Kavuk Olayını Abartmanın Anlamı Yok!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

Geleneksel Türk Tiyatrosu’nu temsil eden ve günümüze kadar gelmiş olan kavuk geleneği İsmail Dümbüllü’yle anılıyor olsa da, ortaya çıkmasını sağlayan Kel Hasan Efendi’ydi. Kel Hasan Efendi’den sonra İsmail Dümbüllü’ye geçen kavuk; Dümbüllü’den Münir Özkul’a, oradan Ferhan Şensoy’a, Şensoy’dan Rasim Öztekin’e verildi, sonrasında yeniden Ferhan Şensoy’un ellerine döndü, şimdi ise yeni sahibini arıyor. Olayın gündeme gelmesinde en büyük etken, kadın tiyatro sanatçılarının kavuğun bir kadın tiyatro sanatçısına verilmesi talebi ile oldu. Şimdi ise birçok insan kavuğun kimin ellerine emanet edileceğini konuşuyor. Bir ortaoyunu ve tuluat ustası olan Dümbüllü’den sonra kavuğun gelişimsel seyri doğru yolda ilerlerken Ferhan Şensoy’un duygusal bir anında –verdiği röportajdan anlıyoruz- kavuğu birilerine teslim etmek için acele ettiğini gördük. Rasim Öztekin tuluat ve ortaoyunuyla, hatta taşlamaya dayalı komediyle hiçbir bağının olmamasına rağmen, hak etmediği kavuğu almış oldu. Aldı almasına, ama kavuğu alan kişi öyle müzeye koymak için bunu taşımayacaktı. Öztekin, TRT’de oynadığı tekdüze diziler haricinde tiyatrodan tamamen kopunca elindeki mirasın altında ezilmeye başladı. Ki ülkede birçok olay cereyan ederken Rasim Öztekin suspus sadece olanı izleyerek ironi dahi yapamayan bir oyuncu kimliğine büründü. İşin sonunda kavuk dönüp dolaşıp yeniden Ferhan Şensoy’un ellerine geldi ve kadın oyuncuların çığlığı ile kavuk olayı bambaşka mecraya evirildi.

Rasim Öztekin kavukla ilgili “Kavuğu çok çabuk devretmek isterim ki bu gelenek sürsün. Bunu layık olana çabuk devrettiğim sürece bu gelenek sürecektir. Bu geleneğin sürmesi, daha önce bu kavuğu kazananlar için de iyi bir şey. Benden sonra bittiği zaman bu geleneğin bir anlamı kalmayacak çünkü. Kavuk müzeye gittiği zaman hiçbir anlamı kalmayacak. Dolayısıyla bu geleneğin sürmesi lazım” derken kendisine de bir özeleştiri getiriyor. Yazının ilk paragrafında eleştirdiğim Öztekin’in şu anki konumu manevi anlamda kavuğun temsilini ifade etmiyordu, ki kendisi de bu açıklamasıyla söylediğimi doğruluyor. Yoğurt satıcısı bir emekçi olan Kel Hasan Efendi başındaki kavuğuyla sahneye çıkıp, İbiş karakterini canlandırdı ve zamanla politik hicivleri sakınmadan söyleyen bir tiyatro ustası oldu. Gelenek aslında kavuk değil, Kel Hasan’dan başlayarak –bizim bildiğimiz- toplumsal eleştiri kültürünü bir tiyatro sanatçısının devam ettirmesidir.

Kavuğun tarihsel hikayesine baktığımız zaman aslında kavuğun sahibinin modern meddah diyebileceğimiz bir isme verilmesi gerektiği aşikar. Fakat kavuğun simgesel anlamının gereğinden fazla büyütüldüğünü, hatta bu olay üzerinden ‘feminist’ bir kavgaya doğru yol alındığını görüyorum. Yirmi senedir tiyatro eleştirisi yazan bir eleştirmen olarak tiyatromuzun son çeyrek yüzyılına tanık oldum, olmaya devam ediyorum. Kavuk üzerinden modern kültür kavgası yaratmak, bu kavgayla gündem oluşturmak pek hoş bir durum değil. Sahnelerde izlediğim oyuncular arasından kavuğu kimin hak ettiği ile ilgili ya da kavuğu hangi erkek veya kadın oyuncuya vermek gerekir? gibi bir soruya cevap vermem gerekse, burada sadece üç beş oyuncuyu sıralayabilirim. Kavuğu alan kişinin sahnelerde politik/sanatsal bedel ödeyen insanlar arasından olması gerekir. İşte tam bu noktada İsmail Dümbüllü’nün izinde Geleneksel Halk Tiyatrosu’nu yapan hemen herkes aslında bu kavuğun manevi sahibi demektir. Manevi sahibi diyorum, çünkü bu işin gerçeği kavuğu alıp başına geçirmek değil, kavuk devamlı başındaymış gibi sözünü esirgemeden sahnede sanatçı sorumluluğu taşıyabilmektir!

LifeArtSanat

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla