Bülent Sezgin
Bugün 22-25 Mart tarihlerinde Sırbistan’ın başkenti Belgrad şehrinde gerçekleşen uluslararası tiyatro konferansına dair izlenimleri yazmak istiyorum. İzlenimleri yazarken, konferansta tanıştığımız Türkiyeli dostlarımızın da katkısıyla “çoklu izlenimler” şeklinde bir haber-izlenim yazısı hazırladım. Klasik akademik kalıpların dışına çıkarak, bilginin kamuoyuyla paylaşılması için habercilik yapan Özlem Canyürek, Hazal Sipahi, Fatih Pazvantoğlu ve Dr.Cansu Atılgan’a çok teşekkür ediyorum.
“Theatre between politics and policies” konferansı, güncel olarak tiyatronun içerik, estetik ve teorik açıdan “politikleşmesine” dair farklı bakış açılarını gündeme getirmesi açısından önemli bir etkinlikti. 2018 yılında tiyatrocu akademisyenlerin, oyuncu, yönetmen ve sanatçıların gündeminde neler olduğunu bile görmek, karanlık zamanları yaşadığımız şu günlerde bizler için oldukça yararlı oldu.
Yugoslavya tarihinin en köklü sanat kurumlarından birisi olan (bu yıl 60.yılını kutlayan) Belgrad Dramatik Sanatları Okulu tarafından düzenlenen akademik konferansta 190 tane farklı bildiri sunuldu. Akademisyen, öğrenci ve sanatçılar tarafından sunulan bildiriler kategorik başlıklar altında sunuldu. Tiyatro ve eğitim, teatral formlar ve kamu politikaları, göç ve tiyatro, sanatsal direniş, sosyal aktivizm, sansür, Yugoslavya iç savaşı, LGBTİ gibi konularda İngilizce ve Sırpça sunumlar yapıldı. Tüm konferansın bildiri özetleri ortak bir kitap olarak basılmıştı.
Öncelikle kendi sunum yaptığım “Tiyatro ve Eğitim” başlığında neler tartışıldığını aktarmak isterim. Beykent Üniversitesi Oyunculuk Bölüm Başkanı Dr. Tuğçe Mina Aktulay Çakır ile birlikte “tiyatro ve drama yoluyla açık fikirlilik inşası” adlı sunumumuzda, 2013 ve 2018 yılları arasında beş farklı üniversitede yaptığımız çalışmaların felsefesini teorik ve uygulamalı olarak analiz etmeye çalıştık. Sunumda farklı politik toplumsal sınıflardan gelen üniversite öğrencileriyle yapılan drama ve tiyatro çalışmalarındaki alternatif öğrenme ve oyun temelli öğrenme paradigmalarını kuramsal olarak özetledik ve ardından da uygulamalardan çıkardığımız ortak sonuçları aktardık. Eğitimde tiyatronun ve dramanın, değiştirici ve dönüştürücü etkisine dair Brecht, Boal, Heathcote ve Bolton’dan referanslar vererek, kendi özgün çalışmamızın dinamiklerini ve yaşadığımız sorunları aktardık.
Makedonyalı tiyatro eğitimcisi Milosh B. Andonovski Üsküp şehrinde liselerde tiyatro eğitimin katılımcılar üzerindeki etkisine dair yapılan araştırmanın sonuçlarını bizlerle paylaştı. Balkan ülkelerinde özelikle lise düzeyinde okul sistemi içinde tiyatro eğitiminin yaşadığı sorunları gündeme getirdi. Örneğin yeterli tiyatro eğitimi olmayan edebiyat öğretmenlerinin tiyatro derslerinden sorumlu olması meselesi, Türkiye’de de olduğu gibi tüm Balkan ülkelerindeki ortak bir sorun. Yunanistan’dan gelen kadın eğitimci ve organizasyon yöneticisi Georgina Kakoudaki ise, Epidaurus antik tiyatrosunda ve Atina’da gerçekleşen yaz tiyatro okulunun eğitim programı felsefesini anlattı. 15 gün süren festival oyunculuk eğitimi alan üniversite öğrencilerine antik tiyatro hakkında oldukça kapsamlı çalıştaylara katılma fırsatı veriyor. Antik tiyatronun doğduğu topraklarda yapılan bu eğitim odaklı festivale dair bilgileri http://www.greekfestival.gr web sayfasından öğrenebilirsiniz.
Hildesheim Üniversitesi, Kültür Politikası Departmanı’ndan Özlem Canyürek konferansta “Tiyatro ve Göç” başlığındaki tartışmalara dair şu bilgileri bizlerle paylaştı:
“Belgrad’taki konferansın ikinci günü gerçekleşen “tiyatro ve göç” konusunun tartışıldığı panelde konuşmacılar, 21. yüzyıla damgasını vuran göç olgusuna karşı tiyatro alanındaki yaklaşımlar üzerine farklı ülkelerden örnekler paylaştılar. Bologna Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Melissa Moralli, kültürlerarası diyaloğu destekleyen “Geçişler Atlası – Kültürlerarası Avrupa için Yeni Coğrafyalar” projesi dâhilinde, göçmen ve mültecilerin Avrupa’ya sosyal entegrasyon sağlanmasında tiyatro alanındaki yenilikleri anlattı. Proje, çağdaş göçün ortaya çıkardığı potansiyelleri inceliyor ve ortak kamusal alanlarda farklı kültürel geçmişlere sahip insanların katılımıyla, vatandaşlar ve göçmenler arasında birlikte yaratma ve etkileşim stratejileri geliştirerek, Avrupalı vatandaşların ve yeni gelenlerin sanat yoluyla birlikte yaşamalarının yeni yollarını araştırıyor.
