Ev Yapımı Eylem

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Söyleşi / Mimesis Sahne Sanatları Portali olarak “Ev Yapımı Eylem” oyununun yazar, yönetmen ve oyuncu kadrosu ile bir söyleşi yaptık. Şenay Tanrıvermiş tarafından üç yıl önce yazılan oyun, 2018 yılının Eylül ayında Hülya Karakaş yönetmenliğinde Mask-Kara Tiyatrosu tarafından sahneye taşındı. Oyun İstanbul içinde ve dışında halen sahnelenmeye devam ediyor.

Söyleşi: Hüseyin Erdoğdu

 

“Hiç Acı Günlerin Babaları Yok”

Bir insan evladının acı kaybına nasıl dayanır? Ne zaman alışır yokluğuna, yanında olmayışına. Ya bir anne! Nasıl alışır evladının bir mezarının bile olmayışına. Ne zaman vazgeçer kemiklerini aramaktan. Bir insan başkasının kaybına, acısına ne zaman kendi kaybı, kendi acısı gibi bakar? Peki bir kadın “annelerin evlatlarını arayışını, kemikleri bile bulunmayan kaybın acısını” ne zaman yazar ve oyunlaştırır? Ne kadarı taşınabilir sahneye,  o kadar trajedi…

Gözaltındayken kaybolan yakınlarının akıbetini sormak için ilk kez 1995’te bir cumartesi günü toplanan, toplumun hep gözünü kaçırdığı ama her zaman devletin gözü üstünde olan, zaman zaman polislerin sert müdahalesiyle karşılaşan ama sadece duyarlı bir avuç insanın desteklediği Cumartesi Anneleri halen eylemlerini sürdürüyor. Cumartesi Annelerinin evlatlarını arayışını, adalet bekleyişini ve orta sınıfa mensup üç kadın arkadaşın bu kayıp arayışına, adalet bekleyişine yaklaşımını, ajitasyona kaçmadan sahneye “incelikli mizahla” taşıyan Ev Yapımı Eylem oyununun yazar, yönetmen ve oyuncularıyla yaptığımız röportajı sizinle paylaşıyoruz.

Bir girizgah olması amacıyla birkaç soruyu birlikte soracağım. Ev Yapımı Eylem oyununda oynama fikri önünüze geldiğinde ne düşündünüz? Mask-Kara Tiyatrosu’yla bu oyunla mı birlikte çalışmaya başladınız? Başka tiyatro alanlarında çalışıyor musunuz ve kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Ebru Üstüntaş: Beş yaşında Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosunda (OBKF) Fadik Kız adlı oyunla sahneye çıktım. Babam OBKT’nin genel sanat yönetmeniydi, annem de oyuncu ve yönetmendi. Sonra çocuk oyunlarında sahnedeydim, derken yetişkin oyunlarında. Dolayısıyla kendimi Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya (DTCF) Tiyatro bölümünde buldum. Üniversitede okuduğum dönemde müziğe başladım. 15 sene Ankara’da çeşitli yerlerde profesyonel olarak şarkı söyledim. Tiyatro ve müziği bir arada götürmeye çalıştım. Ankara’da Coşkun Irmak’ın  sahneye koyduğu Tod Ailesi oyunuyla Sanat Kurumu’nun övgüye değer oyuncu ödülünü aldım. Müzik albümü çıkardım. 2009 yılında İstanbul’a yerleştim.  İBBŞT ailesine katıldım. Mask-kara tiyatrosuyla Ev Yapımı Eylem oyununun yapımcılığını üstlenmesi nedeniyle tanıştım. Yönetmenimiz Hülya Karakaş’ı çocukluğumdan beri tanıyorum. Ev Yapımı Eylem oyunu 2016 yılında babam Aydın Üstüntaş adına düzenlenen Geleneksel Anadolu Tiyatrosu Oyun Yazma  Yarışmasında, Hülya Karakaş’ın da seçici kurulda olduğu değerlendirmede ödül almıştı. Sonuçta bu birliktelikler bu projeyi hayata geçirdi.

