Mimesis Haber / 4-6 Ekim tarihlerinde Garanti Kültür Merkezi’nde Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü mezunlarından Beril Sarıaltun ve Rûbar Dindar’ın yürütücülüğünde “Temel Müzik Atölyesi” gerçekleşti. Atölyeye İstanbul Amatör Tiyatro Günleri’ni (İATG) düzenleyen Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, İTÜ Taşkışla Sahnesi (TS), İstanbul Fen Oyuncuları (İFO) ve Yeditepe Üniversitesi Oyuncuları’ndan (YÜO) katılımcıların ile birlikte Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nden (BÜFK) dansçılar da katıldı. BÜFK’te çalışma yürüten müzisyenler ise çalışmaya gözlemci olarak dahil oldular.
Atölyenin amacı katılımcılara müziğin tarihi ve temel unsurları hakkında bilgi vermenin yanı sıra sahne sanatlarıyla uğraşan amatör gruplar içerisinde interdisipliner anlayışa teşvik edecek bir merak oluşturmaktı. Müzikal kavramların teknik ve anlaşılması güç zor bir uzmanlık alanı olarak görülmekten ziyade tiyatro ve dans alanlarında çalışma yürüten kişilerin kendi alanlarıyla birlikte düşünebileceği konseptler olarak sunan bir alternatif müzik eğitimi modeli de önermekteydi.
Atölyenin başlangıcında Beril Sarıaltun çalışmanın nasıl bir geçmişe dayandığını ve yararlandıkları kaynakları aktardı. Buna göre, Temel Müzik Atölyesi’nin oluşum süreci BÜFK’te 2016 yılında başlayan çalışmalara dayanıyor. BÜFK’te 2016 yılında deneyimli müzisyenler -Cem Mazlum, Beril Sarıaltun, Ezgi Karadayı, Rûbar Dindar- kulüpte var olan temel müzik eğitimi müfredatını yeniden ele alınıyor. Bu çalışmalarda Howard Goodall’ın “How Music Works” isimli belgeseli ile Birgül Serçe ve Tolgahan Çoğulu’nun “Temel Müzik Eğitimi” kitabı bir başlangıç noktası oluşturuyor. Daha önce temel müzik bilgisi/müzik teorisine dair herhangi bir arka planı bulunmayan müzisyen adaylarına bir eğitim modeli oluşturan bu çalışmanın halihazırda BÜFK bünyesinde sekiz haftalık bir müfredat şeklinde ele alındığı aktarıldı. Temel müzik eğitiminin yanı sıra yine aynı dönemde kulüpte “Müzik Tarihi” başlığı altında bir çalışma alanı kurulmaya başlandığı belirtildi. Daha önce kulüpte yapılmamış olan bu çalışma için birçok farklı kaynaktan faydalanıldı. Howard Goodall “Müziğin Öyküsü”, İlhan Mimaroğlu “Müzik Tarihi”, Ahmet Say “Müzik Tarihi”, Joseph Kerman & Gary Tomlinson “Listen” bu kaynaklar arasında sayılabilir. Müzik tarihini basit bir kronolojiyle ve besteciler merkezinde ele almaktan ziyade dünya tarihinde toplumsal dönüşümler, müziğin farklı sanat dallarıyla karşılıklı ilişkisi çalışmanın temel prensibini oluşturduğu vurgulandı.
Atölyenin ilk günü 4 Ekim Cuma günü iki bölümden oluşan bir sunum ile başladı. Sunumun ilk bölümü müzik tarihinin “Keşif Çağı (?-1650), Buluş ve Standartlaşma Çağı (1650-1750), Duygu ve Zerafet Çağı (1750-1850)” olarak adlandırılan dönemleri ile başladı. Beril Sarıaltun, bu isimlendirmelerin Howard Goodall “Müziğin Öyküsü” kitabı referans alınarak yapıldığını belirtti. Bu bölümde Antik Yunandan Klasik döneme müziğin geçirdiği dönüşüm, sistemleşen müzikal unsurlar ve bunlardan bazılarının diğer sanat alanlarındaki örnekleri üzerine konuşuldu. “Müziğin Unsurları” olarak adlandırılan ikinci bölümde ise Rûbar Dindar ritim-melodi-armoni unsurlarından melodi unsuru üzerine durdu. Bu bölümde sesin özelliklerinden frekans, şiddet ve tını hakkında konuşuldu. Tını başlığı altında farklı enstrüman aileleri ve bu enstrümanların kullanım biçimlerine dair birçok örnek dinletildi. Ardından Beril Sarıaltun müziğin bir diğer unsuru olan ritimden bahsetti. Bu atölyede yer alan bütün katılımcılar daha önce “Ritim Atölyesi”ne katılmış olduğu için bu bölümde ritmin temel özelliklerinden kısaca bahsedildi. Ardından poliritim üzerine örnekler dinlendi ve katılımcılar ile birlikte bir poliritim uygulaması yapıldı. Son olarak da ritim-melodi-renk-hareket teorisinden bahsedildi. Bu bölümde temelde ses, ritim, poliritm ve armoni arasındaki organik ilişki Newton’un ışık ve renkler üzerine yazdıklarından güncel araştırmalara kadar uzanan bir yelpazede söz konusu unsurların nasıl bir arada düşünülebileceği vurgulandı. Burada özellikle hali hazırda birbirinden farklı görünen, ilişkisiz olarak algılanan ışık, renk paletinin frekansları ve seslerin uyumu gibi konuların bir arada düşünülebilecek kavramlar olması, inter-disipliner bağlamda sahne sanatları ile uğraşan kişilerin sahne tasarımı-müzik ilişkisini öncü, yaratıcı biçimlerde ele alabileceklerine dair kışkırtıcı konseptlerden bahsedilmekteydi.
