Beş Sevim Apartmanı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mine Söğüt’ün Beş Sevim Apartmanı Romanıyla Orçun Uçal’ın Aynı Adlı Oyununun Uyarlama Bakımından İncelenmesi

Ozan Uzun[1]

ÖZET

Bu incelemede Mine Söğüt’ün Beş Sevim Apartmanı romanından yola çıkılarak, aynı isimle sahneye uyarlanan Orçun Uçal’ın Beş Sevim Apartmanı eseri incelenecektir. Oyun ve roman uyarlama bağlamında değerlendirilecek, bu konuda daha önce yapılan uyarlama çalışmaları yapı bakımından mercek altına alınacaktır. Betül Sarı’nın Mine Söğüt Yazınında Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı” çalışması örnek alınarak kadın teması incelenecek, Eylem Ejder’in “Uyarlama, Teatrallik ve Bugünün Tiyatrosu” isimli çalışması baz alınarak eser uyarlama bakımından değerlendirilecektir.

ANAHTAR KELİMELER: Uyarlama, Roman, Tiyatro, Mine Söğüt

Uyarlamaya Dair

Uyarlama, belirli bir edebi çalışmanın baştan itibaren ele alınarak yeniden yorumlanması ve alımlayıcıya, izleyiciye aktarılmasıdır. Uyarlamaya sadece adaptasyon çalışması değildir. Aynı zamanda bir nevi çevirmenlik ve edebi olanın inşası olarak da anılmalıdır. Antik Yunan tragedyalarının birer uyarlama örneği olduğunu söylersek yanılmayız. Sofokles’in yazdığı Antigone, Kral Oidipus, Euripides’in yazdığı Elektra, Troyalı Kadınlar gibi metinli tiyatronun başlangıcı olarak kabul edilen tragedyalar çeşitli destanların sahneye adapte edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu uyarlama çabası Ortaçağ’a gelindiğinde farklı bir boyut kazanır. William Shakespeare’in ünlü yapıtı Romeo ve Juliet şiir kökenli bir geçmişe sahiptir.[2] Modern tiyatroda ise bazı uyarlamalar postdramatik forma bürünerek metni ikinci plana atıp eyleme dayalı bir biçime bürünür. Genel hatlarıyla uyarlama çalışmaları bu şekilde evrilir ve günümüzde hala geçerliliğini sürdürmektedir.

Uyarlamayı yapan sanatçının belirli normları kırarak metini yapıbozuma uğrattığı, metni ya da anlatıyı iğdiş ederek karakterleri ya da olayları yeniden ele aldığı durumlar uyarlamaya verilebilecek en basit örneklerdir. Kimi yazarlar eserlerinin olduğu gibi kalmasını tercih ederken kimi yazarlar uyarlama çalışmalarının faydalı olduğunu savunur. Örneğin klasik eserler sıklıkla radyoya, beyazperdeye ve tiyatroya uyarlanmıştır. Bunun yapılmasındaki amaç yazılı metnin ses yoluyla dinleyiciye aktarılması ve onun zihninde olayların düşünsel düzeyde canlandırılmasıdır. Moliere, William Shakespeare, Frederich Dürrenmatt, Sofokles, Anton Çehov gibi yazarların oyunları radyo tiyatrosuna uyarlanmıştır.

Bahsettiğimiz yazarların oyunları sadece radyoda değil, beyazperdeye de uyarlanmıştır. William Shakespeare’in Macbeth, Hamlet, Romeo ve Juliet başta olmak üzere sahnelerde gördüğümüz birçok yapıtı beyazperde de sıkça yer almaktadır. Kimisi klasik sınırları aşarak metni modernize ediyor, kimi ise metine sadık kalarak uyarlamayı oluşturuyor. Roman ve edebi yapıtların sinemaya uyarlandığını da sıkça görürüz. Tolstoy, Victor Hugo, Dostoyevski vb. yazarlar, eserleri sinema perdesine uyarlanmış en bilinen örneklerdir. Türk Edebiyatında ise Zülfü Livaneli, Sabahattin Âli, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Yusuf Atılgan, Halide Edip Adıvar, Peyami Safa ve birçok önemli yazarın eserleri tiyatroya ve beyazperdeye uyarlanmıştır.

