Gençlik Tiyatrosu 67 Yıl Sonra Belgesel Oluyor

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sanatla dünyayı değiştirebileceğine inanan gençlerin 1953’te kurduğu, yurt dışında ülkemizi ilk defa temsil eden tiyatro topluluğu “İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu” belgesel oluyor…

Belgeselin yapımcısı ve yönetmeni Nurgül Bayram, dünün gençleri bugünün ustalarını 67 yıl sonra, tiyatronun ilk temsil tarihi olan 19 Mayıs Gençlik Bayramı haftasında belgeselin galasında bir araya getirmeyi planlamıştı. Ne yazık ki bu heyecanı ve özel organizasyonu covid-19 virüs salgını nedeniyle daha ileri bir tarihe ertelemek zorunda kaldı. Salgın sona erdiğinde, en kısa sürede Türkiye’nin çok değerli bu ustalarını ve gençlerini yıllar sonra buluşturmayı ve usta-gençlik arasında bir sinerji yaratarak, açılan bu mesafenin kapatılmasını amaçlıyor.

Belgesel, Avrupa’da ülkemizi ilk kez temsil eden Türkiye’nin ilk üniversite tiyatrosu ve özel tiyatroların açılmasında ilk ateşi yakan, sanatla dünyayı değiştirebileceklerine inanan gençlerin hikâyesini 67 yıl sonrasından bakarak anlatıyor.

Ankara Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan sonra kurumsal olarak var olan ve 15 yıl varlığını sürdüren tiyatro topluluğu, 18-19 Mayıs 1953 tarihlerinde, tiyatro ustası Avni Dilligil’in yönetmenliğinde MEB’in klasikler dizisinden yeni yayınlanmış Terentius’un yazdığı -Nurullah Ataç çevirisi- eski Roma piyesi Kaynana ile ilk temsilini yapmıştı.

Belgesel, yalnızca bir dokümantasyon çalışması değil, bir düşünce akımının Türkiye tarihine kattıklarını, tiyatro tarihinin de belgesiz kalan çok önemli bir dönemini aydınlatıyor.

Sadece tiyatroda değil, pek çok alanda mesleğinin öncüleri olmuş isimler, Türkiye’nin aydınlarının birçoğu bu okuldan yetişmedir.

Belgeselin yönetmeni Nurgül Bayram, iki buçuk yıldır üzerinde çalıştığı belgesel için, Türkiye’nin ve dünyanın farklı şehirlerine dağılmış bir tiyatronun ekibine ulaşmak zor bir serüven olsa da sona gelindiğini söylüyor.

“Ne yazık ki yapılmakta geç kalınmış bir proje.  Türkiye tarihi için çok önemli bir konuda daha önce hiçbir çalışma yapılmamış olduğunu Can Kolukısa’dan öğrendiğimde, bir sponsorum olmamasına rağmen, kendi kısıtlı imkanlarımla gönüllü olarak üstlendim. Tiyatromuz adına atılmış bu önemli adımı araştırıp yazmayı, gelecek kuşakların tiyatro belleğine katkı sağlamayı ve tarihe not düşmeyi görev bildim. Çünkü, dünün “GENÇLİK TİYATROSU”, sanatsal ve düşünsel duruşuyla bugünün gençlerine örnek oluşturacak bir yapı.

Hayatta olanların neredeyse tamamına yakınını arayıp buldum, kırkın üzerinde değerli isimle röportaj yaparak, aileleriyle görüştüm. İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Eskişehir, Bodrum, Almanya, İsviçre, Amerika… Harika insanlar tanıdım bu süreçte… Ancak ne yazık ki,  bu oluşuma emek vermiş ve tanımaktan onur duyduğum değerli ustaların bir bölümünü çekimler sürecinde kaybetmenin üzüntüsünü de yaşıyorum. Ülkü Tamer, Yurdaer Altıntaş, Tonguç Yaşar, Hüsnü Çınar, Tunca Yönder ve çok kısa bir süre önce de Okay Sağtürk’ü kaybettik…

Ayrıca, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden öğrenciler ve ekip arkadaşlarımla birlikte özveriyle, deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazar gibi arşiv çalışması yaptık.”