Günün sonunda ise katılımcılardan bir sonraki atölye gününe bazı hazırlıklarla gelmeleri talep edildi. Öncelikle bir şarkı listesi ve tablo listesi verilerek şarkıların gün içerisinde öğrenilen müziğin unsurlarından yola çıkılarak tablolarla eşleştirilmesi istendi. İkinci olarak da dört şarkı verilerek bu şarkıların bestecileri, söz yazarları, bestelendikleri veya sözlerinin yazıldıkları döneme dair arkaplan araştırması yapılarak gelinmesi söylendi. Aynı zamanda katılımcılardan atölyenin birinci günü öğrendikleri müzikal unsurlar bağlamında (sesin unsurları, melodi, aralıklar vb.) bu şarkıları belirli bölümlere ayırmaları ve incelemeleri talep edildi.
Atölyenin ikinci günü olan 6 Ekim Pazar günü iki saatlik bir ek çalışma ile başladı. Bu bölümde bir önceki gün iletilen şarkı-tablo eşleştirmeleri üzerine konuşuldu. Bu çalışma sırasında özellikle şarkıların ve tabloların hangi yönlerinin birlikte değerlendirilmeye yönelik bir kriter oluşturduğu, ele alınan bir eserde içerik/üslup/tasarlanan evren gibi ögelerin farklı disiplinlerdeki örnekler arasında nasıl konuşturulabileceği vurgulandı. Bu ek çalışmanın ardından atölyenin ikinci günü, bir önceki gün yapılan sunumun devamı ile başladı. Müzik tarihi “Duygu ve Zerafet Çağı (1750-1850)” ile başlayıp “Trajedi Çağı (1850-1890), Ayaklanma Çağı (1890-1918), Pop Çağı (1918-?)” ile sürdü. Bu bölümde Romantik dönemden caz müziğe, cazın ilk örneklerinden rock’n roll’a birçok dönemden örnekler dinletildi. Bunun yanı sıra dönemleri etkileyen diğer sanat akımları ve sanatın diğer alanlarında yaşanan gelişimler ve kırılmalar yaratan tarihsel olaylar üzerine konuşuldu. Sunumun ikinci bölümünde Rûbar Dindar müziğin unsurlarından armoniden bahsetti. Bu bölümde temel olarak armonik unsurların müzikte nasıl bir işlev taşıdığı üzerine örnekler dinletilerek ve katılımcılarla interaktif denemeler yapılarak katılımcı ve gözlemcilerin melodi-armoni ayrımını anlamaları ve armonik unsurların müzikal eserlerdeki işlevi üzerine yorum yapabilmeleri amaçlandı.
Günün sonunda ise önceden gönderilen 4 şarkının grupla birlikte analizleri yapıldı. Billie Holliday “Strange Fruit (1939)”, Blade Runner filminden Vangelis’in “Opening Titles” teması (1982), The Doors “Ships with Sails (1971)” ve Igor Stravinsky “The Rite of Spring (1975)” olarak seçilen dört eserin analizi için katılımcılar dört gruba bölündü ve bu gruplardan yaptıkları hazırlıkları da göz önüne alarak atölyenin iki günde edindikleri bilgilerle birlikte şarkıları analiz etmeleri istendi. “Strange Fruit” şarkı sözleri ve bu sözlerin tarihsel arkaplanıyla değerlendirildiğinde analiz derinleştirildi. Bu tarihsel bilgiyle birlikte şarkının müzikal düzenlemesi, yani söz-müzik ilişkisi analiz edildi. Blade Runner filminin açılış sekansı ise özellikle bütün düzenlemesi elektronik müzik enstrümanlarıyla yapılmış bir şarkı olması itibariyle analizi diğerlerinden farklıydı. Bunun yanı sıra müzikteki değişim noktalarının, kullanılan enstrümantasyonun filmdeki sahneyle, yani görüntüyle birlikte değerlendirilmesi ve özellikle görüntü-müzik ilişkisinin nasıl kurulduğu üzerinde duruldu. “Ships with Sails” isimli şarkıda ise müzikal düzenleme üzerine detaylı olarak çalışıldı. Nerede hangi enstrümanın kullanıldığı, bunların şarkı sözleri ile birlikte düşünüldüğünde nereye denk düştüğü, neden tercih edildiği üzerine tartışıldı. Son örnek olan “Rite of Spring” ise Pina Bausch’un 1975’teki dans gösterisi ile birlikte izlenerek değerlendirildi. Burada dans-müzik uyumunun yanı sıra sahnedeki eylem akışının müzikle ilişkisi analiz edildi.
Atölyenin sonunda tiyatrocu katılımcılar kendi çalışmalarında müziğe yaklaşımın, müziğin kullanılma biçiminin bu atölyenin ardından bir kez daha değerlendirilmesi gerektiğinden bahsettiler. Aynı zamanda Folklor Kulübü’nden dansçılar da müzikal unsurlara dair edinilen bilginin sahne sanatlarıyla uğraşan herkesin diline sirayet etmesi gerektiğinden, bu sayede interdisipliner bir ortak dil konuşulabileceğinden bahsettiler. Yine Folklor Kulübü’nden müzisyenler de daha önce İATG’yi düzenleyen gruplara yönelik atölyeler, BÜO ile yapılan ortak çalışmalar sayesinde müzik bölgesinde bir süredir tiyatro ve dans alanına dair yorum geliştirebilecek anlayışın yayılmaya başladığından fakat dans-tiyatro bölgesinde böyle bir altyapının kurulmadığından bahsettiler. Atölye katılımcıları, Temel Müzik Atölyesi’nin de bu minvalde atılmış bir adım olarak yorumlanması gerektiğini belirttiler.