Tiyatro sahneleri de uyarlama çalışmaları yönünden epey zengin bir donanıma sahiptir. Son dönemde klasiklerin dışında yeni biçimlere de yönelim sağlanmıştır. Özellikle İstanbul’da ödenekli tiyatroların dışında özel tiyatrolar da çeşitli dramaturjik çalışmalar yaparak edebi eserleri seyirci ile buluşturmuştur. 2000’li yıllar uyarlama bakımından faal yıllar olmasa da son dönemde yapılan uyarlamalar fazlasıyla mevcuttur. İvan Gonçarov’un Oblomov romanından hareketle Oblomovlaşma (Dank Laboratuvar Tiyatrosu), Georg Orwell’in distopik başyapıtı 1984 isimli romanı Büyük Gözaltı, (Aysa Prodüksiyon), Latife Tekin Sevgili Arsız Ölüm (Tiyatro Hemhal), Tezer Özlü Çocukluğun Soğuk Geceleri (Seyyar Sahne), Edgar Allen Poe Morgue Sokağı Cinayeti (Atlas Tiyatro Araştırmaları), Sadık Hidayet Kör Baykuş (Sanat Mahal), William Golding Sineklerin Tanrısı (Tiyatro Temaşa), Yusuf Atılgan Anayurt Oteli romanından uyarlanan Zebercet (Talimhane Tiyatro) son uyarlama çalışmalarına verilebilecek örneklerdir.

Uyarlama çeşitlerine değinmemiz yukarıda verdiğimiz örneklerin hangi bağlamda ele alındığı konusunda yardımcı olacaktır. “Uyarlama çalışmaları üç biçimde yapılır. Bunlar sadık uyarlama, serbest uyarlama ve birebir uyarlamadır.” (ALPAN, E.)

Serbest uyarlamada kaynak eser esinlenme aracıdır. Buradan bir fikir, olay ya da karakter alınıp bağımsızca geliştirilir Uyarlama yapacak kişi mevcut eserden yola çıkarak kendi ürününü ortaya koyar. Yukarıdaki örneklerde değindiğimiz Oblomovlaşma ve Zebercet oyunu Serbest Uyarlama çeşidine birer örnektir. Bu çalışmalarda eser birebir uyarlanmaz. Bu iki oyun, eserin başat karakterlerinin tamamen farklı bir boyuta taşınarak incelenmesi, psikolojik devinimlerinin, hezeyanlarının parlatılarak aktarılmasıyla oluşturulmuş bir yapıya sahiptir. Oyun, karakterlerin anlatı yoluyla ya da çatışma alanlarının dramatik uzamda vücut bulmasıyla can bulur.

Birebir uyarlamada ise hiçbir eksiltme ya da artırma yapılmaz. Sadık Uyarlamada ise kaynağın taşıdığı anlamlar korunur. Kaynak eserin özünün aktarıldığı yeni platformda korunması anlamına gelir. Suç ve Ceza sadık uyarlama biçiminde ele alınır.

Bu uyarlama türünde eserin izleği, karakterleri, temaları ve diğer dramatik planları olduğu gibi sahneye aktarılır. Özellikle dış aksiyonların önemli bir yer teşkil ettiği metinlerde sadık uyarlama oldukça önemlidir. Çünkü belirtilen aksiyonlar anlatılmak istenenin özünü oluşturur. Buradan yola çıkarak karakter odaklı hikayelerin serbest uyarlamaya daha yatkın bir dokuya sahip olduğu anlaşılır. Zebercet ve Oblomovlaşma gibi eserler karakter odaklıdır.