Fragman Link:

https://vimeo.com/396731763

BELGESEL ANLATICILARI:

ATİLA ALPÖGE, CAN KOLUKISA, HALDUN DORMEN, YILMAZ BÜYÜKERŞEN, NURETTİN SÖZEN, GENCO ERKAL, İZZET GÜNAY, YILMAZ GRUDA, ZİHNİ GÖKTAY, RANA CABBAR, HÜSNÜ ÇINAR, OKAY SAĞTÜRK, TOLGA TİĞİN, YURDAER ERŞAN, SEÇKİN SELVİ, AYDIN ENGİN, RAHMİ DİLLİGİL, TUNCA YÖNDER, EROL KESKİN, SUNA KESKİN, ADEN TOLAY, AYBEK KORUGAN, ASLI ÖNGÖREN, NECDET AYBEK, OSMAN AROLAT, NEDRET GÜVENÇ, NEVRA SEREZLİ, İLGİ ADALAN, SİNA AKŞİN, GÜNEŞ UĞURLU, HURİ AYKUT, ARZU KARAYEL, METİN DENİZ, ALTAN AKIŞIK, CENGİZ TÜNAY, HEKTOR İSMET ÖKTEM, PROF. DR. EROL İPEKLİ, METİN ERCAN

DANIŞMANLAR

Can KOLUKISA – Tiyatro ve Sinema Oyuncusu / Oyuncular Meslek Birliği Başkanı

Yurdaer ERŞAN – Tiyatro Oyuncusu ve Yönetmeni

KONUŞMACILARDAN ALINTILAR

ATİLA ALPÖGE: Gençlik Tiyatrosu hakkında bu zamana kadar bir çalışma yapılmamış olmasını affetmiyorum!

“Bir öğrenci tiyatrosu olarak açılmıştır, profesyonel tiyatronun yapmadığını yapmıştır.

Türk Tiyatrosu’nu önemli bir değişimin ilk alevi olarak tanımlamak isterim Gençlik Tiyatrosu’nu. 1960’dan sonra Türkiye’de bir tiyatro patlaması oldu. Her bir köşeden tiyatro çıkmaya başladı. İşte bu patlamanın ilk ateşini Gençlik Tiyatrosu yaktı.

Gençler tiyatroyu biz kendimiz yaparız, oyunları biz seçeriz, biz sahneye koyarız, oyunları oyuncuları biz seçeriz, dekorları biz yaparız, biz adamız yahu! Artık tepemizde insan olmasın demeye başladığı noktayı başlattı.

Avni Dilligil MEB’in klasikler dizisinden yeni yayınlanmış Terentius’un yazmış olduğu ve Nurullah Ataç’ın çevirdiği eski Roma piyesi “Kaynana”yı sahneye koydu. Mayıs ayındaydı, iki arkadaşımla; Ergun Köknar ve Yılmaz Gürsoy’la seyretmeye gittik. Seyrettikçe tüylerimiz diken diken oldu.  Tıfıl öğrenci, bunlar üniversite öğrencisi, bizler gibi… Öbür tarafta Şehir Tiyatroları’nın durumunu görüyoruz. Bu oyundan çıktıktan sonra bir araya geldik. Dedik ki, ‘Bu gençler böyle başarılı tiyatro yapabiliyorlar, biz niye yapmayalım?’. İşte bu duygu bizde bir kıvılcım çaktı.

1954’te Gençlik Tiyatrosu Almanya’ya Erlangen’e gitti. Avni Dilligil’in sahneye koyduğu Brezilyalı yazar Pascoal Carlos Magno’nun “Yarın Başka Olacaktır” adlı oyunuyla “Erlangen Uluslararası Üniversitelerarası Tiyatro Festivali’ne katıldılar. Bu oyun Türk tiyatrosunun Avrupa’ya ilk açılışıdır.

Ayrıca eklemek isterim ki, Gençlik Tiyatrosu hakkında bu zamana kadar bir çalışma yapılmamış olmasını da affetmiyorum!”

GENCO ERKAL: Türk tiyatrosunun; devlet ve şehir tiyatrolarının, ödenekli tiyatroların hegemonyasından kurtuluşudur Gençlik Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu.

