Metin Boran
Son yıllarda tiyatro yapıcıların önlerine çıkan en önemli sorunun, yıkılarak ya da kapatılarak yok edilen tiyatro salonları ve sayıları gittikçe azalan mevcut salonların gösterim ücretinin pahalılığı, toplulukların oyun üretimini ve tiyatro sanatının yaygınlaşmasını olumsuz yönde etkilediği biliniyor.
Ancak bu yönde tiyatro topluluklarının ve tek tek sanatçıların ortak bir tavır alarak soruna dikkat çeken ve idarecileri çözüm konusunda harekete geçmeye zorlayacak etkin eylemler bir türlü gerçekleştirilemiyor nedense.
Sebeplerine bir başka yazıda değinmek üzere Bakırköy Belediye Tiyatroları, salon sorununa, Tuhaf Bir Miras Hikâyesi adlı oyunu sahneye taşıyarak dikkat çekiyor. İngiliz Komedi Yazarı Peter Quilter’in orijinal metninden Nazlı Gözde Yolcu’nun dilimize kazandırdığı, Yelda Baskın’ın yerel uyarlamasını yaparak yönettiği Tuhaf Bir Miras Hikayesi’nde yazar, kendilerine miras kalan ve yıkılmakta olan bir tiyatro binasını kurtarmaya çalışan beş kadının komik hikayesini anlatıyor.
Ceren Ercan’ın dramaturjisini yaptığı oyunda Yelda Baskın uyarlamasında, harap ve yok olmakla yüz yüze bırakılmış olan bir tiyatro binasının kendilerine miras kaldığını öğrenen beş kadının tiyatroyu restore etmek ve yaşatmak için verdiği mücadelede içine düştükleri komik durumları yerel ve güncel gerçekliğe dokunarak açık bir biçimde anlatıyor.
Tomris Hande Kuzu’nun özenle kostüm ve dekor tasarımını yaptığı oyun, eski ve köhne bir tiyatro salonunda geçiyor. Harap sahnenin Yakup Çartık’ın ışık tasarımıyla aydınlatıldığı oyunda iki müzisyen Uğur Çerkezoğlu ve Orhan Yıldız’ın da piyano ve Ayı Detty ile anlatıma eşlik ettiği sahne yorumunda Baskın, kadınların karşılaştıkları olayları mizah ve taşlamayı da kullanarak eğlenceli bir izlenceye dönüştürüyor.
Ancak Yelda Baskın’ın Tuhaf Bir Miras Hikayesi uyarlaması ve Ceren Ercan’ın metin çözümlemesi her ne kadar içten ve samimi bir ortak aklın ürünü gibi görünse de oyun seçimi Bakırköy Belediye Tiyatrolarının önceki repertuvar, sahneleme ve oynanış kalitesinin altında kalıyor maalesef.
En başta oyun, sanat alanında bir soruna dikkat çekmek için yorumlansa da sığ bir yaklaşımla “Olsa da olur, olmasa da olur” noktasına getiriyor seyirciyi. Toplumsal duyarlılıkla ele alınan bir mesele, komik anlatım denemesine kurban ediliyor sanki. Diğer yandan oyuncuların dağınık, ölçüsüz ve farklı tarzlarla kendi komik ve çaresiz durumlarını yorumlamalarıyla ortaya konulan yüzeysellik de görsel anlatımın niteliğini düşürüyor. Oyuncular Munis Düşenkalkar, Defne Şener Günay, Didem Germen, Elif Ürse ve İlkin Tüfekçi her biri farklı performansla anlatıma eşlik ediyor. Ses, duygu ve hareket planlarının ölçüsü, ayarı farklı…
Bir görsel yorumun estetik ölçülerde değerlendirmesi olarak okunabilecek bu yazı, hiçbir oyuncunun, yönetmenin motivasyonunu kırmak, emeğini yok saymak ve çabasını göz ardı etmek için yazılmadı. Ülkemizde içinde yaşadığımız bütün bu olumsuz koşullara rağmen sahneye çıkarak sanatsal bir üslupla, yaşadığımız karanlık günlere ve despotluğa karşı düşüncesini açıklayan ve tavrını belli eden sanatçılara samimi bir eleştirel yaklaşım için yazıldı.