Dramatik Metinleri Mitolojiyle Okumak – Tülay Yıldız Akgül
Gonca Katman*
Bir oyunu analiz ederken yazarın söylemek istediklerini ortaya çıkarmaya çalışır, yazara ve yapıta, içeriğindeki olguları da ele alarak, sosyolojik, psikolojik, politik vb. düzlemlerde ulaşmaya çalışırız. Ancak bir sanat eserinde söz söyleyen ya da düşünceler ortaya koyan sadece yazar mıdır? Tarihsel öz ya da toplumsal yansımalardan da bahsetmiyorum. Dikkatli bakıldığında çoğu sanat eseri özünü, çatışmasını, temel meselesini bit ‘mitos’tan alır. Hele ki bir yapıt, özellikle de dramatik bir eser konusunu, öyküsünü de mitolojiden alıyorsa ortaya anlaşılması ve incelemesi derinlemesine bakış gerektiren bir giz çıkar. Tavsiyesinde bulunduğum bu kitap, dramatik metinlerdeki bu gize yöneliyor ve okuyucularını, yazarın anlattığından çok daha fazlasını sunan mitolojik gizi çözümlemeye davet ediyor.
Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Tiyatro Tarihi ve Teorisi mezunu, Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Oyunculuk Anasanat Dalı Öğretim Görevlisi Doktor Tülay Yıldız Akgül hocamın yeni ve başarılı çalışması olan Dramatik Metinleri Mitolojiyle Okumak adlı kitabının, tiyatro kuramı literatüründeki önemli bir açığı kapattığı kanısındayım. Uzun yıllardır hem kuramcı hem de uygulamacı olarak kazandığı deneyimlerini meslektaşları, tüm tiyatro öğrencileri ve tiyatro meraklıları ile paylaşan değerli hocamın kitabı üzerine birkaç satır yazabilmenin mutluluğunu taşıyorum.
Akademisyen kimliği ile araştırma ve çalışmalarını halen sürdürmekte olan Akgül, Eylül 2018’de yayımlanan kitabında, dramatik sanatların çalışma alanında mitlerin izini sürüyor ve antikten günümüz post-dramatik sanatına kadar mitolojinin kullanım amaç ve biçimlerini analiz ederek mitos ve logosun kesişme noktasında dramatiğin nasıl ortaya çıkarıldığını ve çıkarılması gerektiğini anlatıyor.
Dramatik Metinleri Mitolojiyle Okumak, teatral metinlerdeki mitolojinin analizini yapma konusunda bir yol gösterici olarak kullanılabileceği gibi, yazarlar için mitolojiyi anlamanın, yorumlamanın ve yazma işinde kullanmanın bir anahtarı olarak da okunabilir. Üstelik sadece yazarlar için değil, kitabın, rejisörler için de dramatik metinler içinde yeni bir çalışma alanı yarattığını da burada belirtmeliyim.
Şimdiye kadar dramatik metinlerde mitlerin kullanımını incelemiş, akıl yürütmüş ve çözümlemeye çalışmış olabiliriz. Bunun için yararlanabileceğimiz sayısız kaynak da mevcut. Ancak Tülay Yıldız Akgül’ün kitabı, mitosların günümüz sanatında kullanımına dair bir değerlendirme ölçeği sunuyor ve tüm dramatik metinlerde mitolojinin analizi için örnek bir harita oluşturuyor.
Şimdi, okurken oldukça keyif aldığım, hocamın samimi, bir o kadar açık, anlaşılır ve tartışmacı üslubuyla yeniden çok şey öğrendiğim, bilgilerimi tazeleyip yeni bir bakış açısıyla yaratıcı fikirler üretebildiğim kitabın içeriği hakkında bilgi vermek ve konu ile ilgili naçizane düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Sanat her ne kadar kendi içinde uyumlu bir bütünü gerektirse de aslında tamamen bir uyumsuzluktan doğar. Sanatçı yaşadığı dünya -ya da toplum- ile bağ kurmak, -küçük ya da büyük- uyumsuzluğunu gidermek ister. Sanatçının söylencelere ihtiyaç duyması da bu nedendendir. Değerli hocamın da belirttiği üzere söylence ya da efsanelerle, usdışı olan yaratıcı bir bakış açısıyla ussal hale dönüştürülmeye çalışılır. Bu, ancak mitsel olana yöneltilecek sorular ve bu sorulara verilecek çeşitli yanıtlarla mümkün olur. Bu noktada Dramatik Metinleri Mitolojiyle Okumak’ta uygulanan okuma yöntemi diğer okuma yöntemlerinden farklılaşıyor. Mitolojiyle analiz ve okuma, diğer tüm eleştiri ve analiz yöntemlerinden çok daha kapsamlı ve özel bir yerde duruyor. Hem mitin özünü, hem dramatik olanın özünü, hem sanatçının bakışını, hem de toplumsal ve sosyolojik konumu bir arada yorumlamak ve birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Akgül, dramatik metinlerin mitolojik okumasını yapmadan önce tiyatronun Dionysos’çu etkisinin ideolojik bir temelle nasıl yer değiştirdiğini Antik Yunan’ın üç büyük yazarının tragedyalarından örneklerle açıklıyor.