Makbule Meyzinoğlu: 1989 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç ettikten sonra Türkçe öğrendim. Oyunculuk serüvenime öğrencisi olduğum Vahide Perçin’in yönetmenliğini yaptığı Rus Yazar Pöter Gladilin’in kaleme aldığı Öteki İnsan oyunundaki Nataşa karakteriyle başladım. Yıllarca birçok dizide (Hanımın Çiftliği, Muhteşem Yüzyıl, Çalıkuşu gibi) oyunculuk yaptım. 25 yıllık bir geçmişi olan Mask-Kara Tiyatrosu ile tanışmam da Ev Yapımı Eylem oyunu ile oldu. Her güzel karşılaşma gibi “Ev Yapımı Eylem” ile karşılaşmam da aniden oldu. Gece geç saatte gelen bir telefon, ertesi gün Yönetmenimiz Hülya Karakaş ve Ebru Üstüntaş ile  buluşmam, eve dönüp senaryoyu okumam ve ertesi gün provaya gitmem. Metni okuduğumda çok etkilenmiştim ve çok eğlenmiştim. Fakat asıl provanın ilk günü gerçek anlamda “doğru yerdeyim” dedim. Okumakla sahnelemek arasındaki derin fark, insanın tüm duyularını harekete geçirmesi, bir oyuncu olarak yaratım sürecinin kapılarını açması… Benim için çok özel bir deneyimdi…

Hülya Karakaş: İ.B.B. Şehir Tiyatrolarında yönetmen ve oyuncu olarak çalışıyorum. 3 yıl önce, jürisinde yer aldığım “Aydın Üstüntaş Oyun Yazma Yarışması”na gelmişti oyun. Bütün jüri üyelerinin dikkatini çekti, bu nedenle de “Övgüye Değer” bulundu. Oyunu çok beğendim. Gerek konusu, gerek anlattığı derin meseleye incelikli mizahla yaklaşma biçimi ilgimi çekti. Okuduğum andan itibaren oyunda oynamak istedim. Yönetmek de kısmet oldu. Böylece 2018- 2019 tiyatro sezonu için yönettiğim ve oynadığım Ev Yapımı Eylem oyunuyla çalışmaya başladım Mask-Kara Tiyatrosu’nda. Oyunun sanatsal süreci, kadro kurma gibi gelişmeler kurucusu olduğum Komşuda Tiyatro’da gerçekleşti. Sonrasında, sanatsal çalışmalarını takip ettiğim Mask-Kara Tiyatrosu’nun yapımcılığında gelişti ve sahnelendi. Oyun adeta benim kaderim oldu. Üşenmeden, ısrarla çaba gösterdim; ekip oluşturdum, çabama Nazif ve Nurhan Uslu da ortak olunca oyun sahnelendi.

Şenay Tanrıvermiş: Tiyatroya Yeni Metin Yeni Tiyatro’nun atölyeleriyle başladım. Aslında kültür alanında çeşitli yazılar yazıyorum uzun zamandır. Yüksek lisans ve doktora tezlerimi “televizyon çalışmaları” üzerine tamamladım. Kısacası oyun yazarlığı ve oyun analiz yazıları dışında tiyatroda aktif bir çalışmam yok. Ancak ana akım ve alternatif medyada yazmadığım yer azdır. Sahnelenmesini istediğim bitmiş birkaç oyunum var ve tabii yeni oyunlar yazmak istiyorum. Daha güzelini, daha derinini, daha yenilik içereni yani kendimi geçmeyi hedefliyorum. Hedefim hem çok kolay hem çok zor.

Peki Şenay Hanım Ev Yapımı Eylem oyununu ne zaman yazmaya başladınız?

Şenay Tanrıvermiş: Tam olarak bilmiyorum çünkü defalarca değiştirdim ve ara ara yeniden yazdım ama 5-6 yılı var kesin.

Bu oyunu yazmaya sizi iten neydi?

Bu oyunu yazmama neden olan tek bir olay ya da konu yok. Genel olarak kadının kamusal alanda var olamayıp ev merkezli kendini ifade etmesi gerçeği konulardan biridir. Diğeri de vicdanlarımızı kemirip duran Cumartesi Anneleri’ni görmemezlikten gelişimizdir. Her iki konuda beni çok üzüyor ve düşündürüyor. Bu kadar duyarsızlaşıp bencilleşen ama yine de vicdanı tamamen ölmeyenleri bir tür kendinden ve dünyadan özür dile/t/me ihtiyacından doğdu.

Oyun yazıldığından bu yana Cumartesi Anneleri için ne değişti sizce?

