Elif Canbolat
Derya Efe ve Kağan Uluca öncülüğünde 2012 yılından itibaren İzmir’de çalışmalar sürdüren Tiyatro4, sırasıyla Ben Feuerbach, Boş Şehir ve Shakespeare Öldü Aş Bunları oyunlarını seyirci ile buluşturmuş. Ekibin son oyunu Thom Pain, Kağan Uluca’nın tek kişilik performansı ile bu sezon sahnede. Metnin çevirisi Uğur Çağlayan’a ait. Dramaturgi ise Ceylan Alas ve Ecem Baytekin imzalı.
2004 yılında Amerikalı yazar Will Eno tarafından yazılmış tek kişilik oyun Thom Pain 2005 yılında Pulitzer Ödülü[i] drama finalisti olmuş.
Thom Pain kendi hikayesi üzerinden “‘Ben ben değilim, çünkü kurgulanmış bir yapıdan başka bir şey değilim’ demek zorunda kalan”[ii] postmodern yaşam biçiminin ürettiği ben odaklı günümüz insanının, zaman zaman genetik kodlarında taşıdığı duygusal ve düşünsel duyarlılıkla yüzleşmesi sonucu yaşadığı zihinsel kaosu aktarıyor. “…bizim ufak performansımız, bu kısa sohbetimiz, korku, çocukluk, tabiat, nefret temaları, gösterinin doğası ve doğanın gösterisi, erkeğin, kadının kalbi vesaire üzerine” açıklaması ile seyirciyi peşinden sürükleyeceği bilinç akışının içeriğine dair ipuçları veriyor. Aynı zamanda “Bu sizi korkutuyor mu? Modern zihinle yüz yüze olmak? Korkutmalı. Korkmamanız için hiçbir neden yok. Hiç. Ya da bilmiyorum” diyerek arada kalmışlığını, sıkışmışlığını, kafa karışıklığını ve korkularını ortaya koyarak asıl meselenin altını çiziyor. “Dünyada kendine yer arayan insan”ı çocukluk travmalarından başlayarak ergenlik keşiflerini, yetişkinlik kaygılarını, kadınlarla iletişimini ve nasıl ‘herhangi biri’ olduğunu anlatıyor.
Güncel psikolojide sık karşılaşılan dikkat dağınıklığı, duygu durumların ani değişimi, karamsarlık ve neşenin aynı anda hızla yer değiştirmesi gibi çeşitli ruh hallerini karakter kurgusuna yerleştirip parçalı anlatım, atlamalı, geri dönüşlü, tekrarların kullanıldığı biçimsel özellikleri birleştirerek oyunun kendisini oyunun anlattığı şeye dönüştürmüş yazar.
Rainer Funk, Ben ve Biz kitabında “Postmodern ben-odaklılık daima aktif ve pasif versiyonlarıyla, arzcı ve kullanıcı, yaşantı oluşturucu ve yaşantı tüketici olarak tezahür etmekte ve bunların dağılımı genel olarak danışıklı dövüş temelinde gerçekleşmektedir” der. Oyun metninde Thom Pain’in kişilik özelliklerini sıralarken “Aynı zamanda etkileyici olabilmeli, “yönetebilmeli”. Shakespeare’in Richard II ve Richard III karakterlerinin arasında bir yerlerde biri.” önermesi ile aktif kişiliği ön plana çıkaran yazar, yine bir Shakespeare selamı ile Kral Lear karakteri olan Edgar’ın çaresizliğine benzetme yaparak pasif kişiliği de aynı beden içine yerleştiriyor. “…size neredeydiniz diye sorduklarında n’olur dışarda bir yerlerde adamın birinin ukalalıklarını izlediğinizi söylemeyin, lütfen bu çok bilmiş hıyarın kendini aptalca bir cinnete sürüklediğini anlatmayın. Bunun yerine, rica ediyorum, (…) deneyen birini seyrettiğinizi söyleyin. (…) Ben deniyorum. Çabalayan bir insan. Kelimelerden ibaret bir bedene hapsolmuş, hassas bir şey. Zavallı Thom uğraşıyor. Zavallı Thom çok üşüyor. Sanıyorum, az buçuk bir deneyiminiz vardır Shakespeare üzerine. Ya da üşümek üzerine.”
Aynı zamanda “postmodern ben-odaklı karakter için spontane yöntemle bir dünya yaratmanın ötesinde bir varlık ve kimlik yaşantısı yoktur” diyen Funk’ın tanımladığı bireyi Thom Pain’de görüyoruz. “İleride bir yerlere ya da herhangi bir yerlere atladığımı, bir planım olduğunu falan düşünmeyin. Tam burada yanı başınızdayım, ya da arkanızda saklanıyorum, sizin gibi, ıstırap içinde, hayatımdan bir mana çıkarmaya çalışıyorum.”
Bütün bu çizilen yeni dünya, yeni insan, yeni yaşam formunun oluş ve gidişinin yarattığı karamsarlığa rağmen şunları söyler: “belki bir çekiliş vardı. belki hepimiz kazandık. Ya da kaybettik., hep birlikte. Yine alçak sesle konuşuyorum. Çünkü sesimi duyurmak istiyorum. Çünkü ben nazik olmak istiyorum. Kendime, kendimin, yanıldığını göstermek.”
Zekice tasarlanmış bir oyun metni, zekice çözümlemiş bir ekip ve karaktere zekice hayat veren bir oyuncu… Kağan Uluca’nın oyuncu olarak kendi varlığını sahneden silip oyunu Thom Pain’in stand-up şovuna dönüştürmesi, doğaçlama hissi yaratarak merak unsurunu canlı tutması, seyirci ile kurduğu interaktif ilişki kontrolü, metne olan hakimiyetinin ve kusursuz oyunculuğunun ustaca bir yorumu olarak sahnede.
Oyunun kimden ve neden bahsettiğine dair kafa yormadan pasif alımlayıcı olarak izleyerek de ‘ben ve biz’in geldiği ortak noktayı aktif alımlayıcı olarak yorumlayarak da oyundan keyif alınabilir. Fakat olduğunuz kişiden memnun değilseniz, bu durumla ve kendinizle yüzleşmekten korkuyorsanız oyunda boşuna koltuk işgal etmeyebilirsiniz.
Son sözü Thom Pain’e bırakalım: “Nereden öğrenmemiz gerekiyor bizim her şeyi? Bu kısa çırpınışımızda neler oluyor? Bize, tahminimce, bahşedilmiş olan bu kısa sürede, ne yapmamız gerekiyor?”
[i] New York şehrinde, 1917 yılından itibaren, Columbia Üniversitesi tarafından gazetecilik, edebiyat ve müzik gibi alanlarda verilen prestijli bir ödül
[ii] Rainer Funk, Ben ve Biz, YKY,2013