Yepyeni bir gençlik hareketi çıkmıştır ortaya ve damgasını vurmuştur. Sonraki yıllarda zaten buradan yetişen oyuncular özel tiyatroların baş oyuncuları olmuşlardır.

Ciddi bir okuldu Gençlik Tiyatrosu.

CAN KOLUKISA: Gençlik Tiyatrosunun kuruluşundaki ana amacı İstanbul Üniversitesi’nde eğitime gelen gençlerin, kendi seçtikleri disiplinler dışında, sanata olan ilgilerini artırmak; tiyatro, müzik, bale, folklor gibi, hatta korolarda yer alarak aydın gençler olarak mesleklerini yapmak için dağıldıklarında bunu da etraflarına yansıtmalarıydı.

Biz başladığımız zaman Türkiye’de iki hukuk fakültesi, iki tıp fakültesi, iki tane de dişçilik fakültesi vardı. Yani biri Ankara’da biri de İstanbul’da idi. Onun için gelen öğrencilerin yüzde 50’sinden fazlası Anadolu’dan geliyordu. Adana’dan gelmiş Antalya’dan gelmiş Antakya’dan gelmiş, her yöreden arkadaşlarımız vardı. Sonra bunlar yörelerine gittiklerinde en azından Gençlik Tiyatrosu’nda edindikleri bilgileri, kazandıkları bilgileri ve de kültürleri etraflarına gayet tabi yansıttılar.

HALDUN DORMEN: Gençlik Tiyatrosu, Türk tiyatrosunun önemli kökenlerinden biridir.

Birçok önemli tiyatro sanatçısı gençlik tiyatrosundan ilk adımlarını atmışlardır tiyatro dünyasına. Çok yakın dostum Hamit Belli, – Galatasaray’da onunla çok yakın dostluk kurmuştum ve hayatımın sonuna kadar en yakın dostum olarak kaldı- tiyatroya çok meraklıydı banka müdürü olmasına rağmen. Biz “Papaz Kaçtı” adlı bir prodüksiyon hazırlıyorduk, ilk Dormen Tiyatrosu prodüksiyonu,19 55 yılında… “Gençlik Tiyatrosu’nda Metin Serezli var, istersen onunla bir görüş” dedi. Metin Serezli bize Gençlik Tiyatrosu’ndan aktör olan ilk kişi oldu. Metin Serezli’nin gelişiyle Gençlik Tiyatrosu’nun kapıları açıldı bana. Arkasından Nisa Serezli, Nejat Aybek, Erol Keskin, Can Kolukısa geldi. Tabi bir de Semine, canım benim Semine, kaybettik onu, İzzet Günay’ın eşiydi Semine Celasun geldi ve benim yıllarca da sekreterliğimi yaptı. Ben Gençlik Tiyatrosu’ndan gelenlerle çok rahat çalıştım.”

OSMAN AROLAT: Biz dünyayı da değiştirebiliriz, Türkiye’yi de değiştirebiliriz diye düşünüyorduk ve o yüzden de oyun seçimlerimizi hep toplumsal içerikli oyunlar olarak yapıyorduk.

Bizim o dönemki gençliğin bir ütopyası vardı. Türkiye’yi ve dünyayı değiştireceğine inanıyordu. O ütopya bizim tiyatromuza da yansıyordu. Yani biz dünyayı da değiştirebiliriz, Türkiye’yi de değiştirebiliriz diye düşünüyorduk ve o yüzden de oyun seçimlerinizi hep toplumsal içerikli oyunlar olarak yapıyorduk. Uluslararası Kültür Şenliği’ni düzenlerken de davet ettiğimiz bütün grupların kendi ülkelerinin dertlerini anlatan oyunları getirmesini istiyorduk. Biz Ayak Bacak Fabrikası’nı 20-25 yerde Türkiye’de gezdirerek, gezerek, oynadık.

AYDIN ENGİN: Ben Bertolt Brecht diye bir tiyatro adamının var olduğunu Gençlik Tiyatrosu’nda öğrendim.