Ebru Üstünbaş: 1995 yılında kayıp çocuklarının bulunması amacıyla annelerin bir cumartesi günü Galatasaray Lisesi önünde başlayan buluşması rutin olarak 700 kez toplanmış ve toplanmaya devam ediyor. “Kayıp çocuklar” ifadesi sıradan bir sözmüş gibi algılanıyor hala kimilerince… Ateş düştüğü yeri yakar denir ya, hayır, düşmeden yakmalı.  Ama aslında empati kuranlar o kadar az ki maalesef… Bu oyun yani Ev Yapımı Eylem farkındalık yaratma adına yazılmış.  Ancak günümüzde sindirilmiş, gölgesinden bile korkar hale getirilmiş bir toplumla karşı karşıyayız. Böyle olunca Cumartesi Anneleri ideolojik olmakla suçlanıp eylemleri polis gücüyle yok edilmeye çalışılırken kimsenin sesi çıkamamakta. Annelerin acıları her geçen gün katlanmakta. Onlar da biliyor çocuklarını geri getiremeyeceklerini. Acılarını dindirmenin tek yolu çocuklarının başına geleni öğrenmek ve çocuklarının mezarlarına kavuşmak. Bunu onlara çok gören bir devlet anlayışı ve toplum düşünülemez.

Makbule Meyzinoğlu: Cumartesi Anneleri için bir şey değişmedi her şey aynı… Ama  Ev Yapımı Eylem oyunumuzu izleyen seyircimizden gelen geri dönüşlere istinaden söyleyebilirim ki amaçlanan katarsisi onlara yaşatıyoruz, rahatsızlık veriyoruz, gülmek ile acımak arasındaki ipte yürütüyoruz sonra da dengelerini kaybedip ipten düşmelerine sebep oluyoruz. Böylece iç arınmaya yardımcı olduğumuzu düşünüyorum. Yogasız, ooommmsuz gerçek bir iç arınma!

Hülya Karakaş: Çocuklarının kemiklerini arayan annelerin, kardeşlerin, ablaların bitmeyen sokak mücadelesine bakacak olursak hiçbir şey değişmedi. Hangi kadın bu sessiz çırpınışa kayıtsız kalabilir ki! Kalmamalı. “Annelik” bir müessese değil bir vicdan muhasebesi olmalı.

Şenay Tanrıvermiş:  Değerlendiremem çünkü değerlendirecek hiçbir şey yok! Söyleyeceklerim sadece laf kalabalığı olur. Herkes her şeyi görüyor, biliyor ve seyrediyor. Çok ayıp, çok utanıyorum ve üzülüyorum.

Sizce dünyayı ve Türkiye’yi kadınlar yönetseydi Cumartesi Anneleri’nin kaderi aynı mı olurdu?

Makbule Meyzinoğlu: Bu sorunuza şöyle cevap vermiş olayım: Hiçbir acı günün babaları yok, mesela Cumartesi Anneleri var “cumartesi babaları” yok, şehit anneleri var, şehit babaları yok. Kim bilir belki de o zaman babaların da acıları gündeme gelebilirdi…

Ebru Üstünbaş: Kadın duyarlılığı farklı elbette, her şeyden önce doğurgan olan kendisi. Kadın duygusal, erkek mantıksal diye biliriz ya, yönetici iş kadınlarının dünyada da ülkemizde de başarıları, sayıları az olmakla birlikte ortada. Siyasette neden olmasın. Mesele yönetim kadrolarına gelmekte. Bu erkek egemen bir toplumda zor görünüyor, kadınların önünü göstermelik açıyorlar. Bilimde, sanatta, iş dünyasında var olan kadınlar siyasette de var olmalı, öne çıkmalı ki dünyada barışın kapısı açılabilsin. İnsan soyunun devamlılığı kendisine bağlı olan kadın, soyunun katledilmesine seyirci kalabilir mi?

Hülya Karakaş: Ebru’nun da dediği gibi Cumartesi Anneleri 1995 yılından beri Galatasaray Meydanında oturmaya başladı. Şimdi artık orada da oturamıyorlar. Sokak aralarında canhıraş bağırıyorlar. İlk kadın Başbakanımız Tansu Çiller 1993 yılında seçildi ve başbakan oldu. Demek ki kadın olmak pek işe yaramıyor. Galiba vicdan bazen kadına da uğramıyormuş!

Peki oyundan konuşmaya devam edersek, oyun içinde birbirinden farklı beş karakter var. Ev kadını üç kadın için karakterler çok belliyken diğer iki oyuncu farklı bir düzlemde ele alınmış. Bu iki karakter ölü mü yoksa kadınların vicdanı mı? Biraz anlatır mısınız karakterlerinizin oluşum sürecini ve sahne temsiliyetini?