Ankara Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği bir Dostoyevski klasiği olan Suç ve Ceza hala en çok izlenen oyunlar kategorisindedir. Yıllardır edebiyat çevrelerinin üzerinde çalıştığı, milyonların zihninde önemli bir yere sahip olan bu eser tiyatro formunda hala beğenilirliğini koruyor. Suç ve Ceza sadık uyarlama normlarında değerlendirilir. Bu bakımdan biçimin ve biçemin değişmesi, sahneleme alanında yapılan yenilikler alımlayıcı üzerinde ayrı bir merak unsuru olur. Yapılan bu değişiklik tamamıyla tiyatral dil ile alakalıdır Eserdeki diyalog örgüsü kaynak metinle aynı yapıdadır. Beş Sevim Apartmanı ise serbest uyarlama biçiminde ele alınmalıdır. Burada bazı karakterler parlatılmış ve onların hikayeleri ile eser çeşitlendirilmiştir. Anlatının budanması bu noktada önemli bir unsur haline gelmiştir. Çünkü anlatı ve diğer karakterler sahneye yansısaydı bu uyarlamayı sadık uyarlama bağlamında değerlendirmemize neden olurdu.

Tiyatro yapıtlarında uyarlamaya gidilmesi yeni arayışların ve sahneleme tekniklerinin denenmesine sebep olmuştur. Ancak bunun yanında tiyatral anlatımının çarpıcılığı ve estetik kaygı yok sayılamaz.

Mine Söğüt Yazınına Genel Bir Bakış

Bu çalışmanın temelini oluşturan Beş Sevim Apartmanı olsa da, yazarın diğer eserlerinin uyarlamaları da mevcut. Bunlardan en bilineni yazarın 2011 yılında yazdığı Deli Kadın Hikayeleri adlı romanın Sinekler Sevişirken adlı öyküsünden yola çıkılarak uyarlanmış aynı isimli oyundur. Mine Söğüt, ‘Kadın’ temasının ele alındığı bu kitapta bu öyküyü ön plana çıkartmış ve yönetmenliğini de üstlenmiştir. Oyun Sahne Hal bünyesinde sahneye konmuştur. Sonrasında ise eser bütüncül olarak ele alınmış 2017 yılında Deli Kadın Hikayeleri ismiyle tiyatro NOK ekibi tarafından uyarlanmıştır.

Mine Söğüt Deli Kadın Hikayeleri kitabında gerek görsellerle gerek anlatı yoluyla metafizik ve yerel ögeleri zemine oturtur. Bir anlatı çeşidi olarak başka varlıkların, boyutların, mistik öğelerin varlığı kimi zaman öykülere derin bir atmosfer kazandırır, kimi zaman da gerçekliği çarpıtan bir metafor olarak karşımıza çıkar. Bu metaforik öğeler bizlere masallar ve hikayelerdeki hazzı hatırlatarak ilgi çeken bir unsura dönüştürür.

Mine Söğüt’ün bu eserlerinde, cinler, periler, cadılar, falcılar gibi zaman zaman karşımıza çıkan folklorik ürünler kitaba ayrı bir çekicilik katar. Çoğumuzun korku hikayelerinde rastladığı bu doğaüstü varlıklar onun hikayelerinde vücut bulur, dile gelir ve hikayenin anlatıcısı olur. Aşina olduğumuz bu biçimler Anadolu’nun yerel estetiklerini ve dinamiklerini önümüze sunar. Bununla beraber rüyalar da fazlaca anlam yüklenen bir diğer unsurdur. Rüya olgusunu irdeleyen en önemli eserlerden biri de yazarın 2012’de kaleme aldığı Beş Sevim Apartmanı romanıdır.

“Rüyasında kendini aşık gören kimse aklını yitirecek demektir. rüyada aşk, şuur dünyasının kralıdır. İçine girdiği ruhu isterse atlıkarıncalarla gezdirir, isterse dipsiz uçurumların kasvetine düşürür. Nasıl isterse…”.[3]

Yukarıdaki alıntı Beş Sevim Apartmanında karşımıza çıkan metafizik unsurlardan birisidir. Bir anlam ifade etmenin yanında kasvetli havayı ve derin atmosferi yansıtmak için kullanılmış bir biçimdir.

