23. İstanbul Tiyatro Festivali’nde Kaçırmamanızı Önereceğim Üç Gösteri

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet K. Özel

iksv’nin düzenlediği istanbul tiyatro festivali 23. edisyonuyla bu ayın ortasından itibaren şehrimizi şenlendirecek. festival programında iki senedir ağırlıklı olarak belçika ve rusya’dan işler yer alıyor. sahne sanatları söz konusu olduğunda belçika ne kadar avantgarde ise, rusya da o kadar konvansiyonel işlere imza atıyor. dolayısıyla rusya’dan gelen yapımlara biraz tereddütle yaklaşıyorum, umarım festivalde seyredeceğim üç rus yapımı bu sezgimi olumsuzlar.

kendim emin değilken, başkalarına bu yapımları tavsiye etmek doğru gelmiyor bana. önceden başka işleriyle tanıdığım ve hayran olduğum sanatçıların işlerini tavsiye etmeyi tercih ediyorum. bu açıdan önümüzdeki festival benim için heyecanla beklediğim üç yabancı gösteri barındırıyor; ilginçtir ki, bunların üçü de belçika’dan geliyor.

1.
15 yıl önce “BLUSH” ile sadece seyirci olarak bizleri değil, bu alanda ürün veren yerli dansçı ve koreografları da çarpmış olan wim vandekeybus’un, bir nevi onun devamı olarak lanse edilen “TrapTown”unu kaçırmamak lazım.

hoş, dost meclislerinde vandekeybus’un “BLUSH”tan sonra, onun seviyesine ulaşan başka bir iş çıkar(a)madığı konuşulsa da, onu tanımayan günümüz nesli için ortalama bir vandekeybus işi bile bizlere 15 yıl önce yaptığı etkiyi yapacaktır diye düşünüyorum.

 

2.
lisbeth gruwez diye olağanüstü bir dansçı var dünyada, bedenini olağanüstü şekilde kullanan. maarten van cauwenberghe ile ortaklaşa kurduğu voetvolk topluluğundan dokuz yıl önce amsterdam’da “birth of prey” adlı işi seyretmiş ve ağzım açık kalmıştı. topluluk dediysem müzisyen olarak van cauwenberghe, dansçı olarak gruwez vardı sahnede sadece, ama ikisi yetmişti!

gruwez’i festivalde seyredecek olmak istanbullu sahne sanatı tutkunları, dansçılarımız ve genç koreograflarımız için büyük bir nimet; davet etmek kimin aklına geldiyse bin yıl yaşasın!

ben maalesef bu hayran olduğum sanatçının “daha da beter ve beter ve beter olacak arkadaşım” adlı işini istanbul’da seyredemeyeceğim, umarım birileri gösteri hakkında nitelikli bir izlenim/eleştiri yazısı kaleme alır.

3.
begüm erciyas, yıllar önce idans kapsamında “ballroom” ve geçtiğimiz ağustos sonunda “pillow talk” adlı işlerini seyrettiğim bir koreograf.

dans koreografisi veya performans yerine tiyatral yerleştirme olarak adlandırmayı tercih ettiğim “pillow talk”ta yaşadığım deneyimden çok etkilendim. erciyas’ın festivale davet edilen “seslenen parçalar” adlı işi de, sezdiğim kadarıyla seyirciyi “pillow talk”a benzer bir deneyime maruz bırakacak. bir önceki cümlede “seyirci” yazarken bile garipsiyorum, gerisini siz düşünün!
istanbul seyircisi ve sahne sanatlarıyla uğraşanları gerek ödenekli gerekse bağımsız tiyatrolarımızda ağırlıklı olarak konvansiyonel tarzda gösteriler seyrederken, erciyas’ın bu işiyle sanırım bayağı bir afallayacaklar. ama lazım!

Danzon

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet K. Özel

Yanıtla