Londra Goldsmiths Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Alexander Brkić, 2008 yılında Singapur’da kurulan ve İslam tarihi ve Müslümanlığa ait meseleleri Müslüman izleyici ile buluşturan Keelat Tiyatro Topluluğu üzerine araştırma yapıyor. İslami tiyatro pratiklerini çağdaşlaştırmayı amaçlayan bu tiyatro grubunun Müslüman seyirci tarafından nasıl karşılandığını ve İslami konuları işleyen tiyatro oyunlarının limitlerini inceleyen Brkić, grubun İslam’la ilgili konuları araştırıp, onları sanat, din ve cinsiyet sınırlarını zorlayan şekillerde nasıl sunduğunu açıkladı. Camilerin yalnızca ibadet mekânı olmadığını düşünen Keelat, onların çok işlevli doğasına işaret etmek için oyunlarını genellikle camilerde sahneliyorlar.
Panelin son konuşmacısı, Hildesheim Üniversitesi’den Özlem Canyürek, Almanya’da son 15 yılda etkili olmaya başlayan göçmenlere dair kültür politikasındaki yeni trendlere değindi. Tiyatrolara hala güçlü finansal yardımın yapıldığı ve 2016 yılı verilerine göre her 5 kişiden birinin göçmen kökene sahip olduğu Federal Almanya’da, göçmenler gerek seyirci, gerekse oyuncu, yönetmen, oyun yazarı, vs. olarak tiyatro dünyasının parçası değiller. Alman tiyatrolarının çok-kültürlü hala gelebilmesi için son dönemde ortaya çıkan ve göçmenlerin Alman tiyatrosunda temsil hakkına sahip olmalarını teşvik eden federal devlet fonlarını inceleyen araştırmacı, bu fonların amaçları, uygulama metotları ve çok-kültürlülük kavramını yorumlayış biçimleri hakkında bilgi verdi. Alman tiyatrosunda çok-kültürlülük anlayışının yerleşebilmesi için kültürel farklılıkları kusur olarak değil, tiyatronun geleceği için bir kazanım olarak gören politikalara ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Belgrad Sanat Üniversitesi Kültürel Politikalar ve Yönetim bölümünden Hazal Sipahi ise, konferansın tiyatro ve sansür oturumunda, Türkiye’de Tiyatrodaki Sansür üzerine konuştu. Hazal Sipahi, sanatsal ifade özgürlüğüne müdahaleler: Türkiye’de sansürle baş etmek üzerine yazdığı tezinden yola çıkarak hazırladığı sunumda, 2006’daki Avrupa Birliği’ne uyum süreci çerçevesinde şehir tiyatroları yönetiminde yapılan değişiklikler ve günümüzde tiyatroların üzerindeki baskıyı anlattı. Hükümetin kültürel iktidar arayışının ve kültürel politikalarının tiyatrolara etkisinden bahseden sunum, ağırlıklı olarak tiyatroların son beş yıllık sürecine odaklanıyordu. Türkiyeli araştırmacı, Gezi isyanı ve OHAL sonrası tiyatroların ve kültür-sanat kurumlarının üzerindeki devlet baskısının ne şekilde sanatsal ifade özgürlüğüne keyfi müdahale eden ve edebilen sansür mekanizmalarına dönüştüğünü aktardı.
Eskişehir’den konferansa katılan tiyatro ve drama eğitmeni Fatih Pazvantoğlu ve Dr.Cansu Atılgan’ın aktardığına göre; Kamu Politikaları ve Tiyatro Formları oturumunda şunlar tartışıldı.
“24 Mart 2018 sabah oturumunda “Kamu Politikaları ve Tiyatro Formları” ana başlığıyla sunulan konuşmalardan ilkini Üsküp Üniversitesi/Makedonya’dan Ana Stojanoska gerçekleştirdi. Stojanoska, “Dikte Repertuar ya da Tiyatroda Politik Etki” adlı çalışmasının sunumunda Makedonya’da Kültür Bakanlığı tarafından finanse edilen kurumsal tiyatroların durumunu değerlendirdi ve 2012-2017 arası Makedonya tiyatrolarının repertuarlarını dikte ve politik etki açısından yorumladı. Modern tiyatro kuramını temel aldığı çalışmasını örneklerle destekleyerek tiyatro üzerindeki söz konusu politik etkiyi ve bu etkinin sonuçlarını aktardı.