Antikten günümüze mitler toplumsal yaşamı deşifre etmiş ve onu biçimlendirmiştir. Aslında mitler yaşamsal değişim ve dönüşümün ortaya çıkardığı çelişkili ilişkilerin farklı zamanlara yansımalarıdır. Bu anlamda, içerdikleri taklit ve büyü nedeniyle dram sanatıyla hem benzer hem de onunla ilişkilidir. Dramatik metinlerde kullanılan mitlerin seyirci açısından önemi ise mitin özünden daha farklıdır. Bu farkı ortaya çıkaran nokta ise kültür taşıyıcılığıdır. Varoluşu anlamlandırmaya çalışan engin bir birikimden ve bu birikimin aktarımından söz ediyoruz. Peki, sanatçı bu engin birikimi nasıl kullanmalıdır? Euripides’ten önce olduğu gibi toplum düzenini sürdürmeye yönelik mi, sadece Dionysos’çu esrik yönüyle mi, ya da ideoloji savunusu olarak mı? Aslında yazar ya da sanatçı hangi yolu seçerse seçsin yeni bir yaratımın söz konusu olması gerekiyor.
Mitlerin insanlığın kültür birikimi, davranışsal ve düşünsel geçmişini içermesi bakımından önemini her hâlükârda kabul ediyoruz. Bunun yanında mitos, sınırsız bir yaratıcılığı kapsar; insanı düşsel bir atmosferde felsefi bir düşünme sürecine sokar. Bu bakış açısıyla mitos ve logosun birlikteliği alımlayıcısına, dünden kalma kırıntı bilgilerden çok elindeki veriler ışığında yarına ait hikâyeler ve bu hikâyelerin çeşitli sonuçlarını gösterir. Günümüzde mit ve tiyatroyu bir araya getiren temel olgu da budur.
Burada sormak istiyorum, neden dramatik metinleri mitle okumak? Neden heykel, resim ya da müzikteki mitsel simgeleri değil? Akgül kitabında, mitos ve logosun birlikteliğindeki değişimin sürekliliğine dikkat çekiyor ve dramatik sanatlar ile mitosun diğer sanatlardan farklılaşan ilişkisini açıklıyor: kitleleri etkileme ve birlikte üretim… Buna ulaşabilmek için, Tülay Yıldız Akgül dramatiğin, öykünün ve mitin kesiştiği noktanın ancak mitolojik bir okumayla kavranabileceğini savunuyor. Akgül, mit, metinde bilinçli mi bilinçsiz mi, hangi amaçla hangi açıyla kullanılmış, örtük mü yoksa açık mı, dramatik yönü kuvvetlendirerek özü zenginleştirmiş mi farkındalık yaratıyor ve insanın kökenine yönelik bir sorgulama içeriyor mu yahut hangi estetik ve politik bağlamda ele alınıyor gibi soruların yanıtlarını aramaya davet ediyor.
Tülay Yıldız Akgül kitabın ikinci bölümünde Ilan Hatsor’un Maskeliler adlı oyununa mitolojik bir yaklaşımla eğiliyor, oyunda mitin dramatik olanı destekleme ve zenginleştirme işlevinin yitirildiğine dikkati çekiyor ve değerini, seçilen bir ideolojiden taraf olarak nasıl yitirdiğini örnekliyor. Burada Platon ve Aristo’ya dayanan bir tartışma ortaya çıkıyor; sanatçının seyirciyi zenginleştirme ya da yönlendirme arzusu…
Üçüncü bölüm, yaşamın ve de dramın temel ikilemlerinden birine vurgu yaparak akıl ve duygu çatışması üzerinden çağdaş ve çağdaş olmayan; intikamcı, ilkel ve görmezden gelen, modern insanı tartışmaya açıyor. Dramatik metinleri dramatik yapan ve mitosta da bulunan başlıca özellik ilişki ve çelişkilerin varlığıdır. İlişki ve çelişkiler zaman ve ortamlarla, farklı düzlemlerde ya da güncel yaklaşımlarla irdelenebilir. Akgül ise mitolojik okumayla, mitolojinin günümüzde hala etkisini sürdürdüğünü Gorgon’un Armağanı adlı oyunundaki çelişkileri ortaya çıkararak kanıtlıyor.
Sonraki bölüm ise Faust üzerine… Faust’u mitolojik metinler açısından değerli kılan yeni savaşımlara uygun yeni mitler arama çabasının bir sonucu olmasıdır. Faust bu anlamda hem kendi toplumunu hem de insanlık tarihini bir arada, dramatik bir yapıda, üstelik mitsel kaynaklara dayanarak sorgulayıcı bir yaklaşımla anlatan bir metindir. Bu kıymetli eser, geleneksel mit yerine tarihsel mitlerin başlangıcı; tarihin ve toplumun mitler yaratabildiğinin kanıtıdır.
