Hasip Akgül
İflah olmaz bir iyimser olan Hoca, ölümü doğal bir olgu olarak kabul etmemiz için (Astral Yolculuk) deyimini bulmuştu.
2020’ye onsuz gireceğiz.
Babamı kaybettiğimde de yeni yıla girerken benzer şeyler düşünmüştüm. O artık olmayacak. Yaşamımızı borçlu olduğumuz kişileri kaybetmenin sarsıcılığı, bize olmayacakmış kadar uzak “şeyle” bir anda karşılaşıyor olmamızdan geliyor.
Gençliğimizde onda “ideal babayı” yaşamıştık. Çoğu öğrencisi gibi kendi babamızda bulamadığımızı, olmasına özendiğimiz çoğu gelişkinliği onda bulabilmiştik. Okul yıllarında ona uzak durduğumu, onun hayal kırıklığına uğrayabileceğini düşündüğüm bir davranışımla yakalanmaktan çekindiğimi hatırlıyorum. Derste bir espri yaparken o gülmeyecek diye gerildiğimi ya da 12 Eylüllü günlerde, arkadaşlarımla bir eylem örgütlerken kendimizi riske attığımızı söyleyerek azarlayabileceğini düşünmem benim o dönem solcu bir çocuk olarak ona karşı yaşadığım çocukluk hastalıkları olabilir. Çatışmalarımızın çoğu kendimizi ona gösterme çabasıydı sanırım. Ama sonra yetişkin olup da onunla arkadaş olabildiğim zamanlar bu durum değişti. Sohbet ederken yumuşak ve çocuksu olduğunu, devrimciliğin zarafetle çelişmeyebileceğini, hep sevecen ve verici bir “babayla” konuştuğumu hissettim. ( Çok mütevazi idi. Örneğin, dedesi Süleyman Nutku Bey’in Abdülhamit’in kovuşturmasına uğramış bir deniz komutanı olduğunu çok sonra ve başka kaynaklardan öğrendim.) Onun radikal solculuğu, politikanın güncel sığ yanından çok, kuşaklar bazında sanatsal ve felsefi boyutlarını araştırıp analiz eden derinlikli bir karaktere sahipti.
En son 2018’de Bursa’da uzunca sayılabilecek bir zaman diliminde beraber olabildik.” Çocuklarımızın torunları uzayda koloniler kuracak, bu çok yakın, olayları bu açıdan daha geniş düşünebilmeliyiz” demişti. Değişimin kaçınılmazlığını basit ama son derece derin ifade eden bir cümle olduğunu düşündüm o gün. Sonra Marlowe’un bir oyununu soran bir arkadaşa üşenmeden ve inanılmaz sağlam bir bellekle oyundan pasajlar geçerek, dönemin siyasi atmosferinden, yazarın kraliçeye çalışan ajan yanından ve bir çok başka ayrıntıdan oluşan bir yanıt verdi. Kabare üzerine çalışma yapan başka bir hocaya iki saat röportaj verdi. Kitaplarını imzaladı. Meraklı gördüğü çoğu öğrenciye kitaplarını el altından hediye etti. 87 yaşında hiç kimseyi kırmadan koca gün ayakta kaldı. Utanmasam kalkıp elini, gözünü, kafasını öpecektim.
2020’ye büyük birikimlerin sahibi Özdemir Nutku olmadan gireceğiz. Ölümünden önce Hülya Hoca’nın da büyük yardımıyla görkemli yaşamını ve elinde avucunda, beyin kıvrımlarının kıyısında köşesinde kalan her şeyi, bir miras bırakır gibi yazıp tamamlayabilmiş olması bize büyük bir yeni yıl hediyesinden çok daha fazla bir şeydir. İçinde kocaman toplumsal bir iyimserlik taşıyan bu hayat hikayesi ve anıları hep baş ucumuzda olacaktır.