Curcuna…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Koronavirüs kâbusunun ortasındayız. Vefatlar artıyor, ağır hastalar artıyor ve bu yola baş koymuş olan doktorlarımızı, sağlıkçılarımızı da yitiriyoruz… İnsanın içi katılıyor. Öfke doluyor… Neden öfke? O kadar çok neden var ki saymakla bitmez!  Korona günlerinde Ayasofya Müzesi, camiye dönüştürülüyor ve yüz binlerce insan Sultanahmet Meydanı’na toplanıyor! Sosyal mesafe, maske hak getire! Kurban Bayramı’nda her yıl olduğu gibi bu yıl da ne kural tanınıyor ne kaide. Kaçan hayvancıklar, kovalayan sözde kasaplar! Maskeli maskesiz insanlar ve hatta çocuklar katledilen hayvanların çevresinde yine iç içe! 21. yüzyıl Türkiyesi’ne yakışmayan resimler… Yaşanan sel felaketi nedeniyle Giresun’a giden Cumhurbaşkanı’nı dinlemek için otobüsün ya da platformun çevresine yığılan insanlar arasında hangi sosyal mesafeden söz edilebilirdi! İşte bütün bu umursamazlıkların ve daha nicelerinin sonuçlarını yaşıyoruz şu günlerde…

Evet, fazla söze gerek yok: Ünlü tiyatrocu Gordon Craig“Curcuna” der, “rastlantılarla, gelişigüzelle ve onların bir araya gelmesiyle oluşturulur.” Bugün de tam bir curcunanın ortasında değil miyiz?

Sanat çarkının dönmesi gerekiyor 

Yüzümüzü sanat etkinliklerine dönecek olursak: Alınmış olan doğru bir kararla 23 Haziran’da başlamıştı açık sahnelerde sanat etkinlikleri… Bu karar, özel tiyatroları kısmen de olsa soluklandırmıştı. Kısmen, çünkü devletten hele de böyle kritik bir dönemde hiçbir şekilde destek görmeyen topluluklar sanatçısından teknik ekibine, bilet ücretinden vergisine maddi açıdan boğulmuş durumdaydılar. Dolayısıyla soluk almalarını olabildiğince rahatlatacak bir yoldu açık alan temsilleri. Programlar, turneler, mekânlar düzenlendi. Sanatla kucaklaşmayı özleyen seyirci de kurallara saygılı bir biçimde tiyatroları yalnız bırakmadı. Elbette yeterli değildi kısıtlı sayıda seyirciden gelen bilet geliri ya da bazı özel kuruluşların destekleri ama bir anlamda çark dönmeye başlamıştı ve “canlı” buluşmalar yaşanıyordu. Sonra ne oldu? 11 Eylül tarihinde alınan bir kararla 12 Eylül itibarıyla açık hava etkinliklerine yasak getirildi! İşin ilginç yanı; dört saat sonra yasağın uygulamaya konma tarihi 14 Eylül olarak değiştirildi. Çünkü 13 Eylül’de AKP’ye 100 bin yeni üye kaydedilecekti törenle. Nasıl yasak kapsamına alınabilirdi böyle bir etkinlik? Güler misiniz, ağlar mısınız?

Tiyatroyu desteklemek

Yeni gelen bu yasağa gösterilen haklı tepkilerin yoğunlaşması üzerine bir kez daha izin çıktı açık havada yapılacak tiyatro, opera, müzik etkinliklerine. Önümüz kış. Kapalı mekânlarda durum ne olacak? Kimisine izin verilecek, kimisine verilmeyecek mi? Kriterler nedir? Topluluklar yine maddi destek anlamında kendi hallerine mi bırakılacaklar? Örneğin; Oyun Atölyesi gibi bu kente bir tiyatro salonu kazandırmış olan bir özel tiyatro, büyük bir maddi yükün altında ezilmekte olduğunu belirtiyor. Baba Sahne, Ortaoyuncular, DasDas gibi salon sahipleri ne yapacaklar? Genç toplulukların mekânı olan TOY İstanbul ise kapılarını kapattı ne yazık ki. Bir inat uğruna devletin el uzatmadığı, İBB’nin uzattığı elin engellendiği yılların Kenter Tiyatrosu’ndan söz etmiyorum bile. Neden bu kritik süreçte salon sahibi olan veya olmayan tüm özel tiyatrolar desteklenmedi, desteklenmiyor devlet tarafından? AKP iktidarının hele de tiyatroyla yıldızı hiçbir zaman barışık olmadı. Ama bu kocaman, değerli çark her daim dönecek… Çünkü, tiyatro ve tiyatroya dair her şey ufkumuzu genişletiyor. Düşünme ve tartışma süreci olarak hayatlarımızı zenginleştiriyor… Ve yine unutmamak gerekir ki tiyatro, eleştiren bir yapı olarak mücadelesini sürdürecek…

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla