Yaşam Kaya
2020 yılının mart ayında Türkiye’de yoğun biçimde etkisini gösteren Corona virüs hayatın temel tüm alanlarını etkilediği gibi, sanat alanında da çok yoğun olumsuz bir etki yarattı. Yaşadığımız günleri sizlere özet geçmemin pek anlam taşıdığını düşünmüyorum, zaten hepimiz evlerimizin içinde olayları an be an yaşıyoruz. Kültür Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy, Mart ayının ikinci haftasında tiyatromuzun temsilcileri ile görüşmüş, önümüzdeki günlerde tiyatro alanında neler yapılabileceğini konuşmuştu. Tiyatro Kooperatifi görüşmede yer almış, bakanlıktan konuyla ilgili adım atılması yönünde olumlu beklenti içinde olduğunu belirtti. Benim meselem şu anda bu görüşme üzerine yazıp, konuşulanlar üzerine tartışma açmak değil, çünkü görüşmede yer alanlar konuyla ilgili konuşursa daha net olur.
Corona virüs ilk kez yoğun biçimde etkisini gösterdiğinde Zorlu PSM’de gösteriden çıkıp, davetli olduğum Tiyatro Balans’ ın ‘Hep Gül Aysel’ oyununu izlemek için İzmir’e gittim. Kadın hakları üzerine sistemli eleştirilerimi sunmak için izlediğim oyun sonrası tüm Türkiye’de tiyatro salonları kapatıldı. İstanbul’da ve İzmir’de birer gün arayla izlediğim iki gösteride salonlarda müthiş bir seyirci yoğunluğu vardı. Tiyatroların son dönemde izleyici yoğunluğu anlamında zirveye doğru çıktığı 2020 yılı, salgının etkisiyle adeta öldürücü bir darbe aldı. Bunu bir eleştirmen olarak net gördüğümü söylemeliyim. Türkiye’de yılda ortalama doksan oyun izleyen bir eleştirmen olarak bunu ben yazmazsam kimse yazamaz. Ödenekli tiyatroların devlet destekli kendilerini ayakta tuttuğunu varsayarsak bu yazımın temelini, Türkiye Tiyatrosu’ nun mihenk taşı olan özel tiyatrolar üzerine yazdığımı özellikle belirteyim.
Konun temelinde ‘içinden geçtiğimiz günlerde şöyle oldu, böyle oldu…’ yazmak yerine salgın sonrası tiyatromuzu bekleyen ve muhtemel gerçekleşecek tehlikeleri sıralamak lazım. Sonuçta Kültür ve Turizm Bakanlığı konuyla ilgili çalışma yapıyor halen, bize öyle söyleniyor. Bunu da merakla bekliyoruz.
Salgın bittiğinde İstanbul ve Türkiye’de yüzlerce özel tiyatronun biriken borçla mücadele etmesi imkansız. Oluşacak vergi borçlarının yarattığı tahribat tiyatro sahiplerini oyun koymaktan çok, krizden çıkmak için uğraşları olacak. Oyun koysalar bile, yıldız oyuncularla birliktelik kurmaları imkansız. Ödenecek para çok az ya da olmayacağı için profesyonel yapılarda gösterileri sahneye aktarmak hiçte kolay olmayacak. Ayrıca şu dönem içinde olayın sahne boyutunu hiç düşündük mü? Özel tiyatroların var olan sahnelerinin kiraları ödenemediği için birçok sahne kesinlikle kapanacak. Ayakta kalmak için oyun koymaya çalışan özel tiyatrolar kendilerine sahne bulmakta bile zorlanacak. Borç içindeki oyuncuların sağlıklı biçimde sahneye çıkıp üretim gerçekleştirmelerin beklemek ise tam anlamıyla hayalcilik olur. Bakın tiyatro kolektif bir sanattır, eğer siz oyunu yazacak yazarı bulamaz iseniz, daha ilk dakikadan kaybetmiş sayılırsınız. Yaşadığımız konjektöre daha derin bakmamız lazım. Özel tiyatroların teknik kısımlarını var eden sahne arkası sanatçılarının durumu daha vahim. 2020 yılı tiyatro sezonunun zirve noktasında işlerinden olan, önümüzdeki sezonun projeleri olmadığı için önünü göremeyen tasarımcıları salgın sonrası belirsiz bir gelecek bekliyor.
Tiyatroları var eden bir diğer unsur ise sadece oyunların sahnelenmesi değil elbette. O tiyatro bünyesinde oluşturulan yazarlık, temel oyunculuk… gibi kurslar uzun bir süre gerçekleşmeyecek gibi. Gerçi internet üzerinden canlı yayında eğitimler kısmen yapılıyor, ama temel oyunculuk eğitimini sürekli uzaktan vermek mümkün değil. Tiyatroların bu gelir kapıları da uzun süre olmayacak.
Olayın belki de en vahim durumu salgından sonra sahnelerin izleyici bulmakta yaşayacağı zorluk. Koltukları aralıklı bırakarak bilet satışlarının yapılması –ki salonun ful çektiğini düşünelim- oyunu sahneye koyan grubun hiçbir masrafını karşılamayacak. Zaten salgın öncesi tiyatrolar kapalı gişe oynadığı oyunlardan doğru dürüst gelir elde etmiyordu, şimdi ise her oyun sonrası eksi gişeyle oyunu sürdürmek gerekecek. Bu da çok mümkün görünmüyor. Yani önümüzdeki sezon oyunlarının geleceği şimdiden tehlikeye girmiş durumda. Eğer kısa sürede aşı bulunmaz ise önümüzde korkunç bir gelecek var. Tiyatro alanında kayıplarımız bizleri maalesef 2000’li yılların başına yeniden götürür.
Özel tiyatrolar acilen toplantı yaparak ilerisi için karar almalı. Tiyatro Kooperatifi’ne burada büyük iş düşüyor. Bakanlıktan açıklama beklemek yerine, acil eylem planı yaparak yeni sezon için İMECE usulü bir kalkınma planı oluşturmak lazım. Tiyatroların birbirleri arası maddi desteği sağlamak adına çıkarsız, sadece ayakta kalmak adına ortak üretimler gerçekleştirmeli. Ünlü isimlerin oynadığı ya da gişe yapacak oyunlar sırayla bütün sahneleri gezmeli. Seyirci garantisi olan salonlarda ise zorda olan sahnelerin oyunları oynamalı. Bu değişim eminim seyircide de müthiş bir sinerji oluşturacak ve kayıpları en az şekilde atlatacağız. Eğer bu söylediklerim ya da söylediklerimin üzerine yapılacaklar gerçekleşmez ise tiyatroda bir arpa boyu yol alamayız; oluşacak yıkım söylediklerimden de büyük olur!