Yaşam Kaya
Hollandalı yazar Maria Goos’un oyunu, “Doek!”, “Aşk Halleri” çevirisiyle ilk kez Türkçe sahnelenmeye başlandı! Yıllar önce Zuhal Olcay’ı tiyatro sahnelerinde izlemiş, usta oyuncuyu epeyce özlemiştik. Bu oyunda Burak Sergen ile sahnelere çıkan oyuncu, kendisini izlemek isteyen seyircisiyle nihayet buluştu. Oyunun sahneleniş biçiminden anlatımına kadar epeyce konuşulacak konusu var. Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği Selim Atakan’ın müziklerini yaptığı gösteri, yıllar önce birbirlerine aşık olan iki eski okul arkadaşının aynı oyunda yeniden bir araya gelmesini anlatıyor. Yönetmen Işıl Kasapoğlu, geçmişte yaptığı işlerle adını ülke tiyatrosuna kazımış bir isim. Yönettiği bu oyununda farklı ortamları tek bir sahnede birleştirip, birden fazla karaktere soktuğu oyuncularla göz dolduran bir işe imza atmış. Gerçi çokça eleştirilecek durumları içinde barındıran konu, aslında oyundaki geçişleri sadeleştirip olaylardaki akışkanlığı hızlandırmış. Konsept olarak aşkı temel çıkış algısı yapan olay zincirini biraz irdeleyelim.
Liz ve Richard konservatuarı beraber okuyan iki eski aşıktır. Evlenip Fransa’nın güneyine yerleşen Liz, yıllar sonra Richard’ın koyacağı oyundan aldığı teklifi kabul eder ve eski sevgilisiyle beraber çalışmaya başlar. Richard, huysuz bir oyuncu olduğu için, elindeki birçok ismi yanından kaçırmış, adeta sahnelerde yalnız kalarak çaresiz duruma düşmüştür. Kendisini dev aynasında görüp disiplinsiz biçimde hareket ettiğinden istediği kariyeri yıllarca yakalayamamış olan Richard bir yanda; kocasıyla mutlu bir evlilik yapan, ama kalbinde unutamadığı eski sevgilisini özleyen Liz diğer yanda. İki insanın buluşmasından çıkacak olan inişli çıkışlı duygusal ortam aslında kendi hayatlarının sahnelerdeki asıl gerçek olduğunu yüzümüze vuruyor. Beraber oynadıkları mezuniyet oyununun yeniden sahneye konuluşu ile eski defterlerin birer birer açılacak olması, konudaki aşk girdabını daha da çok derinleştirir.
Işıl Kasapoğlu sade tuttuğu sahne tasarımında oyunculara geniş alanlara bırakarak, olayın içinde cereyan eden aşk olgusunu ince ince ameliyat masasına yatırıyor. İki iyi oyuncu ile çalışmak bir yönetmen için zordur. Zorluk derecesi yüksek olmayan ‘Aşk Halleri’ oyunu zaten böylesi isimlerin elinde anlam kazanırdı. Gerçi sadeliğin içinden çıkan naif bir konu var karşımızda, fakat her ne olursa olsun oyunun basit algısı olayların nereye evrileceğini bizlere hissettiriyor. Yönetmen bilerek ve isteyerek duygusal anlara müzikle beraber dikkatli biçimde dokunup, konunun duygusal algısını hep ön planda tutmuş. Zaman-Mekan kavramı ışık tasarımda Cem Yılmazer’i şahane bir çalışma yapmaya itmiş. Özellikle ışığın değişen renginin duyguların değişen yoğunluğuna göre ayarlanması, sezonun başında muhteşem bir tasarımı gözler önüne serdi.
Yönetmenin teknik ekiple kurduğu bağı epeyce güçlü gördüğümü belirteyim. Gelelim oyunculara… Zuhal Olcay’ın Liz karakterinde kocasıyla yaşadığı problemli hayatı önce gizliyor gözükmesi, akabinde eski sevgiliye karşı içinde barındırdığı özlemi bakışlarıyla belirtmesi çok doğru psikolojik tespitleri içinde barındırıyor. Özellikle Richard ile Liz’in bir sarılma sahnesi var ki, izleyenlerin hepsini ters köşeye yatıran o an, duygusallığın da zirveye çıktığı an olarak belleklerimize kazındı. Burak Sergen’in tiyatro sahnelerindeki performansını eleştirmen olup da bilmeyen yoktur. Daha önce kritiğini yazdığım ‘Çingene Boksör’ oyunundaki Rubi performansı inanılmaz etkileyici idi. Sergen, elinden geldiğince sahnelerde kalıp, yeni projelerle insanları derinden etkiliyor. Zuhal Olcay ve Burak Sergen başarılı birliktelik yakalayıp, ‘Aşk Halleri’ni bambaşka boyutlara taşıyor. Zuhal Olcay’ın çarpıcı Liz yorumuna hayran kalmamak elde değil, bunu özellikle belirteyim.
Maria Goos’un “Aşk Halleri” iki eski meslektaş, arkadaş ve sevgili olan Richard ve Liz üzerinden yürüyüp, insanın kendi geçmişinde yarım bıraktığı tüm duygusal anları sorgulamasına sebep oluyor. Sezonun henüz başında izlediğim beş oyun içinden ‘Aşk Halleri’ni duygusal anlamda bizleri etkileyen duruşuyla zirveye koyabilirim. Zuhal Olcay’ın naif oyunculuğu, Burak Sergen’in karakterine uygun davranış biçimleri kaliteyi bir üst çıtaya taşıyor.