Ayrıca Mine Söğüt’ün eserlerinde fal ve falcılara dair anlatılar da bulunur. Kaynak eserde fazlaca anlam yüklenen fal kavramı öykülerin bir itkisi olur. Hikayeyi daldan dala savurur. 2010 yılında yazılan Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey romanının başlangıcında ise yine bir fal mevzusu ortaya çıkar. Bu eserde ise somutlaştırılmaya çalışılan hayaller ve grotesk unsurlar taşıyan karakterler fazlasıyla bulunur. ‘Kadınadam’ olarak belirtilen bir çeşit üçüncü cinsiyet oluşturulur. Simgesel motifler, gotik unsurlar fazlasıyla ön plandadır.

Mine Söğüt’ün eserlerinde kadının konumu ve psikolojik boyutu sıkça ele alınır. Feminist yazında tekrar edilen cümleler, kelimeler kadının eril yapı altında kuracak başka cümlesinin olmadığını belirten bir üslup ve bir metafor olarak karşımıza çıkar. Örneğin ‘Deli Kadın Hikayeleri’ romanında bulunan Annemin Harikulade Saçları bölümünde ensest bir ilişki anlatılır. Karakter, sıkça aynı kelimeleri tekrar eder ve kendi içinde hezeyanlar yaşar.

“Bu oda mıydı? Yandaki daha büyük oda? Salon? Koridor? Belki de banyo? Banyo olmalı. Mutfak olmamalı. Hiçbir ev kadını kendini mutfakta asmaz. Yemeklere yas sıçratmaz.

Anneannem, saçları, derdi başka bir şey demezdi. Annenin o harikulade saçları… Annenin o kestanerengi, rüya bukleli harikulade saçları, annenin o saçları…

Bu oda mıydı? Yanındaki daha büyük oda? Salon? Koridor? Belki de banyo? Banyo olmalı. Mutlaka banyo olmalı. Banyonun tavanından sökülüp deliği çoktan alçıyla sıvanmış bir kanca olmalı. Boynundan ipi usulca çıkarmışlardır.

Usulca…

Usulca?

Anneannem, saçları, derdi başka bir şey demezdi. Annenin o harikulade saçları… Annenin o kestanerengi, rüya bukleli, annenin o harikulade saçları, derdi saçımı tararken. Ne onunkiler gibi kestanerengiydi benim saçlarım, ne bukleli ne de harikulade”.[4]

Yukarıda görüldüğü gibi tekrar edilen kelimeler ve cümleler, yaşanan hezeyanların ön plana çıkartıldığı bir anlatıdır. Toplumun bir duvar olarak karşılık bulduğu hikayelerde bu anlatı yerinde ve dozundadır. Aynı zamanda bu tekrarlar bir direnme biçimi de içerir.

Bu çalışmada ise bütün bu dinamikler ve biçimler doğrultusunda metin ve oyun arasındaki benzerlikler ve farklılıklar karşılaştırılacaktır. Kadın temasının metinin neresinde durduğu, toplumun ne denli onları etkilediği, karakterlerin fiziki yapısı ve psikolojik şartları göz önünde bulundurularak metinler arasında ne gibi değişiklikler yapıldığı incelenecektir. Hikaye düzleminde anlatı merkeze alınacak ve sahne etmenlerinin uyarlama bağlamında nasıl algılandığı ve kullanıldığı incelenecektir.