Aynı şekilde Nietzsche gibi bir düşünür olduğunu bilmiyordum. Epik tiyatro-dramatik tiyatro gibi ayrımlar olduğunu daha önce duymamıştım.

Gençlik Tiyatrosu üstüne yapılan bir belgeselde o dönemin fotoğrafı açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Televizyonun olmadığı hatta TRT’nin olmadığı, sadece Ankara-İstanbul radyolarının olduğu ve  radyolarda “radyo tiyatrosu” adı altında bir şeylerin oynandığında, insanların radyo başına kilitlendiği yani eğlence hayatının son derece kısıtlı olduğu bir dönemdi bu aynı zamanda tiyatroların altın çağıydı.

OKAY SAĞTÜRK: Gençlik  Tiyatrosu, elindeki fakir fukara imkanlarla sanatın bütün tiplerinden faydalanmaya çalışarak, insanların hayatlarını değiştirmek için oyun koyan bir tiyatroydu!

Bana göre sanat ölümden öç almaktır! Devamlı kendini ölümle tehdit edilmiş olarak duyan insanoğlunun ölüme karşı koyuşudur, ölüme başkaldırışıdır. Tiyatro onun en iyi görülen, en mimari yapısıdır…

Max Meinecke’nin sahneye koyduğu “Kapıların Dışında” oyununda Beckman’ı oynamıştım. İki yıl geçmişti üzerinden yurda gittim, öğrenciler benimle konuşmaya geldiler, tanımışlar.

Dediler ki: “Siz orada ilk defa bizim içimize bir tohum ektiniz, çaresizliğe karşı koymanın tohumunu ektiniz” dediler. Gençlik Tiyatrosu budur. Çaresizliğe karşı koymanın tohumunu ekmektir.

YILMAZ GURUDA: Gençlik Tiyatrosu’nun önemli işlerinden birisi Türk oyunlarını tanıtmak, oyun yazarlarına fırsat vermek oldu…

Nice yetenekli gençlere kapı açtı…Benim de yaratıcılığıma, kotarıcılığıma büyük yardımı oldu. Oyunlar denedim yönetmenlik bağlamında.

 Amatör, bir işi bilmeyen, bizde amiyane deyimle işin başlangıcında olan, bilgileri olmayan adam olarak düşünülür. Hayır. Amatör, temelde arayan, araştıran, kendini yenilemeye çalışandır. Amatörlük kadar güzel bir hazine yoktur. Amatör ne yapar; araştırır, bilgi dağarcığını zenginleştirerek ileri gitmeliyim diye uğraşır hep…

YILMAZ BÜYÜKERŞEN: Tiyatro kurabilmek için kanımızı satıp para topladık…

İstanbul’da çıkan Dünya gazetesinin Eskişehir muhabiriydim. Babıali’de Cemal Nadir Sokak’taydı matbaa. Gidip gelirken TMTF binasının kapısının yanında afişler asılmıştı…

Federasyon, Gençlik Tiyatrolarıyla ilgilenen ve tiyatroyu bir okul gibi gören eğitici fonksiyonu vardı, Avrupa’ya uluslararası Gençlik Festivallerine katılmışlar derece almışlardı. Ben de hayalimde günün birinde inşallah biz de tiyatromuzu Avrupa’ya götürürüz, kendi gençlik tiyatromuzu diye düşünüyordum…

