Ayşegül Yüksel’in 9 Haziran 2020 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan yazısını sizinle paylaşıyoruz.
Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu’nun, “Dizi Eleştirisinin Temelleri” olarak belirlediği “Televizyon Dizi Pusulası” başlıklı yapıtı, Ocak 2020’de E Yayınları’ndan çıktı. Çocuk yazınından tiyatro eleştirisine, oyun yazarlığından metin ve gösterim incelemelerine, derinlikli söyleşilere ve kadın çalışmalarına dek uzanan çeşitli çizgilerdeki yapıtlarıyla yıllardır okurlarının gündeminde olan yazar, bu kez televizyon dizilerinin eleştirisine temel olacak 176 sayfalık, çok eklemli bir çalışma yapmış. Dizilerin içeriğine, biçimine ve yansıtılan öykülerin toplumsal – ideolojik arka planına değinen birçok başlık, ara başlık ve alt başlıktan oluşan çalışmada 30 dolayında yerli dizi mercek altına alınıyor.
Dizi izlerken eleştirel yaklaşımı korumak
Dizi bağımlılığımızı ve bu nedenle içine girdiğimiz içeriksel ve biçimsel koşullanmaları kırarak izleme keyfimizi, aynı anda “dizi eleştirisi” de yaparak katlamamıza yönelen kitapta, düşünme edimimizin dizileri tüketirken de üretken biçimde etkin olması öneriliyor. Bu amaçla, seçilen “Kayıp Şehir”, “Fatmagül’ün Suçu Ne”, “Şahsiyet”, “İstanbullu Gelin”, “Bir Zamanlar Çukurova”, “İstanbul Masalı”, “Mendilimde Gül Oya”, “Hatırla Sevgili”, “Anne”, “Kadın”, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” gibi oldukça beğenilmiş birçok eski ve yeni dizinin doğruları ve yanlışları irdeleniyor.
Dizi türünü, sinema, opera ve edebiyat türleriyle karşılaştırarak tartışma gündemine getiren İpşiroğlu, daha sonra bir diziyi iyi ya da kötü yapan işleme biçimlerine ayrıntılı bir giriş yapıyor. Dizi yazımında biçimsel olarak amaçlanan, izlemeye değer bir öyküyü, merak duygusunu anlamlı ve mantıklı bir yaklaşımla sürdürerek işlerken, bir yandan da düşündürücü özellikler taşıyan, boyutlu karakter çizimleriyle izleyenin algı boyutlarını zenginleştirmektir. İçerik ise bilinen klişelerin yinelenmesinin ötesine geçen, toplumsal koşullanmışlığımız içinde kabulleniverdiğimiz olguları sorgulayan durum, olay ve karakterlerle doyurucu bir düşünsel çizgiye yerleştirilmelidir.
Otoriter ve tutucu toplumun yansımaları
Oysa bunun tam tersi yapılmakta, genellikle, ortanın alt sınırındaki bir kültür düzeyine göre yazılan diziler, kalıplaşmış karakterler, ilişkiler ve olaylar aracılığıyla akıl ve mantık sınırlarını aşarak, bıktırıcı biçimde uzatılmakta, başlangıçta ilginç bir gelişim muştusu veren öyküler geçen haftalar içinde çoğunlukla sıradanlaştırılmaktadır.
İpşiroğlu, pek çok dizide, toplumumuzdaki aşılamamış feodal/ataerkil tutumunun yansıtıldığını, ama bu bağlamda yaşamımızı kuşatan baskıların arka planındaki politik, toplumsal, kültürel oluşumların hiç işlenmediğini, bu olguların yalnızca dizinin öyküsüne hizmet eden dar bir boyutta değerlendirildiğini gözlemliyor. Dizilerde “ezber bozan”, tartışmacı açılımlara –“Kayıp Şehir” dizisinde olduğu gibi– çok ender rastlandığını, bu tür sorgulayıcı yaklaşımların “otoriter toplum” anlayışı içinde sansürlendiğini düşünüyor.
Kitabın önemli bir bölümünde, hangi toplumsal kesimden gelirse gelsin, kadınların erkek- egemen bir dünyanın gerekli koşullandırmalarına göre biçimlendirilmesi eleştirilerek toplumsal cinsiyet ayrımı, kadına şiddet, kadının klişeleştirilmiş rolleri ve bu rollerin dışına çıkanların “ötekileştirilmesi” gibi konular, dizilerden alınmış onlarca örnekle ayrıntılı olarak tartışılıyor.
Oyuncular iyi, senaryolar yavan
İpşiroğlu, dizilerin, yanlış ve eksiklerine karşın, böylesine tutulmasını -çoğu tiyatrocu olan- oyuncularımızın başarılı yorumlarına bağlıyor. Senaryoların ise sansürlenmeden ve/ya da “reyting” yitimine uğramadan sürme çabası içinde sıradanlaştırıldığını düşünüyor.
Bu kısa yazıda eksik kalan birçok tartışmanın gündeme getirildiği, YouTube’da yayımlanmış bir de söyleşisi var yazarın. Meraklılarının ilgisini, dizi dünyasında aydınlatıcı bir pencere açan bu öncü nitelikli ilginç kitap gibi çekecek olan -Diren Sanat editörü Sabit Doğan’la mayıs ayında yapılmış- “Dizi Pusulası” başlıklı söyleşiye https://youtu.be/GpNi9vr6s0 adresinden ulaşılabilir.