Mimesis Çeviri / Sarah Crompton, Pinter’ın tek perdelik oyunlarından oluşan yeni sezonun, zamanın Pinter’ı demokrasi, korku ve ultra zenginler konusunda haklı çıkardığını göstereceğini söylüyor.
Independent, 5 Eylül 2018, Çeviri: İlker Ergün, Yunus Emre Yılmaz
Harold Pinter’ın Dağ Dili oyunu, 1958 yılında yazdığı ilk oyunu Doğum Günü Partisi ile birlikte 1989 yılında New York’ta ilk kez sahnelendiğinde, New York Times eleştirmeni Frank Rich oyunların ikisinin de aynı “grotesk son” üzerine inşa edildiğini; bu sonda savunmasız bir insanın “isimsiz bir kuruluşa hizmet eden düzgün giyimli haydutlar tarafından titrek, dili tutulmuş bir enkaza indirgendiğini” belirtir.
Frank Rich şöyle devam eder: “Bay Pinter da etrafındaki dünya da son otuz yılda pek değişmedi. Hala bir yabancının kapıyı çalmasının dehşet doğurduğu bir yüzyılda yaşıyoruz. Takip eden sessizlik, umutsuz korkunun ölümcül sessizliği, nihai Pinter duraksaması[1]’dır.”
Frank Rich’in sözlerinden otuz yıl sonra, Pinter’ın ölümünün onuncu yılında bu cümle doğruluğunu koruyor. Kendi yaşadığı muğlak çağın olaylarını kaydeden ve görecek kadar yaşamadığı bir çağın habercisi olan Pinter hala kelimenin tam anlamıyla güncel. Ne zaman yazılmış olursa olsun oyunlarının hala çok güncel olmasının sebebi Pinter’ın dört bir yanımıza gizlenmiş tehlikelere dair öngörülü fikirleri.
Jamie Lloyd grubunun Harold Pinter tiyatrosunda sergilenecek Pinter oyunlarından oluşan yeni sezonu, yazarın tek perdelik oyunlarının tümünü görme şansı sunuyor. Sezon 6 Eylül’de başladığında, Pinter’ın oyunlarının ne kadar canlı olduğunu test etmek ve değerlerini ölçmek için bulunmaz bir fırsat sunacak. Bu sezon, özellikle de yazarın kariyerinin son dönemlerinde yazdığı, açık bir biçimde politik oyunlarını mercek altına alacak.
Pinter’ın yazdığı her şey anında kabul görmedi. Doğum Günü Partisi (sezonda yer almıyor) meşhur bir fiyaskoydu, yalnızca sekiz gösterimin ardından perde kapattı. Dağ Dili, –Bir Tek Daha, Yeni Dünya Düzeni [New World Order] ve Küller Küllere [Ashes to Ashes] ile birlikte açılış gösteriminde yer alıyor– 1988’de National Theatre’da ilk kez oynandığında, yorumlar oyunların herkes tarafından beğenilmediği yönündeydi. Aslında, Michael Bilington’ın yazdığı Pinter biyografisinde belirttiği üzere “samimi hayranlıktan kibirli alaya kadar her türden” eleştiri mevcuttu.
Harold Pinter çalışma odasında dinlenirken (Getty Images)
Pinter’ın Türkiye ziyareti ve Kürt dili ile ilgili deneyimlerinden ilham alarak yazdığı yirmi dakikalık tiyatro oyununda en çok karşı çıkılan nokta, yazarın Britanya ile Türkiye arasında kurduğu bariz benzerlikti. Pinter, eleştirmen Mel Gussow’a “Bana göre, bu oyun dilin baskı altına alınması ve ifade özgürlüğünün yitirilmesi üzerine. Bence, bu durum Türkiye’yi olduğu kadar İngiltere’yi de ilgilendiriyor” demişti.
Oyunun 2001 yılında sahnelenen bir yorumu üzerine yazan The Telegraph’tan Charles Spencer öfkesini gizleyememişti. “Pinter, başka insanların tümüyle gerçek tiranlıklarda yaşadığı tümüyle gerçek acılarını kullanarak, ona fantezilerini yazması için tam bir özgürlük sunan bir ülkeyi, Britanya’yı suçluyor. Bu durum beni oldukça şaşırtıyor.”
Tam bir benzerlik olduğunu görmek hala zor, fakat özellikle 30 yıl sonra Trump, Brexit ve Avrupa popülizmi çağında Türkiye’deki tablo günden güne kararırken Pinter’ın düşünceleri, demokrasinin yalnızca yüzeysel olduğuna ve liderlerinin olağan otoritercilikleri yüzünden liberal toplumların tehlikede olduğuna dair rahatsız edici hisleri her zamankinden daha önemli görünüyor. Pinter aşağı yukarı aynı dönemde Billington’a “Bence kendi toplumumuzda olan bitene ve daha geniş bir çerçevede demokrasi tasarısına bakmalıyız. Demokrasi kelimesi her geçen gün daha sahte ve yanlış bir şekilde kullanılıyor ve hiçbir şey ifade etmiyor” demişti.
