitapları satılırdı. Her gece yatağımda masalları sesli sesli okuduğum ve hatta yatakta canlandırdığımı hatırlıyorum. Galatasaray Lisesi’nde yatakhanede, ortaokul yıllarında çocukluğumdan aklımda kalan masalları arkadaşlarıma anlatırdım. Sonrasında kızım Yağmur’a bebekliğinde her gece masal anlattım. Hatta kızımın odasında iki taraftaki dolaba tutturduğum beyaz çarşaftan sahne fonu yapıp arkasına fenerlerle ışık düzeneği oluşturduğum kukla tiyatrosu sahnemiz vardı. Kızımın oyuncaklarını konuşturarak o an uydurduğum masalları canlandırırdım.  Yağmur hâlâ o masalları hatırlıyor.

Bundan yaklaşık dört yıl önce tiyatro serüvenine profesyonel olarak başladığımda, o dönem oyunculuk eğitimi aldığım Sadri Alışık Akdemi’de hocam, oyun yazarı ve yönetmen sevgili Gökhan Erarslan’a kadınların evrensel dertlerini bir tiyatro oyununuyla paylaşma amacıyla masal anlatıcılığı yapma düşüncemi paylaştım. Kendisinin de desteğiyle, “Kadın Dilinden Masallar” adıyla dünya masallarından seçme bir seçki oluşturup sahneledik. O günden bugüne bana kucak açan Cep Sahne’ye de müteşekkirim. Yaklaşık üç yıldır sahnelenen bu oyun, beklemediğim bir ilgi gördü.

Masalları anlatırken seyircilerin de içine girip anlatıcıyla beraber düşünmesini, masalların gidişatını birlikte sohbet ederek konuşalım istedim. İnteraktif bölümde masalın anından günümüze geçip seyircilerle sohbet ediyoruz, insanlık dertlerini konuşuyor, çok gülüyor, eğleniyoruz. Hatta bazı günler öyle güzel tepkiler geliyor ki seyircinin arzusuna göre masalların gidişatında doğaçlama değişiklik yapıyorum.

İlk zamanlarda masal anlatıcılığı yapıyorum dediğimde, bazı kişiler “Neden tiyatro değil de masal?” diye sordu. Kimileri  tarafından  yüzeysel ya da naif  olarak algılanan masalların kültürel morfolojisi, değişim dönüşüm gücü bana insanı anlamaya dair daha etkili gelmişti, hâlâ da öyle geliyor.

Masallardaki hikâyeler birçok dağınık konuyu bir araya topluyor, sadeleştiriyor, doğadan ilham alıyor. Öyle ki, insanı çözümlemedeki zihinsel yolculuğu, insanın gerçek doğasına daha uygun ve masalların sonları da  çoğu zamanda güzellikle birleşiyor, anlatana da dinleyene de mutluluk veriyor, gülümsetiyor. Üstelik bugün birçoğumuzun dinleyerek büyüdüğü Bremen Mızıkacıları’nın, Kırmızı Başlıklı Kız’ın Ezop Masalları’nın, La Fontaine’den Hayvan Masalları’nın, Küçük Prens’in, hatta Binbir Gece Masalları’nın hayatı çözümlemeye dair eğitici gücünü inkar edemeyiz.

Kadın Dilinden Masallar’da anlattığım karakterler, hikâyelerin nesilden nesile aktarılmasıyla oluşmuş kültür mirasın evrensel kişilik figürleri, arketipleri. Masallarımda, bugün insanların kaybettiği iç değerleri, maddi manevi taptığı şablonik hayatın dışındaki içsel zenginliği ve sahici ruhun zenginliğini hatırlatmaya çalışıyorum.

Aslında masal olsun, tiyatro oyunu olsun, sahne sanatının bir amacı var ki o da çok bilinen o sözün de dediği gibi, geçmişten, bugünden ve hatta gelecekten insanı insana, insanla insanca anlatma sanatı.

Yazının devamı için tıklayınız: Ajandakolik

Paylaş.

Yanıtla