Serkan Fırtına
Köpeklerin, caddelerinde ve sokaklarında öldürülmeden özgürce gezebildiği yerde insana dair şeylerin de özgürce yaşanabileceğini düşünüyorum. Ayvalık, denizi ve diğer güzelliklerinin yanında bu yönüyle de öne çıkan bir kültür kenti.
Onuncu yılına giren Ayvalık Tiyatro Festivali, buram buram emek kokan bir buluşma olarak hafızalarda kaldı. Son günlerine ancak yetişebildiğim festivalde, “Tiyatroda Dramaturginin Önemi” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdik. Düzenleme komitesini böyle bir konuya yer verdikleri için kutluyorum. Çünkü böyle buluşmalarda en önemli eksikliğin dramaturgi olduğunu gözlemliyorum. Söyleşi, panel, atölye vb. etkinliklerde nedense akla gelemeyen ya da gelse de üzerinde çok fazla durulmayan bir konu dramaturgi. Zaten ülke tiyatrosu üzerine kapsayıcı bir eleştirel inceleme yapıldığı zaman en temel eksiklerden birinin dramaturgi olması, konunun taşıdığı önemi göstermeye yetiyor.
Ayvalık Sanat Fabrikası – Tiyatro Objektif emekçileri Ali Gün, Sadi Mastar, Mustafa Dinç, Ayşegül Tekten ve nice güzel insanı kutluyorum. Ayvalık Sanat Derneği bünyesinde güçlerini birleştiren kahramanların, Ayvalık’ta bir tiyatro salonu ve tiyatro ekibi oluşturma süreçlerini dinlemek çok keyifliydi. Bu mücadele ve maceraların, özellikle tiyatro ile yeni ilgilenmeye başlayan amatörlere ve öğrencilere kesinlikle anlatılması gerekiyor. Teori dışında böyle konularla ilgilenmek, bu ülkede tiyatro yapmak için tuğlaların nasıl döşenmesi gerektiğini örnekliyor.
Post-Modernizm
Çeşitli yerlerde post-modernizm nedir diye soranlar, tartışanlar oluyor. Öyle teorik ve akademik ayrıntılarda boğulmaya gerek yok. Tayland’da tahta yeni kral olarak geçen Maha Vajiralongkorn için üç gün süren törenler sırasında, ülkedeki yüz yerleşim bölgesinden gelen kutsal sularla arındırılması ve yedi kilo ağırlığındaki (güçlükle yerleştirilmiş) altın tacın kafasına takılması ile; karadeliğin fotoğraflanmasının aynı yüzyılda gerçekleşmesi post-modern durumun kendisidir.
Saç Sadece Bir Saç Değildir!
Geçenlerde sabah işe gelirken, bizim tiyatronun yolunda yer alan koleje takıldı gözlerim. Uzun saçlı erkek bir ortaokul öğrencisinin okula girerkenki rahatlığı ile; bizim ortaokul dönemimizin, saçlarımızın uzunluğunu milimetrik olarak takip eden ve biraz uzunsa acımasızca kesen müdür yardımcısından kaçma çabamız arasındaki fark üzerine neler yazılmaz ki… Eminim birçoğunuzun buna benzer hikâyeleri vardır.
Anneannem
Yıllar önce İzmir’de anneannemin evinde deftere öyküler, oyunlar yazıyordum. Bir gün sordu: “Ne yazıyorsun, ders mi çalışıyorsun?” dedi. “Hikâyeler yazıyorum” dedim. “Yaz oğlum, gel ben sana bir şeyler anlatayım, onları da yaz” dedi. Makedonya Üsküp’te başlayan kendi anneannesinin hikâyesini anlatmaya başladı. Hikâyelerdir bizi geleceğe taşıyan ve ölümsüz kılan. O farkında değildi ama ben onu da yazıyordum. Güzel gülüşlü, iyi yürekli kadın, seni çok özlüyorum. Ergenlik dönemimizde senin evinde toplanıp hergelelik yaptığımız zamanlar, arkadaşlar oraya “anneanne bar” ismini takmışlardı. Sanki çıkacak bir kitaba isim koymuşlardı…
J. Krishnamurti ve Çınar Deniz
Benim oğlan (Çınar Deniz) sırt çantamı kurcalamayı çok seviyor. Geçenlerde, J. Krishnamurti’nin sözlerinden oluşan derleme bir kitapçığı çantama atmış. Tiyatroya gidip çantamı açınca bununla karşılaşmak bende değişik duygular oluşturdu. Bu kitabın çantama koyulmasını çok manidar buldum. Sanırım oğlumun, babasının güncelin dipsiz kuyusunda kaybolmasına gönlü razı gelmiyor. Bireyin ancak sessiz/dingin bir farkındalıkla ve tüm yaşam ile bütünleşerek yaşaması halinde gerçeğin/hakikatin kendiliğinden geleceğini söyleyen bir düşünüre ara sıra uğramakta yarar var.
Erkin Koray & Ferhan Şensoy
Uzun zamandır, müzikte Erkin Koray’ın, tiyatroda ise Ferhan Şensoy’un gerçekleştirdikleri başarıları ve bunun toplumsal ve kültürel kaynaklarını düşünüyorum. İki isim de kendi alanlarında geleneksel ile modern olanı birlikte harmanlayarak özgün bir kimlik kazanmış büyük sanatçılar… Dehaları hep batı toplumunda arayan kültürel zihniyet, yönünü biraz buraya çekebilirse bu iki isminde sanatta birer dahi olduğunu görebilir. Onlarla aynı yüzyılda, aynı ülkede yaşadığım için kendimi şanslı hissediyorum. İleride bu konuyu derinlemesine incelemek ve yazmak için şimdilik kapatıyorum.
Tiyatro Gazetesi’nin 99. sayısında (Haziran) yayımlanmıştır.