Beş Sevim Apartmanı Romanının İçeriksel ve Biçimel Özellikleri

Romanda beş apartman sakininin hikayesi anlatılır. Apartmanda yaşanılanları farklı bir gözle inceleyen ve günlük tutan Doktor Samimi’nin hikayesini okuruz. Oğlu tarafından öldürülen bir anne, ensest ilişki kurbanı bir kadın, darbe aldıkları yerden kanat çıkartmış, kendini yeniden var etmeye odaklı karakterlerle bezenmiş bir romandır bu. Toplumdan soyutlanmış, kendi hikayeleri ekseninde bizi oradan oraya savuran anlatımlarla karşılaşırız. Bütün bunlar Pürtelaş sokağındaki Beş Sevim Apartmanı’nda yaşanır. Kitabın ana teması toplum baskısı olarak yorumlayabiliriz. Çünkü buradaki karakterler toplumun birey üzerindeki etkisini anlatmaktadır. Kadın, cinayet, suç, yüzleşme gibi yan temalar ise incelemelerimiz neticesinde ortaya çıkar ve çeşitlendirmeye müsaittir. Kitabın finalinde ise şaşırtıcı bir yangın olayı ile karılaşırız. Bu sonuç farklı alt metinler ve değerlendirmelere sürükler bizi.

Orçun Uçal’ın Beş Sevim Apartmanı Oyununun İçeriksel ve Biçimsel Özellikleri

Romanda diyalog örgüsü yoktur. Ancak oyun diyalog örgüsü ile bezenmiştir. Karakterler sahne etmenleri kullanılarak kendi karelerinde kalmışlardır. Işık ve dekor değişimleri atmosfer gösterge olarak karşımıza çıkar. Karakter yapıları ise psikolojik hezeyanların ve dalgalanmaların net olarak ortaya çıktığı diyalog örgüsü ile belirginleşmiştir. Bu diyalog örgüsü anlatı bakımından da zengindir. Karakterler kişilik bakımından bir takım fısıltı ve seslenme formuna dönüşmüş, Doktor Samimi’ye sürekli müdahale eden kukla tipler olarak karşımıza çıkar. Yani bir bakıma karakterden tipe doğru evrilen bir dil kullanılmıştır.

Bedensel formların ve mizansenlerin çeşitlendiği adeta postdramatik yapının unsurları kullanılarak eylem bakımından zengin sahne yönergeleri kullanılmıştır. Postdramatik metinler eylemin metni oluşturduğu, temsilin odak haline geldiği bir biçime sahiptir. Metin, replik ve diyalog bakımından eksiltmeler yapılarak işlenmiştir. Doktor Samimi’nin ve diğer öykülerin anlatı kısımları budanmış ve repliklerde kısa da olsa can bulmuştur. Ayrıca romanda bulunan diegetik formdaki bilgilendirme kısımları dramatik dil ile budanmış, dramatik yapının dışına çıkılmadan diyalog yoluyla seyirciye aktarılmıştır.

BULGULAR

Kitap, Apartmanın ve içinde yaşayanların genel bir biçimde betimlendiği “Karşı Pencereden Görülenlerin Hikayesi” bölümüyle açılır. Oyunda ise bir doğum sahnesiyle karşılaşırız. Renklerin ve göstergelerin ön planda olduğu dış aksiyonlarla bezenmiş bir tablodur bu. Bu kısımdan sonra ise Romanda da ikinci bölüm olarak karşımıza çıkan Doktor Samimi’nin hikayesine tanık oluruz. Doktor Samimi ile ilgili bu kısım üçüncü tekil şahıs anlatı içerir.

Oyunda ise anlatı kısmı birinci tekil şahıs olarak karşımıza çıkar. Diğer anlatı kısımları da 1. tekil şahıs anlatım içerir. Çünkü karakterler artık birer oyun kişisi olmuştur. Bu bağlamda tiyatronun göstermeci yönü ön plana çıkar. Oyun Doktor Samimi’nin içsel çatışmalarının sesler halinde oyuncular tarafından seslendirilmesiyle devam eder. Romanda “Doktor Samimi’nin Günlüğü” olarak geçen bölüm ise çoğunlukla budanmıştır. Rüya tabirleri ise oyun karakterleri tarafından dile getirilir. Psikolojik boyutlarının incelenmesi bakımından bu yerinde bir müdahaledir. Rüyaların karakterler üzerindeki etkisi ve anksiyetik konumları bu biçimde karşımıza çıkar.

