[Esin İleri’nin GazeteDuvar’da yayınlanan özel haberini paylaşıyoruz.]
16 Mart günü, İçişleri Bakanlığı hazırladığı “Coronavirüs Tedbirleri” konulu ek genelgeyi 81 il valiliğine gönderdi ve 17 Mart’tan itibaren tiyatrolar, sinemalar, konser salonları ve gösteri merkezlerinin faaliyetleri süresizce durduruldu. Nisan’da yapılacak olan İstanbul Film Festivali ve sinema filmlerinin gösterim tarihleri bir bir ertelendi, tiyatro oyunları, konserler iptal edildi ve bilet ücretlerinin bir kısmı seyirciye iade edildi.
Dünyaya baktığımızda, Birleşik Krallık sanatçılara yönelik 192 milyon dolarlık bir yardım paketi oluşturdu. Almanya ise sanatçılara ve sanat kurumlarına 9 bin ila 15 bin Euro destek sağlamaya başladı. Kendisi de korona virüse yakalanan Fransa Kültür Bakanı Franck Riester, hükümetin açıkladığı 1 milyar Euro’luk destek paketi kapsamında yazar ve sanatçıların kişi başı 1 500 Euro’luk bir destekten yararlanabileceğini açıkladı.
Peki Türkiye’de neler oluyor? Perdelerin ne zaman açılacağı sorusu bir yana, perdeler açılana dek hangi tiyatrolar, sinemalar ve konser salonları ayakta kalacak? Bağımsız tiyatrolar bu süreci nasıl yaşıyor ve durumu nasıl tahlil ediyorlar. Geleceğe dair öngörüleri ve temennileri neler?
Bunu sorularla yola çıktık ve tiyatrocularla görüştük. Soruşturmamıza katılan Kemal Aydoğan (Moda Sahnesi), Şevket Çoruh (Baba Sahne), Cansu Fırıncı (Oyun Sandalı), Damla Özen Kılıçoğlu (KarmaDrama) ve Pınar Yıldırım (Kadıköy Emek Tiyatrosu) mevcut süreci ve taleplerini anlattılar.
‘MÜLK SAHİBİ ÇIK DERSE ÇIKACAĞIZ’
Tiyatrolara kapatma kararı belirsizlikle geldi. Var olmak ve var kalmak için bin bir zorlukla mücadele edilen kültür sanat ortamında, kendilerini ancak idame ettiren bağımsız tiyatroların durumu pek parlak değil. Zaten salgın nedeniyle olağanüstü bir durum yaşanan şu günlerde, perdelerin indirilme sürecini tiyatro emekçileri nasıl karşıladı?
Şevket Çoruh (Baba Sahne): Çok başarılı oyunların ve prodüksiyonların olduğu, gelecek konusunda da bize çok ümit veren bir dönemden geçiyorduk ama bütün kaleler yıkıldı birden. Ne zaman açılacağımız, borçlarımızı vergilerimizi nasıl ödeyeceğimiz belirsiz. Zaten Türkiye’de sahne sanatları ve tiyatro yapmak sürekli karantinada yaşamak demek. Çünkü en ekonomik şekilde, en olabilecek şekilde yapmanız gerekiyor.
Tiyatro zaten zor yapılan bir şey. Bir de dünyayı sarsan bir durum gelince tiyatrocu bir çok arkadaşımızla zor durumda kaldık. Çalışan arkadaşlarımızı düşünmek zorundayız. Biz aslında küçük esnaf dediğimiz, butik tiyatroları olan birçok sahne, sigortalı çalışanları, oyuncuları, gişecisi, yer göstericisi, müdürleri vesairesi, tiyatroyu oluşturması gereken bütün elamanlarıyla bir arada çalışan, tek geliri gişe olan tiyatrolarız.
Ve birden bire verilen bir karar var. Elbette ki kapatılmalıydı ama ilk tedbir olarak bunu almaları gösteriyor ki tiyatroların mikrop yuvası, dünyanın en tehlikeli virüslerinin bulunduğu yerler olarak görüldüğünü anladık. Çünkü ilk önce 40 bin kişilik statlar, 10 bin kişilik kapalı salonlar yerine tiyatrolar kapatıldı. Halk sağlığı biz sanatçılar için çok önemlidir, hiçbir sözümüz yok, ama neden önce bunun yapıldığı bizim için bir soru işareti.
Kemal Aydoğan (Moda Sahnesi): Rutin tiyatro programımızı sürdürürken aniden geldi kapatılma kararı. Hiçbir hazırlığımız yoktu. Moda Sahnesi’nde aylık 50-60 arası oyun, konser, gösteri ayda 30’a yakın seminer ve her gün normal seans düzeniyle film gösteren sinema salonunun tüm etkinlikleri iptal oldu. Oyun ve gösterilerin birçoğuna biletlerin büyük bölümü satılmıştı. Ekonomik olarak bu bir felaket. Elde etmeyi beklediğimiz tüm geliri kullanamaz olduk. Oyunları mayıs ayına erteledik. Biletlerin %50’sini iade ettik.
Sıfır gelir ve kocaman bir gider meblağı boynumuza bindi. Kiralar ödenemiyor, vergi, sigorta ödenemiyor, elektrik, su ödenemiyor. Mayıs ayında da benzer bir tablo olursa borçlarımız katlanarak çoğalacak. Hele ki salgının daha da uzayacağına dair senaryolar gerçek olursa “kendi yağımız” kalmadığı için kavrulmamız da mümkün olmayacak.