Pinter, 2005 yılında Nobel ödülü kazanması üzerine video aracılığıyla yaptığı konuşmada, Amerika Birleşik Devletleri ve dış politika kararlarına dair öfke selini dillendirmeden önce, politik tiyatro yazmanın zorluklarından bahsederken “zalim, kısa ve çirkin” diyerek Dağ Dili’ne değinmişti. Mark Rylance bu konuşmayı Pinter sezonu kapsamında okuyacak; Pinter’ın zengin hitabet üslubu olmadan dahi bu konuşmanın hala olağanüstü güçlü bir etkisi var.
Konuşmanın açılış cümlesi 1958’de yazdığı bir şeyi hatırlatıyor. “Gerçek olanla gerçek dışı olan arasında ve doğru olanla yanlış olan arasında katı ayrımlar yoktur. Bir şey ya doğru ya da yanlış olmak zorunda değildir, hem doğru hem de yanlış olabilir.”
Bu bir oyun yazarı olarak Pinter’ın temel mantrasıdır. Pinter insan davranışlarında, güdü ve arzuların birbirine karıştığı ve nihai olarak bilinemeyen anlaşılması güç yönlerle ilgilenir. İşte bu yüzden, çoğumuzun mecbur bırakıldığı gibi okullarda Pinter dersi verilmesi genellikle eğitici olmaz. Pinter’ın karakterlerini ve oyunlarını ölesiye analiz etmekle, her kelimenin, her cümlenin ve elbette her duraksamanın tam anlamını aramakla bu eski oyuncunun sahneye her zaman kattığı doğal dramayı yok etme riski oluşturuyoruz. Alaska Diyarı ve Ayışığı gibi oyunlar hiçbir şeyin kesin olmadığı bir nevi yarı ömür üzerine inşa edilir. Bu oyunların gücü, anladıklarımız kadar söylenmemiş ve açıklanmamış olanın altında yatar.
Pinter konuşmasına, bir vatandaş olarak ise neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu sormak zorunda olduğunu söyleyerek devam eder. Ahlaki doğruya ve adalete dair güçlü algısı onu politikacıların entrikalarını duyurmaya; baskı, boyun eğme ve savaşa başvurmanın tehlikelerini açığa çıkarmaya yöneltti. İşte bu yüzden yazarın birçok son dönem oyunu açıkça politikti. Sessiz kalamamıştı.
Pinter’ın belirsizlik üzerine arayışları ve insanın özgürce konuşma arzusu arasındaki gerilim Lloyd sezonu boyunca sahnede görülebilecek. Sezonda, Pinter’ın birçok komedi piyesine, Koleksiyon, İnce Bir Sızı ve Dilsiz Uşak oyunları gibi güçlü ve güçsüz arasındaki garip ilişkiler ve ebedi çatışmalar üzerine rahatsız edici araştırmalara yer veriliyor. Kutlama ve Parti Zamanı gibi son dönem oyunları ultra zenginlerle ilgili hicivler; bu da yıllar içinde ileri görüşlülüğünü kanıtlayan diğer bir tema olarak karşımıza çıkıyor. Bu oyunların hepsi oyuncular için birer nimet, özü itibarıyla teatral, fevkalade dramatik; bu sezonun, Danny Dyer, Martin Freeman, Tamsin Greig, Jane Horrocks ve Lee Evans gibi yıldızları bu büyük adamın oyunlarını oynama ayrıcalığı adına yeniden sahnelere dönecek kadar etkilemiş olmasına şaşmamak gerek.
Seyirci açısından, Pinter’ın ürpertici dehası ve haklı öfkesi bazen onu hayranlık duymanın sevmekten daha kolay olduğu bir yazar haline getirebiliyor. Fakat zaman bir anlamda, düşünebildiğim hiçbir yazarda olmadığı kadar Pinter’ı haklı çıkarıyor. Endişe verici iletişim işine dair saplantısı, hafızanın uysal ve yakalanamaz olduğu düşüncesi ve hepsinin ötesinde toplumsal yapının kırılganlığı üzerine uyarıları onun bir şair olduğu kadar bir peygamber gibi de görünmesini sağlıyor. Bu Pinter oyunları sezonunun Pinter’ın itibarını hangi noktaya getirdiğini görmek etkileyici olacak.
[1] Pinter Duraksaması: Harold Pinter’ın, insanların tahmin edilmezliği ve karmaşıklığını yansıtabilmek adına, karakterlerin söylecek doğru sözü ararken duraksamalarını bazen de susmalarını kullandığı bir tekniktir. (ç.n.)