Hırvatistan’da çeşitli kültür kuruluşlarının ve organizasyonlarının yapımcılığını ve danışmanlığını yapan, aynı zamanda akademik çalışmaları bulunan Mario Gigovic oturumun ikinci konuşmacısı olarak “Bağımsız Tiyatro Fonu ve Hırvatistan Kültür Bakanlığı’nın Stratejik Planı (2015-2017) arasındaki İlişkiler” başlıklı çalışmasının sunumunu yaptı. Söz konusu sunumda bağımsız tiyatroların yapısı ve önemine değinen Gigovic fon sağlama konusunun zorluğu ve gerekliliği üzerine konuştuktan sonra bu konuyu Kültür Bakanlığı Stratejik Planı’nda yer alan istatistik ve bilgilerle karşılaştırarak sundu. Bakanlık ve bağımsız tiyatro aktörleriyle yapılan görüşmelere yer verdiği ve özel olarak bağımsız tiyatroların çoğunlukla yer aldığı Zagreb örneğine değindiği sunumunda bu gibi çalışmaların yapılacak stratejik planlamalar açısından da önem taşıdığını vurguladı.
Oturumun son konuşması “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması ve Devlet Politikaları: Türkiye’de Meddahlık Örneği” başlıklı çalışmalarıyla Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden öğretim üyesi Dr. Cansu Atılgan ve Anadolu Üniversitesi’nden, Tepebaşı Belediyesi Tiyatro ve Yaratıcı Drama Eğitmeni Fatih Pazvantoğlu tarafından gerçekleştirildi. İki kısımdan oluşan sunumda öncelikle Atılgan, kültürel miras ve özelde somut olmayan kültürel miras konusundaki uluslararası düzenlemelerden bahsederek, Türkiye’nin bu kapsamdaki politikalarını Meddahlık örneği üzerinden değerlendirdi. 2003 Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi çerçevesinde taraf ülkelerin izlemesi gereken politikalardan bahseden Atılgan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Meddahlık konusunda gerçekleştirdiği araştırma, tanılama ve envanter çalışmaları hakkında bilgi verdi. Geleneksel Türk Tiyatrosu kapsamında Meddah gösterilerine üniversiteler, belediyeler ve sivil toplum örgütleri tarafından nasıl yer verildiğine, bu geleneği canlı tutmak ve gelecek kuşaklara aktarmak için ne gibi önlemler alındığına ve çalışmalar yapıldığına değindi. Kültür mirasının insanlığın ortak mirası ve hafızası olarak değerlendirilmesi gerekliliğine vurgu yapan Atılgan bu çerçevede devletlerin öncelikle iç politikalarında bu kültürel algıyı oluşturmasının önem taşıdığını belirtti. Bununla birlikte bu gibi uluslararası ve disiplinler arası konferansların somut olmayan kültürel mirası görünür kılma ve tanıtma açısından oldukça önemli olduğunu, bu çalışmaların artırılması gerektiğini vurgulayarak konuşmasını noktaladı. Sunumun ilk kısmında Atılgan Meddahlık geleneğini tanıtırken Pazvantoğlu Meddah olarak sahnede yer aldı ve Meddahlık unsurlarını uygulamalı olarak gösterdi. İkinci kısımda ise Pazvantoğlu Güngör Dilmen Kalyoncu’nun Midas’ın Kulakları adlı oyunundaki hikâyeyi Meddah olarak izleyenlere anlattı. Sunumda bahsedilen Meddahlık geleneğini görünür kılan bu performansla izleyenler geleneği yaşama fırsatı buldu. Akademisyenlerin, sanatçıların, araştırmacı ve öğrencilerin oldukça ilgisini çeken performans büyük alkış aldı.”
Güncel akademik ve sanatsal tartışmaları dinlediğimiz konferansta, Belgrad Üniversitesi Dramatik Sanatlar Okulu öğrencilerinin hazırlamış olduğu özgün bir tiyatro performansını da izleme şansına sahip olduk. Oyun toplumsal cinsiyet üzerine anlatı, koro ve dans öğelerinin harmanlanmasıyla oluşturulmuş, Sırpça dilinde sahnelenen özgün bir metindi. Devlet tiyatrosu sahnesindeki gösterim oldukça kalabalık bir seyirci grubu tarafından izlendi.
Başarılı bir şekilde organize edilen konferans seyirci katılımı açısından ise oldukça problemliydi. Açılış günü hariç, tematik oturum sunumlarındaki katılım oldukça düşük gerçekleşti. Tiyatro yapanların ve izleyenlerin tiyatronun düşünsel içeriğine dair yapılan konferansta olmaması, Türkiye’de yaşanan benzer bir durum aslında. Ayrıca bana kalırsa akademik konferansların biçimsel sıkıcılığının da bu durumun oluşmasında etkisi olabileceğini düşünüyorum. Akademilerin hayata dair daha anlaşılır şeyler söyleyebilmesi açısından, farklı sunum biçimlerine ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim. Bu durum aslında, akademi ve yaşam arasında nasıl bir bağlantı kurulması ile ilgili de temel bir mesele aslında.
27 Mart Dünya Tiyatro günümüz kutlu olsun!