[Hakan Güngör’ün Kemal Aydoğan’la yaptığı söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Koronavirüs hayatın tüm alanlarını olduğu gibi kültür sanatı da doğrudan etkiledi. Virüsün etkisiyle sorun yaşayan alanların başında ise tiyatro var. Bu süreçte perdeler kapandı, temsiller sağlık tedbirleri nedeniyle iptal edildi. Süreç zorlu ekonomik koşullara rağmen sanat yapmaya devam eden özel tiyatrolar için çok daha olumsuz bir seyirde ilerliyor. Peki bu süreç nasıl atlatılabilir? Devlet desteği neden devreye sokulmuyor? Sürecin sonunda tiyatroları ne bekliyor? Tüm bu konuları Moda Sahnesinden Kemal Aydoğan’la konuştuk.
Tiyatroların hem ekonomik hem sanatsal çalışmaları konusunda durum nedir? Koronavirüsün sanat konusundaki bilançosuyla başlayalım isterseniz….
Tüm faaliyetlerimiz durdu. O durunca makine de durdu. Hem de ön hazırlık yapma imkanı olmadan durdu. 27 Mart nedeniyle tiyatroların yoğun turne yaptıkları bir dönemdi. Hemen hemen her tiyatro, anlaşmasını yaptığı bir dolu oyunu iptal etti. Neredeyse günübirlik yaşayan tiyatrolar için telafisi devlet desteği olmaksızın üstesinden gelinebilecek bir problem değil ne yazık ki. Ekonominin çökmesi üzerine sanatsal faaliyetler durdu, hazırlıklar da belirsiz bir süreliğine askıya alındı.
Ödenekli tiyatrolarda çalışanların tedbirler konusunda devlete teşekkür ettiği videoları bile izledik. Peki ya özel tiyatrolardakilerin durumu?
Zaten bizi “özel” yaparak kendi meşruiyetlerini sonsuza kadar garantiye aldılar. Özel tiyatro demek hür teşebbüs demek, girişimci demek, parayı, akçeli işleri hedefine koyarak tiyatro yapmak demek. Bu tanımı tiyatrocuların kabul etmesi bence büyük zokayı yutmaları anlamına geliyor. Birkaç “işi” iyi tiyatro da oldu. Ancak bu çoğunluğun durumunu yansıtmıyordu. Gişesi iyi olan tiyatro ne tür tiyatro yaparsa yapsın “başarılıydı”. İşler bir 30-40 yıl böyle ilerledi. Son 10-15 yıldır başka sesler de duyulur oldu. Bu krizle birlikte çelişkiler belirginleşti. Ödenekli tiyatroların oyuncusu, yönetmeni, tiyatrocusunun sesi çıkmazken ‘özel’ tiyatrocular hayatta kalma derdiyle boğuşuyor.
Bu koşullarda ödenen vergilerin bir dönüşü de olmuyor…
Biz biletin yüzde 28 ile yüzde 38’ini vergi olarak verirken devletten hayatta kalmak için para dilenir pozisyonda kaldık. Oysa ödenekli tiyatrodaki arkadaşlarımız oynadıkları salona tuvalet kağıdının hangi yolla alındığını bile bilmiyor olabilirler. Biz vergi veriyoruz ki ödenekli tiyatrolar tiyatro yapsın. Bu korkunç bir eşitsizlik. Bu eşitsizliğin “özel” tiyatrolar lehine acilen giderilmesi gerekir. Öncelikle vergilerin, KDV, gelir vergisi ve stopajın kalkması lazım. Sonra bu tiyatrolar, yerel yönetimlerden ve Kültür Bakanlığından bütçelerinin tamamı olmasa da belirli temel masraflarını karşılayacak destekler almalıdır. Mesela kiralarının, çalışanlarının sigortalarının, binanın elektrik, su, internet gibi sabit giderlerinin devlet ve yerel yönetimden gelen bütçelerle karşılanması gerekir.
Bu süreç sona erdiğinde bazı özel tiyatrolar ayakta kalamayacak belki de… Bu koşullarda hangi tedbirler alınmalı?
İki aşamalı bir destek planı olmalı, birincisi acil. Tiyatroların hayatlarını sürdürmelerini sağlayacak destekler. Diğeri az önce bahsettiğim tiyatroların desteklenme modellerinin değiştiği, “kamu aklıyla” hareket eden yeni bir tiyatro yaşantısı mekanizması kurulması. Acilen bu işlere başlanmalı. Kadıköy Tiyatroları Platformu bu iki aşama için de çalışmalara başladı. Hızla sonuçlandırmak için gerekli çaba gösteriliyor.
Son olarak, sesinizi duyurabiliyor musunuz farklı mecralarda? Yoksa aynı zamanda bir sessizlik suikastına da mı maruz kalıyorsunuz?
Arkadaşlarla bugün bahsi geçti bu “sessizliğin”. Şimdilik biraz da şaşkınlıktan makulün sınırlarını aşmamaya çalışıyoruz. Canımız yandıkça daha çok bağıracağımız kesin. Fazla sürmez, birkaç güne duyulur sesimiz.