Arkadaşlarla toplandık özel bir tiyatro kurabilmek için, sermaye nasıl buluruz diye düşünmeye başladık… Arkadaşlardan, her kafadan bir ses çıkıyordu tabii, genç adamlarız. Ben önde hep gelip de fikri ortaya atan olduğum için dediler ki, sermayeyi bulmak sana düşüyor. Nasıl bulacağız sermayeyi? Git kapı kapı dolaş bul ikna et. Eskişehirlisin doğma büyüme, gazeteciliğin var tanıyorlar seni falan dediler. Benim aklıma o sırada tanıştığım, gazetede röportaj yapmak için gittiğim devlet hastanesi geldi. Şimdi devlet hastanesinin tiyatroyla nasıl bir ilişkisi var diyeceksiniz. O günlerde Türkiye’de Kan Bankaları kurulmuş ve bütün hastanelerde para verilerek vatandaşa kan biriktirme diye bir faaliyete girişilmişti. Bunun röportajını yapacaktım. Baktım 350 liraya herkesten kan alınıyor. Biz baktık tiyatro kurmak isteyen 300-400 kişi kadar varız öğrenciler olarak. Geldim arkadaşlara dedim ki, hepiniz hazırlanın iki gün üç gün arka arkaya gideceğiz, kuyruğa gireceğiz, devlet hastanesinde kan vereceğiz. Kan satacağız. Sermaye bulacağız. 350 kişiyiz, 350’şer liradan baya bir para ve hakikatten kuyruklar halinde 3-4 gün boyunca bizden kan aldılar ve kanı aldıkları arkadaşımıza da 350 lira verdiler. Kanımızı sattık paraları topladık, Eskişehir’de kendi tiyatromuzu kurduk.

SUNA KESKİN: Türk Tiyatrosuna damgasını vurmuş bir gruptu.

Öğrenciyken hayran olduğum için provalarını seyretmeye giderdim. Hatta çok iyi hatırlıyorum orada Erol (Keskin) bir oyun sahneye koyuyordu, baktım genç oyuncunun birini azarlıyor, dedim ki eyvahlar olsun burası çok tehlikeli ben kaçayım. Gençlik Tiyatrosu’ndan Türk tiyatrosuna damga vurmuş çok nitelikli oyuncu, yönetmen, yazar, dekoratör, afişçi insan yetişti.

NEVRA SEREZLİ: Metin’i tanıdığımdan beri bana Gençlik Tiyatrosu’nu anlatırdı.

O günlerin keyfini, nasıl Almanya’lara gittiler, turnede neler yaptılar, nasıl heyecanlandılar, çok başarılı olduklarını anlattı. Ağzından hiçbir zaman Gençlik Tiyatrosu lafı düşmezdi.

TMTF’nin (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) hazırladığı tiyatro festivalleri çok etkiliydi o dönemde. Türkiye’ye; Yugoslav Tiyatrosu, Balkanlar, Fransız toplulukları, her ülkeden tiyatro topluluğu gelirdi. Birbirimizi şaşkınlıkla izlerdik. Bazılarını çok beğenirdik, bazılarını beğenmez kendimizi daha üstün bulurduk. Müthiş bir kaynaşma olurdu aramızda. Bu devirde yapılmıyor, ben çocuklarımı büyütürken çocukların da katıldığı tiyatro festivalleri, yarışmaları olurdu, tiyatrocu yetiştirmek için üniversiteler arası festivallerin yapılması lazım, çok faydalı bir şeydi, şimdi çoğu yok!

SEÇKİN SELVİ: Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba vapurunda yazıldı.

1962 yılıydı, bir gazete haberi çıktı. Mersin’in bir köyünde insanlar kötürüm kalıyorlar. Neden? Buğday pahalı olduğu için hayvan yemi olan kara tohumu alıyorlar. Kara tohum yiyorlar ve kara tohum sinir sisteminde bir bozukluk yapıyor ve insanlar felç oluyor. Sermet, (Çağan) buradan hareketle Ayak Bacak Fabrikası’nı yazmaya başladı. 1962 yazı. Sonra biz İstanbul’a gelmek durumunda kaldık. Ama paramız yok. Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba vapurunda yazıldı. Çünkü araba vapuru o zaman tabii köprü olmadığı için araba vapuru Kabataş – Üsküdar sabaha kadar çalışıyor. Araba vapurunda da çok ucuz bir ücret ne bileyim iki buçuk lira mı yirmi beş kuruş mu, tam hatırlayamıyorum. Bir bilet alıyorsunuz sabaha kadar gidip geliyorsunuz. Tam o sırada Gençlik Tiyatrosu çok önemli bir sanat odağıydı. TMTF, Gençlik Tiyatrosu uluslararası ağırlığı olan bir tiyatroydu. Ayak Bacak Fabrikası Erlangen Festivali’nde de derece aldı.

ZİHNİ GÖKTAY: Ben özgür tiyatro yapmayı orada gördüm!