Şenay Tanrıvermiş: Aslında bu iki karakter yönetmenimiz Hülya Karakaş’ın katkısıdır. Bu iki karakter hem kayıp evlatları hem de susturulmuş toplumsal vicdanı temsil ediyor. O kayıplar hepimizin içinde, evinde, aklında, kalbinde ve utancındalar, yani her yerdeler ve yoklar.

Oyundaki karakterleri sormuşken, oyunda emeği geçen diğer arkadaşlarla (Mask-Kara Tiyatrosu, yönetmen, oyuncular vb.) nasıl bir ilişki içindesiniz? Kısaca oyun sahneye taşınırken siz de etkin miydiniz?

Şenay Tanrıvermiş: Oyun sahneye taşınırken benim hiçbir katkım olmadı. Tüm seçimler ve çalışmalar Hülya Karakaş’ın muhteşem emeğinin ve azminin sonucudur. Oyuncularımızın da oyunu sahiplenmeleri, her açıdan yaratıcısı ve destekçileri olmaları unutulmaz, anlatılamaz. Ortak bir metni en iyi şekilde seyirciye taşımak üzere buluşan bu güzel ekip derin sevgi ve saygı içinde gerçekten. Oyunumuzu, birbirimizi ve seyircimizi çok seviyoruz. Abartı değil, gerçekten böyle!

Sizce Cumartesi Annelerinin çığlığı bir gün duyulacak mı yoksa bu vurdumduymazlık devam mı edecek?

Şenay Tanrıvermiş: Bence Cumartesi Anneleri’nin çığlığı çoktan duyuldu ve gayet iyi biliniyor. Asıl soru “vurdumduymazlık bitecek mi, bitmeyecek mi” sanırım. Bilmiyorum çünkü insanoğlu sandığımdan çok daha vurdumduymaz olduğunu her gün bir kez daha ispatlıyor. Bazen de feci umut kaplıyor içimi… Bilmiyorum çünkü herkes biliyorken durum bu!

Bu konuda sanat camiasının, sanatçıların, tiyatrocuların neler yapması gerekir?

Şenay Tanrıvermiş: Bu konuda sanat camiası elinden geleni zaman zaman yapmaya çalışmıştır ama görmek ve duymak isteyenler duyarlar. Elbette yapacak çok iş var ancak tüm yükü sanat camiasına yıkmak çok insafsızca geliyor. Sanatçı genellikle maddi-manevi harcayarak üretmeye çalışırken magazini sanat gibi sunanların da sorumlukları olmalı, her sıradan vatandaşın da sorumlulukları olmalı. Ortada bir dert varsa neden sadece sanatçı duymak ve duyurmak zorunda ve neden geri kalan herkes duyduğu halde duymamış gibi yaparken kimsenin payına düşen bir sorumluluk yok? Sanatçı değil insan olmak fazlasıyla kafi aslında!

Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Şenay Tanrıvermiş: Ve son olarak Değerli Sanatçı Gülçin Üstüntaş’a özellikle teşekkür etmek istiyorum çünkü bu oyun Aydın Üstüntaş yarışmasında jüri tarafından keşfedilmese hayata geçmeyecekti. Bu yarışmayı yaşatmak üzere çaba sarf eden birbirinden değerli tüm jüri üyelerine de tek tek teşekkür ederim. Tiyatro çığırtkanlık yapmadan üreten tarafsız ve yürekli insanlar sayesinde ilerliyor, çoğalıyor, gelişiyor ve kamuoyu genellikle asıl kahramanları tanımıyor ya da az biliyor. Herkesi oyunumuza bekliyoruz. Çok teşekkürler!

Hülya Karakaş: Anadolu’da, büyük şehirlerde, festivallerde oyunu sahnelemek için var gücümüzle çaba gösteriyoruz. 20 oyuna yaklaştık, bu tiyatro enflasyonunda büyük başarı bu sayı. Tek hedefimiz daha fazla seyirciye ulaşmak. Seyircimizin oyuna sahip çıkması, bizi yalnız bırakmaması tek dileğimiz. Mimesis Sahne Sanatları Portali’ne teşekkür ederiz.

Asıl biz teşekkür ederiz. Emeğinize sağlık…

 

Paylaş.

Yanıtla