[Kımız Bozkır’ın Birgün’de yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.]
Tiyatro ve sanat zaten zor günler geçiriyor, desteksiz, köstekli zor günler… Hem maddi hem sanat kültür politikaları yokluğuyla, itilmiş yalnız bırakılmış günler. Bu zor günlerden geçerken seyircimize döneriz yüzümüzü, ondan alırız cesaretimizi ve deriz ki seyircimiz varsa illâ ki varız. Çünkü sanat-kültür politikaları zayıf ülkelerde sanat insanlarının işi zordur. Üstelik tiyatrocuysa daha da zordur. Bir de böyle tüm dünyada ilk defa deneyimlenen bir ‘aniden durma’ halinden geçerken yalnız bırakılmak kötü görünse de bize şaşırtıcı değil!
KEŞKE İSTEYEN DEĞİL DERDİMİZ SORULAN OLSAYDIK
Tabii ki sıkıntıyı aşmak için bütün yollar denensin ama şu günlerde keşke ‘isteyen’ değil ‘ne istediğimiz sorulan’ olsaydık. Zaten ortak risk yüzünden ‘durdurulan’ olduğumuz için bizlere tüm dünyada uygulanan destekler zorunlu olanlarca sunulsaydı. Ama bizler ve alanlarımız zaten itilen, yanlış tanımlanan, sürekli yok sayılan ya da biat etme durumunda bırakılan bir uygulamayla hep yüz yüzeyiz. Daha Ocak ayında çeyrek sözleşme için insanlara yapılanları konuşur, tartışırken (sonuçsuz gerçi) üstüne pandemi geldi. Bunun çözümünü aramak bari bizlere düşmeseydi. Ama ikinci ay oluyor ve hâlâ bir net bir açıklama yapılmadı sanatçılara.
TİYATROCULAR YİNE KENDİ ARAYIŞLARINA İTİLDİ
Tiyatro hiçbir zaman önce kâr gözeten ticari bir işletme olmamıştır, olması da gerekmiyor çünkü ya kurumsaldır ödeneklidir, sanata değer veren kültür-sanat politikaları ile desteklenir ya da gönüllülük esasında seyircisiyle var olan, bilet gelirleriyle hareket alanı oluşturan yapılardır… Bağımsız tiyatrolar kültürel işletme bile değildir, olmamalıdır da. Sosyal güvenceleri bakanlıkça karşılanmalı, salon desteği de verilmeli yerel yönetimlerden de destek almalıdır, ama ne yazık ki bizler böyle yaşamıyoruz. Ve de bu günlerde işletme olma mantığını sevenler dâhil en zor günleri atlatmaya çalışıyoruz, salgın dönüşünde; ne vergilerin, ne SSK giderlerinin, ne salon kiralarının üstesinden gelemeyeceğiz gibi… Sahnelerimiz mal sahiplerinin anlayışı ve dayanma gücüne göre sezona kadar açık olabilir. Aslında yapılması gereken, oyunu olan tiyatroların, oynayacakları oyun sayısı ve doluluklarının asgari oranı üzerinden bilet karşılığında, SSK vergi giderleri de içinde bir paket ile desteklenmesi. Onların da bu paketi ekipleriyle paylaşmasıydı. Tüm ülkelerde böyle yapıldı ve de fazlası… Ama bizde maaşlı sanatçılar, ödenekli tiyatrolar dışında tiyatrocular kendi arayışlarına itildi yine. Tüm arayışların haklı yanlarını görsek de bu itilmişliğin teslimiyete dönüşmeden, tavizlere dönüşmeden, kazanımla sonuçlanmasıdır. Bu süreç geçici ama sanat ve de batma riski taşıyan birçok sektör için kısa görünen birkaç ayın sonrasında her şey daha zor olacak.
SANATÇI, GÖREN GÖZ SÖYLEYEN DİL OLABİLMEKTİR
Covid-19’un dünyada ve kendi ülkemizde yansımalarını görmek, bu kırılma noktasına şahitlik eder olmak, tatsız da olsa bir şans özünde. Öyleyse gözümüzü insanî olana, toplumsal olana dikmemiz ve elimizden geldiğince müdahil olabileceğimiz konularda sözümüzü söylememiz gerek. Eğer “Sanatçı çağının tanığıdır” diyorsak bu tanıklık ve bedelleri bizi beklemektedir. Yani görevimiz bütün bu sorunları ağır yaşayan toplumla yan yana durabilmektir. Gören göz, söyleyen dil olabilmektedir bir yandan da…