Kitabın devamında Akgül mitlerin tragedyalarda işlendiği yazgıcı temele karşı nasıl devrimci bir öz taşıdığını Brecht’in Epik-Diyalektik kuramıyla açıklıyor. Bu bölüm Brecht’in kuramı üzerinden, mitosun logosla birleşiminden sonra nasıl kolektif bir bilince hitap ettiğini ve mitosların düşünce üretimi odaklı bir kavrama biçimi olduğuna dikkat çekiyor. Brecht, dramatik metinlerinde burjuva tiyatrosunun mitlerini yıkmak ister. Kaderciliği ve yazgıcı bakışı akılcılıkla değiştirmeye çalışır. Yani seyirciyi yönlendirmek değil zenginleştirmek ister…
Kitabı bitirirken bizim dramatik metinlerimiz bu tartışmaların içinde nerede duruyor diye düşünmeye başlıyorum. Sanat ve mit, toplumsal hafızanın, belleğin tazelenmesi ise kendi dramatik metinlerimizde bunu nerede görüyoruz? Örnek gösterici, meşrulaştırıcı ve koruyucu mitlerimiz bu anlamda sanatımızda nerede konumlanıyor? Hala yaşamı tanımlama ve adlandırma çabasıyla mı yahut zengin anlamlara ulaşma ve bir düşünme pratiği sağlama çabasıyla mı varlığını sürdürüyor?
Türk ya da genel olarak doğu mitlerinin dramatik olanla ilişkisi farklı bir tartışma konusu olmakla birlikte burada bize ait toplumsal belleğin yenilenmesi konusunda kendi mitolojimizin tiyatro ile başlayarak bu işe koşulması gerektiğini vurgulamanın yeridir. Ayrıca, toplumca mitlerin büyüsel atmosferini sevdiğimizi hatırlatmak isterim. Ancak mitlerin geleceğe ait teorileri içeren, yeni düşünceler doğuran yapısını da kullanma alışkanlığı edinmemiz, zengin mitolojimizi hayatı anlamlandırma yolunda bir düşünme pratiği yerine koyabilmemiz şüphesiz ki hem dramatik sanatla ilişkimize hem de post-modern yaşamın gereklerine uyum sağlama konusunda yardımcı olacaktır.
Platoncu düşünme biçimimizi Aristocu dram kurallarıyla yoğurduğumuz dramatik eserlerimize belki de biraz bu çelişkiyi aydınlatmamız, tanrısal etkiden kurtulup zengin mitosumuzu logosla birleştirip bir tercih yapmamız gerekiyor; toplumsal düzenin devamlılığı için mi yapacağız sanatı yoksa toplumsal düzeni deşifre etmek için mi? Sanatçı nasıl üretmeli eserini; taklidin taklidini kullanarak tanrısal olana ulaşmak üzere üstün bir bakışla mı yoksa var olanı tartışmaya açarak -kendince- olması gerekeni ortaya çıkarmak üzere toplumcu bir bakışla mı?
Küçük bir hatırlatma: “Günümüzün ‘büyüden arındırılmış’ insanına kabullenmesi zor gelse de insan, hala mitolojik ve mitojeniktir.” Yani hala mitler yaratabiliyoruz. Mitoloji sanat yolu ile doğaüstü niteliğinden arındırılmış olsa da sosyolojik ve ideolojik bir yapıyı öz öyküsel bir biçimde ortaya koyması bakımından hala önemini korumaktadır. Mitojenik -mitoloji üretebilen- insan için belki de bu noktada en önemli uyarı Euripides’in de kendi döneminde gözlemlediği gibi kişisel çıkarlar ile mitsel düşüncenin yozlaştırılmaması gerektiğidir. “Mitler birleştirici bir unsuz olduğu kadar ayrıştırıcı bir unsur olarak da kullanılır.” diyor Akgül kitabında. Fakat artık gerçek, türlü düşüncelerden biri, birkaçı ya da her biri olabilir. Mit, post-modernizmin anlam yitimi durumunda bile sanatçıya bitmez bir yol sunar. Daha önce bahsettiğimiz kitleleri etkileme ve birlikte üretme çabası da ancak böyle bir çalışmanın sonucunda başarıya ulaşabilir.
Dolayısıyla biz de gerçekle ve hakikatle kurduğumuz doğrudan ilişkiye ara verip geçmişimize alegoriyle, simgelerle, daha fantastik ve sihirli bir noktadan bakmayı öğrenebilirsek daha çok soru ve daha çok anlam üretebiliriz. Sonuç olarak sanat bugünü anlaşılır kılmak için çalışmalıdır, geçmişin gerçekliğini sürdürmek için değil.
Soren Kierkegaard’ın dediği gibi “Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır.”
Kendisinden dört sene boyunca çok şey öğrendiğim, en önemlisi de tiyatronun ‘asıl meselesi’ni bana özümsettiği için kendisine borçlu olduğum Tülay Yıldız Akgül hocamı bir kez daha tebrik ediyorum. Tüm tiyatro severlere keyifli okumalar…
Künye – Tülay Yıldız Akgül, Dramatik Metinleri Mitolojiyle Okumak, Ekin Yayınları, Bursa, 2018
* İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi