Serkan Fırtına
Her yıl, Kütüphaneciler Derneği ve kütüphaneler ile ilgili diğer kuruluşlar yılın en çok okunan kitaplarını açıklıyorlar.
Son istatistiklerde -sizlerinde şaşırmayacağı gibi- Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sı birinci oldu. Üst üste birkaç yıldır birinciliği kimseye kaptırmıyor. Hem de açık ara farkla… Aynı kitabın “çok satanlar” listelerinde de uzun zaman liste başı olduğunu ve dönem dönem olmaya devam ettiğini biliyoruz.
Bu durum, güzel ülkemin popüler kültür yaratımındaki zihniyet yapısını gösteren muazzam bir örnek. Sosyal medyada kahveli fotoğrafların olmazsa olmazlarından biri haline dönüşen “Kürk Mantolu Madonna” artık sadece bir “kitap” değil; okuma eyleminin yaratacağı geri dönüşlerin en önemli göstergelerinden biri haline gelmiş popüler bir ikon.
Televizyon magazin programlarından birinde yaşananları hatırlarsınız: İki kadın sunucu, kitaptaki Madonna isminden yola çıkarak, şarkıcı Madonna’nın hikâyesinin anlatıldığını düşündüklerini söylemişler ve filme uyarlanacak olan kitap hakkında çeşitli yorumlarda bulunmuşlardı. Ülkemizin kültürel durumunu gösteren önemli örneklerden birine şahit olmuştuk. Aslında televizyonda gördüklerimizi ülkenin geneline yaydığımızda eminim ki bu kitabı okumak isteyen büyük bir çoğunluk, şarkıcı Madonna ile karşılaşacağını zannediyor. Aslında yazarın “Kuyucaklı Yusuf” romanı, “Kürk Mantolu Madonna”dan aşağı kalır bir yapıt değil. Malumunuz adında “Madonna ve kürk” değil; “Kuyucak ve Yusuf” olduğu için yeterli ilgiyi göremiyor, doğulu kalıyor. Bu durumun batı kodlamalarının yarattığı bir aşağılık kompleksi olduğunu düşünüyorum.
Bu popülerleşmenin zirvesinde olan diğer yapıt ise Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ı. Yukarıda değindiğim istatistiklerde Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sı dışında birinci olan kitap, “Tutunamayanlar”. İkisinin yazınsal açıdan olmasa da popülerleşme anlamında ortaklığı var.
Oğuz Atay’ın yaşadığı dönemde, yazdığı romanlara ve oyununa ilgi gösterilmemesini ve yeterince anlaşılamadığını düşününce, şimdilerde kitaplarının baskı üzerine baskı yapmasını nereye koyacağız? Okur anlamda değişen anlayış ve beğenilerin, değişen toplumsal ve kültürel yapının edebiyat sosyolojisi açısından açıklaması yapılabilir ama burada söylemek istediğim daha farklı bir şey. Renkli ve “çok satan” yeni nesil edebiyat dergilerinin değişmeyen kapaklarından olan Oğuz Atay, anlaşılamadığı düşündüğü bir çağdan, çok fazla takip edildiği bu çağı görse ne düşünürdü acaba? Piyasa mekanizması Oğuz Atay’dan bir kahraman yarattı. Dizilerde onun kitaplarından özdeyişler kullanılması yazarın satış oranını arttıran önemli etkenlerden biri oldu. Sosyal medyada ise “Olric” paylaşımları sağanak olarak yağmaya devam ediyor. Yazarın kült eseri “Tutunamayanlar” da tıpkı Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sı ile benzer bir kaderi paylaşıyor. “Tutunamayanlar”ı büyük beklentilerle alıp, anlamayan daha doğrusu bu yapıtı anlayabilecek kültürel ve zihinsel donanıma sahip olamayanlar hayal kırıklığına uğruyorlar. Kitaptan güzel özdeyişleri paylaşan ama genelini okumaktan sıkılan çağımızın sabırsız insanları bu kitaplarla kahveli fotoğraf çekilip, kapitalizmin aradığı okur(!) olma görevini yerine getirmiş oluyor. Bu popüler kültür takipçileri yazarın, “Tutunamayanlar” eserine adından ve yarattığı imajdan dolayı ilgi gösterirken, “Bir Bilim Adamının Romanı” veya “Korkuyu Beklerken” adlı yapıtlarına ise aynı oranda ilgi göstermiyor. Bu durum söz konusu iki eserin yazınsal açıdan daha düşük olduğu anlamına gelmiyor. Sadece İmaj çağında yeterli popüler kültür kodlarına sahip değiller hepsi bu…
Bazıları, bu şekilde de olsa insanların bir edebiyat eseri ile buluşmasının önemli olduğunu düşünebilir. Kısmen haklı da olabilirler. O zaman bu kadar ucuzluğun yaşandığı bir kültürel iklimden, kültürel devrim falan beklememeyi de öğrenmeliler.
İçerikten ziyade yapının egemen olduğu yeniçağın alâmetifarikalarını anlamak için reklam dünyasına göz atmak, konuyu daha anlaşılır kılabilecek bir açı oluşturabilir.