Asu Maro’nun Milliyet’te yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.
Son dönemin en içime sevinç salan haberleri Özlem ve Murat Daltaban’dan geldi. “Müjdemizi veriyorum,” diye yazdı Twitter hesabından Murat Daltaban: “DOTormanda’yı eylül ayında yavaş yavaş açıyoruz. Kapalı mekândan sıkıldık, ormanda yapacağız tiyatroyu”.
On beş yıllık serüvenine ilk gününden beri tanıklık etmekten coşku duyduğum DOT’tan son gelen duyuru Kanyon’daki sahnelerini kapattıkları olmuştu. On beş yılda üç ana, üç de mobil mekânı dönüştürerek oyunlarını sahnelemiş, artık biraz yorulmuşlardı görünüşe göre. Ve ben acaba DOT’u ve mücadeleci Daltaban çiftini toptan İskoçya’ya mı kaptırıyoruz diye düşünmüştüm. Öyle ya, insanın durup durup yeniden, sıfırdan başlama gücü de bir yere kadar.
Fakat ne mutlu ki buraya kadar değilmiş, şu an taptaze bir heyecanla, Kemerburgaz Kent Ormanı’nın ciğerlerine doldurduğu oksijenle yepyeni bir yolculuğa çıkıyorlar. Hatta “birlikte çıkıyoruz” demek daha doğru, çünkü Özlem Daltaban’la yaptığım konuşmadan orman içinde, hepimize yer olan bir “tiyatro köyü” oluşmasının uzak ihtimal olmadığı sonucuna vardım.
Bu şahane fikir, Murat Daltaban’ın aklına pandemi zamanı nefes almaya gittikleri ormanda ağaçlar arasında yürürken gelmiş. İBB’ye ait Kemerburgaz Kent Ormanı yaklaşık beş buçuk milyon metre kare alana kurulu ve içinde futbol ve basketbol sahası, organik ürünler pazarı, kır lokantaları gibi küçük yaşam alanları var. “Neden sanat alanı da olmasın?” sorusu Daltaban’ları Boğaziçi Yönetim A.Ş. ile buluşturmuş ve kira anlaşmalarını yaptıkları gibi start vermişler.
Start derken, bu kez bir “mekân dönüştürmeden” değil, ormana uyum sağlamaktan, doğaya ayak uydurarak tiyatro yapmaktan söz ediyoruz. Özlem Daltaban, kiraladıkları merkeze iki buçuk kilometre uzaklıktaki alanda üç adet küçük ahşap bina olduğunu, bunları kafe, kulis, ofis, atölye gibi amaçlarla kullanıp oyunları yirmi metre çapındaki açık alanda oynayacaklarını anlatıyor. Belki zaman içerisinde bu alan çadırla kapatılabilir ama şu an yağmur yoksa oyun var diyebiliriz. Ayrıca paneller, seminerler, belki kulaklıkla oyun okuması dinlenebilecek yürüyüş turları, edebiyat okumaları, minik müzik dinletileri, dans, envaı çeşit zihin ve nefes açan fikir var aklında. Tabii ki bu hayallere ortak olmak isteyecek destekçilere de açık kapıları.
En güzeli, paylaşımlı bir alan, bir dayanışma mekânı olarak düşünüyorlar DOTormanda’yı. Mevcut oyunlarından “Prudencia Hart” ve “Sesin Resmi”ni bu alanda oynayacaklar, bir diğer müjde de Murat Daltaban’ın burası için Shakespeare’in “Fırtına”sını uyarlamakta oluşu ama başka topluluklarla da paylaşmayı düşünüyorlar. Haftanın iki günü Kumbaracı50’ye ait olacak örneğin. Ayrıca belki pandeminin etkileri ortadan kalktığında uluslararası etkinliklere de açmak, belki bir modelini İskoçya’da hayata geçirmek, neden olmasın, fikirler, hayaller uçsuz bucaksız.
Ama şu an için aslolan, tüm “hırçınlıklardan”, “hoyratlıklardan” uzakta, ağacın, kuşun, yıldızın, bulutun hüküm sürdüğü, insanın da orada kendine uygun bir yer bulup hükmetmeden iliştiği bir yere kavuşmak.
“Kendi korunaklı, steril alanlarını yaratıp bu alanların doğa tarafından işgal edilişini gördüğünde şaşkına dönen insan dünyayla ilişkisini yeniden yapılandırmak zorundadır” diyor Murat Daltaban DOTormanda ile ilgili kaleme aldığı metinde; “Tiyatro doğanın gücüyle büyü oluşturabilen bir hikaye anlatma sanatıdır. Salonların dışı tiyatroyu kendi doğasında tekrar yaratmaya olanak sağlayacaktır. Mitler, masallar, kurgu hikayeler anlatıldıkça insanlar birbirine ve doğaya daha yakınlaşacak ve yabancılaşmalarından kurtulacaklardır. Pandemi doğayla gelen bir sınav; bu sınavı doğayla birlikte, doğayı anlayarak aşabiliriz.”