[Ayşegül Dikenli Williams’ın GazeteDuvar’da yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.]
“Evde oturup hiçbir şey yapmayarak dünyayı kurtaracak tek nesil bizimkisi” diye şakalar yapılıyor şu sıralar. Avrupa’da 1600’lerde tekrar baş gösteren ve birkaç yıl içinde Londra’nın beşte birinin ölümüne neden olan kara veba salgını yıllarında 40 yaşlarında olan William Shakespeare, bir yandan vebaya yakalanmamaya çalışırken aynı zamanda en büyük eserlerinden Kral Lear, Romeo ve Juliet, Machbeth, Antony ve Kleopetra’yı yazmıştı.
Ailesi ve arkadaşlarının çoğunu kara vebada yitiren Shakespeare gibi sonetler yazmamız, dünyanın en şahane tiyatro eserlerini yaratmamız beklenmiyor bizden. Hiçbir şey yapmadan, sadece her şeyi daha da kötüleştirmemiz tavsiye ediliyor.
Bunları yazarken “badem sütü kalmamış süpermarkette, zencefilli latemi nasıl yapıcam” diye sızlanmıyorum demek isterdim. Heyhat, ben de bir eli yağda bir eli balda, her istediğini raflarda bulmaya alışmış şehirli bir tüketiciyim. Tek yaptığımsa tuvalet kağıdı bulamamaktan şikayet etmek. İstanbul’daki annem telefonda “Siz bebekken bezinizi elde yıkardık, tek kullanımlık ıslak mendil de yoktu silmeye, el jeli de” deyince, buna şiddetle inanmıyor ve duymazdan gelmeyi tercih ediyorum.
Shakespeare ise şanssız zamanlarda doğanlardan. 1563’te dünyaya geldiği kasaba Stratdford’ta nüfusun çeyreği bir yıl içinde kara vebadan ölecekti. Ünlü yazarın hayatında dalga dalga tekrarlayan salgın felaketi tüm yaşamına ve eserlerine damga vurdu desek abartmış olmayız.
VEBAYA NASIL YAKALANMADI?
Daha küçük bir çocukken başlayan ilk salgında hayatta kalan Shakespeare, Londra tiyatrolarında çalışırken veba Londra’daki evine de ulaşır ve yazarın yaşamı da dünya draması da sonsuza dek değişir. Aslında Shakespeare, kara vebaya yakalanmadığı için aşırı derecede şanslıydı. Salgın en çok 10 ile 35 yaş aralığında genç nüfusun canını alıyordu. Bu yönü ve ölümcüllüğüyle corona virüsünden çok daha korkunç olduğu kesin.
Shakespeare’in ufak bir çocukken yaşanan salgında hayatta kalmasının sırrının her zaman şömine odasında vakit geçirmesinin olduğu söyleniyor. Veba, enfekte pirelerin ısırmasından kaynaklanan ölümcül bir enfeksiyondu. Pireler genellikle sıçanlarda ve farelerde bulunuyor ve daha sonra temas ettiklerinde etkiliyordu. Kara vebadan kaçınmanın yollarından biriymiş bu, ateşe yakın olmak. Hastalığı yayan pireler ateşin sıcaklığını sevmiyormuş.Hatta bu nedenle büyük Londra yangınının kara vebayı ortadan kaldırdığı söylenir. Ahşap yapılarla birlikte tüm fareler de yanmıştı çünkü. Çocuk Shakespeare kara veba salgınından kılpayı kurtulmuştu. Ancak daha sonra Londra tiyatrolarında çalışırken, veba bir kez daha geri dönecekti.
Kara veba ilk olarak Orta Asya veya Doğu Asya’da ortaya çıkıp, İpek Yolu boyunca seyahat ederek 1343’lerde Avrupa kapılarına ulaşmıştı. Ticaret gemileri üzerinde seyahat eden siyah sıçanlarda yaşayan pireler tarafından taşınıyordu. Avrupa nüfusunun yüzde 30 ile 60’ının öldürdüğü tahmin ediliyor. Salgın daha sonraki yüzyıllarda da dalga dalga gelip özellikle genç nüfusu tehdit edecekti.
KIRMIZI HAÇLI, KARANTİNALI EVLER
Londra’da bu yeni dalga veba salgınında enfekte olmuş ve karantinaya alınmış evlerin kapılarının üzerine boyayla kırmızı haç işareti konurmuş. Ancak bazıları damgalanmamak için bu işareti yıkayınca belediye su bazlı boya yerine yağ bazlı boya kullanılması yönünde adımlar atmış. Ölüm oranı o kadar artmış ki tiyatroların kapatılmasının yanında şehirdeki dilenciler sürgün edilmiş, girip çıkan olmasın diye karantinalı evlerin önüne bekçiler dikilmiş.
Salgınlar sırasında Shakespeare’in oğlu, üç kız kardeşi, arkadaşları ve akrabalarının çoğu ölmüştü. Veba salgınının özellikle genç nüfusu etkilemesinin yas tutmanın ve dramanın dozunu artırdığı kesin. Shakespeare’in Romeo ve Juliet de dahil olmak üzere çoğu oyunlarında bu karanlık ruh halinden izler vardır.
Kral Lear’da “Vebaların nedeni günahlardır ve günahın nedeni ise oyunlardır” diye salgına atıfta bulunan Shakespeare’in, en depresif en ağır dramalarının arkasında korkunç ölümlerin, fakirliğin, sokak köpeklerinin cirit attığı, karantinalı evlerin kırmızı haç işaretiyle boyandığı Londra yaşamının izlerini görmek kaçınılmaz.
Shakespeare’in, doğduğu andan itibaren soluğunu ensesinde hissettiği ama bir şekilde kılpayı teğet geçtiği veba illetini eserlerine aktarması belki de bizim şu an Netflix’te soluk soluğa izlediğimiz içeriklerin de temellerini atmıştı. Yarattığı karakterlerin zamansızlığı, duyguların evrenselliği, temel insan teması üzerinde duruşu yazarın önemini yıllar geçtikçe artırıyor. Sonuç olarak İngilizceye ve dünyaya iki binin üzerinde yeni kelime icat eden bir dahiden bahsediyoruz.