Canan Yeniokatan
Parisli filozof Alain Badio’nun kaleme aldığı, Ayberk Erkay’ın Türkçeye çevirdiği, Murat Karasu’nun Yönettiği İstanbul DT’de oynanan, bir saat kırk dakika süren tek perdelik oyun, Fransa da, anladığım kadarıyla Paris’te geçmekte… Ahmet annesi ile yaşayan Cezayirli bir göçmen.
Ahmet’in işi mi?
Düşünmek ve konuşmak…
Annesinin en büyük sıkıntısı da düşünmek ve konuşmaktan başka hiçbir işe yarayamayan oğulcuğu ile bir hayat sürdürmek zorunda olmak. Oğluna “En büyük derdim ve en büyük neşemsin!” diyerek dile getirmekte içinde bulunduğu durumu.
Ahmet de kâh seyirciyi de işin içine sokarak, kâh oyundaki diğer karakterleri de sorgulayarak, Hiçlik, Aşk, Siyah set(Siyaset), Ahlak, Maksat, Hakikat üzerine kafa yormaya teşvik ediyor seyirciyi.
Ahlak Ahmet’e göre “Delik neredeyse onu kapatmaya çalışan bir tıkaç.!”
Diğerlerini merak ediyorsanız oyunu izlemelisiniz.
Commedia dell’arte ile Absürd tiyatro arasına sıkışmış, enerjisi yüksek, anlamak için bolca dikkat gerektiren, ancak işin içine felsefe girdiği için zaman zaman anlaşılmasa da seyirciye hoşça vakit geçirtebilecek kıvamda bir oyun.
Ethem İzzet Özbora’nın tasarladığı dekor, Abdullah Basık’ın ışık tasarımı Üsküdar Stüdyo Sahne’nin elverdiği koşullarda yerinde kullanılmış. Olması gerektiği kadar; ne iyi ne de kötü… Kostüm ve aksesuarlar da öyle… Oyunun mesajını veriyor ve abartısı yok. Her şey yerli yerinde…
Müziğe gelince! Başarılı. Emir Tan Erten tek başına canlı orkestra olarak sahnedeki yerini almış. Zaman zaman ani çıkışları ile seyirciyi yerinden hoplatsa da, zamanlama o kadar iyi ki, tam oyun temposu düştü diyecekken seyirci kendine geliyor ve yine pür dikkat kesiliyor oyuna.
Başrol oyuncusu Süleyman Atanısev’in performansı izlenilmeye değer. Ciddi ter döküyor sahnede. Bu bile izlemek için değer. İyi seyirler.