Romandaki olay dizisi oyunda başka bir forma bürünmüştür. Oyunun ilk kısmındaki hikaye repliklerle desteklenmiştir. Ağırlıklı olarak Yunus, Melike, Oğuz, Elif isimli karakterler diyalog örgüsü ile bezenmiştir. Bu sayede dramatik yapının çatışma, düğüm, karşıtlık gibi unsurları belirginleşmiştir.

Karakter hikayeleri oyunun dokusuna uygun olarak konumlandırılmıştır. Bu kısımlarda yine roman da bulunmayan replikler ve rabarbalar bulunur. Bu kısımlar çeşitli sahne etmenleri ile (ışık, efekt) yoğurulmuştur. Bazı replikler koro biçiminde bütün karakterler tarafından söylenir.

Beş Sevim Apartmanı, 2017

Romanda bulunan başlıklı bölümler ise ortadan kaldırılmıştır. Başlıklar halinde incelenen hikayeler oyunda iç içe geçmiş dinamiklerle ivmelenir ve seyirciye sunulur. Oyun metninde gerçekçi mekan ve zaman kullanımı bulunmamaktadır. İşlevsel materyaller, pratik sahne etmenleri oyunu biçimlendirmiştir.

Romanda mani şeklinde yer alan kısımlar koro tarafından söylenir. Bu kısımlar tıpkı romanda metafizik ögeleri öne çıkarttığı gibi oyunda da bu unsurları bize hatırlatır.

Romanda bulunan Doktor Samimi’nin Günlüğü oyunda Doktor Samimi’nin diğer anlatı kısımları ile az da olsa desteklenmiş ve budanmıştır.

Romanın sonunda karşımıza çıkan “Yangın” ve “Doktor Samimi’nin Gerçek Hikayesi” adlı bölümler budanmıştır. Romanda ‘Doktor Samimi’nin Günlüğü’ olarak karşımıza çıkan bölüm oyunun finalinde sahne dili formunda kullanılmıştır.

“Artık tüm bedenim simsiyah. Kendimle gurur duyuyorum. Çünkü onlara baş eğmedim. Yenilmiş olmam baş eğdiğim anlamına gelmez. Sanacaklar ki, annesizlik yüzünden, sevgisizlik yüzünden, terk edilmişlik yüzünden ruhumda derin yaralar açıldı, aklım karıştı, kişiliğim bölündü… Ama gerçeği bir tek ben biliyorum. Ben ve o kurnaz cinperiler… Baş kaldırdım. Hem de kime beni terk edip giden anneme mi? Bir çocuğun nelere ihtiyacı olduğunu asla bilmeyen halama mı? Benimle hep alay eden arkadaşlarıma? En iyi notları aldığım halde beni sürekli görmezden gelen öğretmenlerime? Arkamdan sürekli konuşup gülüşen meslektaşlarıma? Bana, bu pısırık doktora hiç mi hiç güvenmeyen hastalarıma mı? Hayır hayır hiçbirine değil. Hiçbirine. O bedensiz, güçlü yaratıklara… cinlerle perilere. Benim babam, babam nerede? Benim babam hiç olmadı benim. Anne, annem nerede? Annemi ben öldürdüm. Kardeşim nerede? Benim kardeşim de hiç olmadı. Artık özgürsünüz. Karanlık gecelerimin hınzır cinleri… cinnetimin kurnaz cinperileri… eğer şeytan cinlerin kralıysa benim artık şeytanla basım dertte… benim artık kendimle basım dertte…”.[5]

Oyun bu şekilde noktalanır. Romanın son kısmı ise şu şekildedir:

“O haziran sabahı, günün ışımasından birkaç saat sonra başlayan yangın sadece otuz dakika sürdü. Yangını başlamasından tam otuz dakika sonra Pürtelaş Sokağına giren itfaiye, beş katlı apartmanın her katını hızla saran ve beş katlı apartmanı otuz dakika içerisinde kömür karasına bulayan yangını kolayca söndürdü. Komşular itfaiyecilere, içeride beş kişi olduğunu söylediler. İçerdekilerin altı kişi olduğunu bilen çıraksa sustu. Hiçbir şey söylemedi. İtfaiyeciler alevleri sihirbazlara yakışır bir hünerle söndürdükten sonra içeri girdiler. Beş katın beşine de teker teker baktılar. Tüm mahallenin varlığından zerre kadar kuşku duymadığı beş tuhaf insanın izine bile rastlamadılar. Kapkara Beş Sevim Apartmanı’nın içinde bir kedi ölüsü bile bulamadılar. En son bodrum katına indiler. Doktor Samimi’nin kızıl kara bedeninden arta kalanları ceset torbasının içine zar zor doldurup dışarı çıkardılar”.[6]

Ancak romanın sonunda edindiğimiz gerçeküstü durumlar oyunda yer almamaktadır. Burada uyarlama bağlamında gerçekçi bir yöntem tercih edilmiştir. Romandaki bu sürpriz oyunda kullanılmamıştır. Temsil edilen hikayeler ve izlekler eleştirel bir boyutta sahneye yansıtılmıştır.

Kadın Rollerinin Konumu Hakkında Genel Bir Değerlendirme

Hem oyunda hem romanda karşımıza çıkan temel sorun kadının toplumsal cinsiyet normları karşısındaki çaresizliğidir. Bu toplumsal normlar Mine Söğüt yazınında farklı farklı hikayelerde vücut bulur. Deli Kadın Hikayeleri kitabı bu toplumsal cinsiyet kalıplarının kadınları ne derece deliliğe sürüklediği ile ilgili sürrealist bir çalışmadır. Beş Sevim Apartmanı kitabında ise şiddetin ve psikolojik hezeyanların varlığı çok yönlü bir biçimde ele alınır. Onların mekanları sınırlıdır. Mutfakta intihar ederken bile yemeklere yas sıçratmazlar. Yani buradaki kadınların Kendine Ait Odaları yoktur.

Mine Söğüt’ün Beş Sevim Apartmanı romanında anlatılan şiddet ve istismar vakaları tiyatral dil ile aktarılmıştı. Doğrudan anlatı hem romanda hem de oyunda kendine yer edinmemiştir. Kadın karakterler söylemleri ile değil anlatının ve hikayelerin devinimiyle can bulur. Başta Melike isimli karakter olmak üzere evlatlarından ya da ailelerin diğer eril fertlerinden baskı gören kişiler kahramanlaştırılmadan ya da parlatılmadan romanda ve oyunda yer alır. Eğer romanda ya da oyunda doğrudan anlatı inşa edilseydi dramatik unsurlar yok olacak ve metnin tiyatral yönü zayıf kalacaktı. Uyarlama ekseninde romandaki bu hassasiyet kaynak metni yoğun olarak beslemiştir.

Oğuz ve Yunus’un annelerini öldürme içgüdüleri de kadın teması ile ilgilidir. Yazar bu kısımda kadının eril yapı altında sadece eşlerinden şiddet görmedikleri konusunda farklı bir anlatı elde etmiştir. Orçun Uçal ise oyunda bu karakterleri ve anlatıları daha da ön plana çıkarmıştır.

Betül Sarı’nın belirlediği üzere Kitaplarda bulunan fal kısımları ise aslında umudun temsilidir”.[7] Kamusal alanda baskıya uğrayan kadın kendini falların hayali dünyasında mutlu hissetmektedir.