Şu an için sigortalı çalışanlar devletin verdiği maaşın %60 oranına denk düşen maaş desteğinden faydalanacaklar. Oyuncular, tasarımcılar, yönetmenler gibi ikinci bir işi olmayan yaratıcı insanların hiçbir güvencesi yok. Sokağa çıkamadığımız için bekliyoruz. Bu krizden çıkış için çözümler üzerine kafa yoruyoruz.
Pınar Yıldırım (Kadıköy Emek Tiyatrosu): Süreci evde ne halt edeceğimizi düşünerek geçiriyoruz. 13 Mart itibariyle Kadıköy Emek Tiyatrosu’nu kapattık. Mart ayının kirasını ödemiştik. Nisan-Mayıs-Haziran ayları için yapılacak bir şey yok. Mülk sahibi çık derse çıkacağız.
Üç ay için kenarda birikmiş 40 bin liram olsa canım feda. Bu sadece kendi sahnemiz için geçerli bir rakam. Moda Sahnesi, Baba Sahne, Oyun Atölyesi gibi büyük sahnelerin zararı 2-3 katı maalesef. Keza bunu ödeyebilsek dahi önümüz yaz. Sezonun 7 ayı çalışmadan ödeme bekleniliyor demek bu. Dört ay kapalı mekânlara kira öderken şimdi bu rakam ikiye katlanıyor.
Bu konuştuğumuz rakamlar sadece mekânlar için geçerli ya içindekiler? 7 ay işsiz kalacak tiyatro emekçileri nasıl yaşamlarını sürdürebilecek? Karamsar olmak istemiyorum ama şu çok açık ki “biz bize yetemeyiz”. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, eğer devlet yardımı olmazsa önümüzdeki sezon mekânlı tiyatroların birçoğu kapanacak.
Damla Özen Kılıçoğlu (KarmaDrama): Biz mahalle tiyatrosuyuz. Genelgeyle kapandık. Bir hafta sonra Oyucular Sendikası aracılığıyla bize ulaşıldı, bilgi istendi, bir künye çıkardık, yolladık, iki hafta geçti hala haber bekliyoruz. Bir yandan da krizle baş etme yöntemine bakınca bir şey beklemeyecek gibi duruyoruz. Bu Mart sonu oldu, şimdilik Nisan sonuna kadar kapalıyız ama ne kadar sürecek bilmiyoruz. Kapanma sonrası ilk kiramızı Nisan’da ödememiz gerekiyor. Öteleyerek mi gideceğiz, Mayıs’ta açmak uzak ihtimal, belki Haziran’a açarız ve seyirci bizi unutmasın diye paylaşımlar yapıyoruz. Ama bunlar iyimser tahliller.
Biz tiyatromuza gidemiyoruz. Evde de internet olmadığı için online ders ya da okuma tiyatrosu tercih ettiğimiz bir şey değil. Örneğin Cirque du Soleil 4-5 kamerayla çekilmiş arşivini açtı. Bizim bunu var etmemiz gerçekçi değil. Profesyonel olmayan çekimle tiyatro koymayı da yakışıklı bulmuyoruz. Biz manuel kalmayı tercih ederek sanat yapan insanlarız.
Yeryüzünde şu anda yaşayanların çoğu salgın ve büyük savaş deneyimlemedi. Bu yalnızca distopik filmlerde gördüğümüz bir süreçti. Deneyimle değil içgüdüsel olarak hayatta kalmaya çalışıyoruz. Ne yaparız diye düşünüyoruz. Belki seyirci sayısını düşürüp oyun sayısını artırabiliriz.
‘İNSANI SINIFSIZ VE SÖMÜRÜSÜZ MÜ DÜŞÜNECEĞİZ?’
Cansu Fırıncı (Oyun Sandalı): Hangi tiyatro ve hangi insandan bahsediyoruz? İnsanı sınıfsız ve sömürüsüz mü düşüneceğiz? Türkiye’de parçalı bir görüntü, gerçek bir fark var. Bir taraftan sermaye eliyle yapılan bir müdahale söz konusu. Zorlu ve Uniq gibi yerlerde de Brecht oynanıyor ama biletler 250-300 lira. Dolayısıyla onlar halka kapalı yerler, alım gücü yetmeyenin gidemeyeceği yerler. İkinci olarak kamu fonlarıyla sanat üreten Şehir ve Devlet Tiyatroları var.
Biz ise ne devlet ne de sermayeye bağlıyız ama onlarla aynı ligdeyiz! Biz de onlar gibi %18 KDV ödüyoruz, ama salonumuzu sermaye sağlamıyor. Bizim, yani bağımsız tiyatrolar arasında da farklar var. Salon sahibi olanlar ve borç ödeyenler var. Kiracı olup televizyondan para kazananlar var. Ya da kiracı olup tek geliri tiyatro olanlar var aramızda.
Bir kere biz 12 değil 15 kira ödüyoruz. Tiyatro sezonu 6-7 aydır ama biz yılda 15 ay kira veriyoruz çünkü 3 aylık kira da stopaja gidiyor. Ramazan’da mesela seyirci %30’a düşer, resmi tatiller hafta sonuyla birleştirilir, İstanbul boşalır. Ama personel var, SGK ödenecek, elektrik, su, doğal gaz faturasını zaten ticari mekân üzerinden hanelerin 4-4.5 katı olarak ödüyoruz. Tahmin edersiniz, özel ışıklar nedeniyle elektrik de çok sarf ediliyor. Salonların bakımı var, ampul değiştirilir, koltuk kırılır, bir de tabii ki rutin giderler var.
Yazının devamını okumak için tıklayınız.
Gazeteduvar