Ben özgür tiyatro yapmayı orada gördüm, öyle başladım. Yani “Ayak Bacak Fabrikası”nda, “Yılanların Öcü”nde söylemek istediklerimizi hiçbir sansüre uğramadan, hiçbir slogan atmadan edep dairesinde tiyatro yapmanın, seyirciyi ajite etmeden bilinçlendirmenin güzelliğini gördüm ve onun tepkisini aldım. Onu doya doya içime sindirdim.

İZZET GÜNAY:

Tiyatronun alevlenmesine sebep olan hareketlerden biriydi Gençlik Tiyatrosu. Yani tiyatro aşkıyla yapılmış hiçbir menfaat gözetmeden. Onlar belki ilerde profesyonel tiyatrocu olacaklarını bile tahmin edemiyorlardı.

RAHMİ DİLLİGİL:

Gençlik Tiyatrosu, sosyal demokrat tiyatronun en başta gelen mihenk taşıdır. Rahmetli abim Erhan Dilligil, Gençlik Tiyatrosu’na hayran, destek veren bir insandı. O zamanlar Şehir Tiyatrolarındaydı ve bana şunu anlatmıştı: ‘’Babam varını yoğunu yollara harcayıp bütün üniversiteli gençlere ve dışarıdan gelen amatör gençlere tiyatroyu öğretmeye çalışıyordu.’’

YURDAER ERŞAN:

Türkiye’de tiyatroyu hem halka götürmek hem tiyatronun yeni unsurlarla, taze kanlarla beslenmesini sağlamak, hem de hayata iktisatçı, mühendis, doktor olabilecek insanların tiyatronun da birazcık kanlarına girmesine imkan sağlayarak onları daha sosyal bir varlık haline getirmek için ortaya çıkan bir yapılanmaydı.

GÜNEŞ UĞURLU: Gençlik Tiyatrosu hayatımda o kadar etkilidir ki, ben iki üniversite bitirmiş gibi oldum.

Rahmetli Gündüz Aykut, bizim babalarımız arkadaştı Burdur’dan. ‘’Bizim bir tiyatromuz var, Gençlik Tiyatrosu. Anadolu’ya turneye çıkacağız, yaz boyunca temsiller vereceğiz, sahnede perdeyi, ışığı, efekti, müziği falan yönetecek birine ihtiyacımız var’’ dedi.  Benim tiyatro ile hiç alakam yok, ama hoşuma gitti teklif, babadan kalma bir akordeon vardı, onu da aldım yanıma. Anadolu’ya turneye gittik. Benim ilk katıldığım oyun Boş Beşik’ti.

Anadolu turnesinden döndükten sonra ben bu yeni ortama ısındım ve çok yeni fikirlerle, bakış açılarıyla karşılaştım. Gençlik Tiyatrosu hayatımda o kadar etkilidir ki ben iki üniversite bitirmiş gibi oldum.

ADEN TOLAY: O topluluktaki ruh ve enerji merakınız olmasa dahi sizi tiyatrocu yapabiliyordu.

Ben Gençlik Tiyatrosu’na girdiğimde 19 yaşında genç bir kızdım, tiyatroya hiç merakım yoktu, yüzme yarışmalarına katılmış bir sporcuydum. Ama o topluluktaki ruh ve enerji merakınız olmasa dahi sizi tiyatrocu yapabiliyordu. Tiyatroyu her şeyiyle öğretiyorlardı. Daha önceki ustalar sağlam bir temel üzerine kurmuş ve tiyatro okulu olmuştu bize orası. Ayak Bacak Fabrikası oyunuyla Erlangen’e gittik. Hâkim sınıfların halkı ne şekilde ezdiğini, nasıl sömürdüğünü anlatan bir oyundu ve içinde film de vardı yani oyuncuların bir kısmı sahnedeydi, filmden sahneye replikler veriyorlardı birbirlerine. Sermet Çağan, ilk defa deniyordu bu yöntemi ve çok da beğenildi. Oyunu Cüneyt Türel sahneye koymuştu, Almanya’da festivalde dördüncü olduk bu oyunla.

Paylaş.

Yanıtla