SONUÇ

Görüldüğü üzere uyarlama çalışmaları yazın alanında ve tiyatro alanında epey geniş bir yere sahiptir. Günümüzde hala ödenekli ve özel tiyatrolarda bu tarz uyarlama çalışmaları yapılmaktadır. Edebiyat uyarlamaları ise çalışmanın diğer ayağını oluşturmaktadır. Uzun bir metnin çeşitli yöntemlerle sahneye nasıl adapte edildiği yönünde edinilen bilgiler ise önemli unsurlardan biridir. Kaynak metinlerdeki biçimsel özellikler sahneye aktarılırken dil ve biçim değişir ve adeta yapıbozuma uğrar. Bu çalışmada incelenen Mine Söğüt’ün Beş Sevim Apartmanı romanı ise bu çalışmanın kaynağı olmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz değişiklikler bu eser için de geçerlidir. Tiyatral dil ile edebi dilin varlığı tanımlar doğrultusunda incelendi. Bunun yanında bulgu kısmında ayrıntılı bir şekilde dile getirildi ve oyunun hangi uyarlama biçimine yatkın olduğu saptandı.

Bulguladığımız ve giriş kısmında değindiğimiz yazınsal öğeler bu makalenin kaynağı olmuştur. Eril yapı altında ezilen kadınların, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin karakterleri ne derecede etkilediği, onların psikolojik, sosyo-ekonomik konumları irdelenerek aktarıldı. Kişileştirme etmeni üzerinde duruldu ve hem oyun hem de roman karşılaştırılarak kadın karakterlerin konumuna değinildi. Kaynak eserle uyarlama metnin farklılıkları çeşitli alıntılarla saptandı. Sonuç olarak uyarlama ekseninde değerlendirilen eser tiyatral dile yatkınlığı neticesinde sahnelenmede zorluk yaşamamıştır. Yazar ve uyarlayanın zihnindekiler kolayca örtüşmüştür ve sahnede can bulmaya devam edecektir.

KAYNAKÇA

SARI, B.(2016) Mine Söğüt Yazınında Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı,(Çev. E. CANDAN) İSTANBUL.

EJDER, E. (2017) Uyarlama, Teatrallik ve Bugünün Tiyatrosu, İSTANBUL.

AVŞAR,B. “Romeo Ve Juliet Aslında Bir Shakespeare Öyküsü Değilmiş” ,https://nereye.com.tr/ romeo-juliet-aslinda-bir-shakespeare-oykusu-degilmis / (2018 Nisan), Erişim Tarihi (30.11.2019)

DURAKBAŞA, A (2007) Türk Modernleşmesi ve Feminizm (İstanbul: İletişim Yayınları, 2007)

ÖĞÜT, H. “Edebiyatta Feminizm ve Feminist Edebiyat Eleştirisi” https://t24.com.tr/k24/yazi/edebiyatta-feminizm,1120 (2017 Mart), Erişim Tarihi (29.12.2019)

[1] Lisans 3. Öğrencisi, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Sahne Sanatları Bölümü, Türkiye/Erzurum. (tiyatrozan3@gmail.com)

[2] Romeo Montague ve Juliet Capulet’in kaderlerinin ilk bilinen öyküsü İtalyan yazar Masuccio Salernitano’dan (1410-1475) kaldı. Ölümünden bir yıl sonra yayınlanan Il Novellino’nun Salernitano’nun 33. bölümü sırasıyla kavgalı olan Maganelli ve Saraceni ailelerinden gelen bir çift âşıktan bahseder. Bu durumu göz önüne alınınca aşk maceraları Verona’da değil İtalya’nın Siena şehrinde yaşanır ve Salernitano’nun zamanıyla çağdaş olduğuna inanılır.

[3]  Mine Söğüt, Beş Sevim Apartmanı, YKY, İstanbul, 2012, s.15

[4] Mine Söğüt, Deli Kadın Hikayeleri, YKY, İstanbul, 2011, s.11

[5] Orçun Uçal, Beş Sevim Apartmanı,2018, s19

[6] Mine Söğüt, Beş Sevim Apartmanı, YKY, İstanbul, 2012, s.127

[7] Mine Söğüt Yazınında Toplumsal Cinsiyet ve Anlatı, 2016, s.27

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ozan Uzun

Yanıtla