ADNAN KOÇ
“… ama senin benim gibi kartal olmayan insanlar, özel birtakım duygularla boğuşup dururken başkalarını nasıl düşünecek? Yüreği özel duygularından kaynaklanan acılarla burkulan bir insan inançlarının peşinden nasıl koşar? Hayır! İnsana özel bir iş gerek, tüm yaşamını bağlayacağı, zorunlu vazgeçilmez bir iş, öyle bir iş ki, bütün gönül akışlarından, heveslerinden çok daha önemli olsun…”
1863 yılında Nikolay Çernişevski’nin yazdığı iki ciltlik şahane klasiği ‘’Nasıl Yapmalı?’’da, Vera Pavlovna böyle seslenir sevdiği adama. Onuru kırılmış fakir Vera Pavlovna yeni bir hayata başlamaya niyetlenince de, “Nasıl Yapmalı?” diye sorar bize Çernişevski.
Kara Kabare’nin yeni oyunu “Zbam!”ı izlediğimde benimde aklıma gelen ilk şey ‘’Nasıl Yapmalı?’’ oldu. Tabii ki aynı kulvarlarda olmasalar da aynı soruyla yaratıcı bir şekilde yeniden karşılaşmak açısından iyi oldu. “Nasıl Yapmalı?”da kahramanımız Vera Pavlovna yeni bir hayata başlamaya çalışır fakat sırtında koca küfesi vardır ve kalbi kırıklarla doludur. Vera’ın kendisi olarak var olabileceği yeni bir yaşam nasıl olacaktır?
Şirvan Akan’ın kendisine armağan edilen öykülerle derlediği ve Kara Kabare ekibinin keyifle sergilediği ‘’Zbam!’’ oyunu, kurgusu ve konusu her ne kadar farklı olsa da, “Nasıl Yapmalı?’’ ile aynı sorular çevresinde tutarlı ilerleyen bir oyun. Hepsi ayrı ayrı şahsına münhasır beş insan -yönetmen ve asistan ile birlikte yedi- ‘’tiyatrodan komün olur mu?’’ diyerek bir araya gelirler; tabii her birinin yanında kendi hikayesini getirmesi koşulu ile. Peki bu hikayeler ya da sırtlardaki küfelerle “komün” olmak mümkün mü? Mesela aşka küsmüşseniz ya da insanlara güveninizi yitirmişseniz ya da keyif düşkünüyseniz veya tecavüze uğramışsanız, eski bir müptezelseniz ya da iflah olmaz bir hayalperestseniz ya da fakirseniz… Şirvan Akan’ın özenle seçip bir araya getirdiği öyküler, oyunun başlangıcında karşılaştığınız “nasıl yapmalı?” sorusuna derinlemesine diyemesem de iyi bir tartışma alanı yaratıyor. Her bir hikaye kurulacak “komün” için bir engel mi yoksa zenginlik mi?
‘’… insanı var eden sey yaşantıdır ve estetik olan şey de bu yaşamın kendisidir.’’ der Çernişevski. “Zbam!” oyununun diğer güçlü yanı ise tam olarak buradan geliyor; yani karakterlerin getirdiği, daha doğrusu Şirvan Akan’ın seçtiği öykülerin çarpıcılığı. Bu beş insan onları var eden bu hikayeleri ile orada var olabilecekler midir? Hikayeniz komün için yeterli mi ya da bu hikaye ile komün sizi kabul eder mi? Dengeli bir mizah ve dengeli bir dille, “yaşantılara haksızlık etmeden” estetize edilmiş ve oyuncular tarafından çok iyi anlatılan hikayeler seyir keyfini arttırırken aynı zamanda izleyiciye toplumsal cinsiyet, şiddet, suç, iyi-kötü kavramları üzerine de tartışma ve yüzleşme alanı açıyor ve aynı zamanda “estetik olanın yaşam olduğunu” söyleyip hikayelerimizle o “komünde” var olabileceğimizi de bize imliyor. Neredeyse dekorsuz ve aksesuarsız olarak tasarlanan oyunda şarkı ve mini koreografilerle beslenen tempo seyirciyi dinamik tutmak açısından faydalı olmuş. Bireysel ve toplu performanslar kusursuza yakın diyebilirim. Defne Koldaş, Furkan Ak, Nihan Şentürk, Selami Üstübi ve Tuba Karabey’den oluşan oyuncu kadrosu iyi iş çıkarmış. Özetle; umutsuzluğun zirve yaptığı, örgütlenmenin ya da bir arada durabilmenin hem lokal hem global ölçekte büyük ket yediği bu süreçte Kara Kabare “Zbam!” oyunu ile bu durum üzerine mütevazı ve keyifli bir deney yapmış ya da birkaç soru sormuş demem mümkün. Bin yıllık “toplum ve birey” tartışmasına minik ve eğlenceli bir damla…
İyi bir oyun için “daha iyi ne olabilirdi?” diye soracak olursanız da bir iki ufak aksaklık tabii ki göze çarpıyor. Birincisi seyirciyi aktifleştirmek için yapılan reji müdahaleleri gerçekten zordur ve iyi tasarlanmaz ise hedefinize ulaşmanızı zorlaştırabilir. Oyuncunun seyirci ile etkileşime geçtiği, seyirciyi oyuna dahil etmek, sahnede dönen durum üzerine seyirciye sorular sordurmak için tasarlanan sahnelere “dördüncü duvar”ın yıkıldığı sahneler denir. Bunlar belirli bir amaç doğrultusunda ve iyi tasarlanıp prova edilir. Seyirciyi dahil etmek için tasarladığınız sahne acaba gerçekten “dördüncü duvarı” yıkıyor mu? Oyunda buna dair bir ya da iki yerde ufak bir kafa karışıklığı yaşanıyor gibi. Bir diğeri de oyunun başlangıcında hissettiğiniz yüksek gerilimin oyunun devamında beklenen düzeyin bir parça altında kalması. Bu da sanırım “umudu kollamaya” çalışırken gerilimin gözden kaçmış olmasından kaynaklanıyor. Gerilimi düşük tutup “umudu” yükseltmek tartışmanın ve çatışmanın derinleşmesi noktasında minik bir handikap oluşturabilir.
Armağan ekonomisi ile prodüksiyon giderleri karşılanan oyunu, ekibe bir şeyler armağan ederek Beyoğlu Maya Sahnesi’nde izlemeniz mümkün. Kara Kabare’nin kendi ihtiyaçları doğrultusunda belirlediği armağan listesine bakıp armağanınızla giderek oyunu izleyebilirsiniz.