3) Prezans, Pasaj, Punk

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Gizem Aksu

“İnsan var oluşu zaman ve mekana yayılırken, beden kendini çevreleyen her bir şey ve her şeyle; mikrokosmos ve makrokosmosla iç içe geçer. Bu noktada, ego ile an’da var olmayı karıştırmamak çok önemli…” diye belirtmişti Marc, bir sohbetimiz sırasında.[1] Bu cümlesinin kendisinin dans sanatı ile, ürettiği eserler ile kurduğu ilişkiyi iyi anlattığını düşünüyorum. Gözle görülemeyen prezansı ile sahnede, kulisten yayılan rezonansı ile müzikte, kostüm seçiminde, sahne tasarımında… Ürettiği eserleri heyecandan izleyemeyen bir koreograf ancak dansçının, içinde dans ettiği eserin her bölümünde izine rastlayabileceği kadar eserin içinde olan bir koreograf. Benim kendi gözlemim ise biraz daha ileri gidiyor: Hayatın içinde bir koreograf, eserlerinin içinden hayata açılan bir koreograf.

2015 yılında sahnelenecek bir eser için 2014 sonbaharında İstanbul’da yaptığı atölye esnasında tanıştım, Marc Vanrunxt ile. 1980’lerin başında kendi eserlerini üretmeye başlamış, Flander Dalga’nın ilk jenerasyonundan sayılması icap eden ancak dans tarihini yazanların gözüne, boyu biraz uzun gelmiş olacak ki girememiş bir koreograf. Şimdilerde Salva Sanchis ile birlikte kurdukları Kunst/werk[2] adlı dans topluluğunda, Belçika dans sermayesinden aldıkları destekler ile birçok üretim gerçekleştiriyorlar. Topluluk, birbirinden bağımsız çalışan iki koreografı olması itibariyle de dans çevrelerinde özel bir yeri işgal ediyor.

Bu yazı, Marc Vanrunxt’un prezansını; eserlerinde, dansçılarıyla kurduğu ilişkide, sahne/ışık/kostüm kompozisyonunda, izleyicisi ile kurduğu ilişkide arayacak. Afraid (2015), Atmosphere (2015), Real, So Real (2015) ve Discografie (2013) eserleri aracılığıyla koreografın his üretimi ve dolaşımına dair sanatçıya özgü dokunuşları analiz etmeye çalışacağım.[3] Bunu yaparken performans sahnesi, stüdyo ve sanatçının gündeliğine içeren bir akışta sanatçının prezansına farklı perspektiflerden bakışlar fırlatacağım. Spinoza, Deleuze, Sara Ahmed’den faydalanarak sanatçının eserlerindeki hissi hallerin üretimine, aktarımına ve dolaşımına bakarken koreograf dansçı ve izleyici ilişkiselliğine his/duygulanım/tesir farkındalığı ile bakmaya dair küçük bir deneme yapacağım.

Affect üzerine yaptığım literatür taramasında karşılaştığım his/duygu/duygulanım/duyum (affect/feeling/sensation/emotion) gibi kavramların ayrımı, hangi düşünür hangisini nasıl koyduğu konusunda boğulmaktan vazgeçip bu kavramların aracılığı ile anlatılmak isteneni anlamaya ve hissetmeye çalışmaya karar verdim. Dolayısıyla, metin boyunca affect olarak bırakacağım kavramı Malabou’nun Spinoza’ya referansla açıkladığı şekliyle alacağımı yazımın başında paylaşmak isterim. Malabou, Spinoza’nın, affect diye adlandırdığı dürtü, motivasyon, duygu ve duygulanımlardan oluşan topluğu insanlığın merkezi özelliği olarak gördüğünü aktarıyor. [4]

Deleuze’ün Spinoza okumasında affect, temsil edilemez her türlü düşünce formu olarak görüp affect’i özneyi ve bilinci aşan bir yere konumlandırırken[5], Malabou’nun Damasio okumasına göre, Damasio Spinoza’nın ontolojik düzeyde tartıştığı affect’in ontolojik boyutunu biyolojik olarak alarak nöral bir affect okumasını mümkün kılıyor.[6] Ben bu yazıda, Sara Ahmed’in duyguların Kültürel Politikası kitabında önerdiği fikirden “hislerin nesnelerde ya da öznelerde ikamet etmediği, dolaşım sonucu üretildiği” fikrinden yol almaya çalışacağım. Marc Vanrunxt’un eserlerinin hangi hisleri ürettiğinin değil de, nasıl ürettiğinin ve koreograf-sanatçı-izleyici arasında nasıl dolaşıma soktuğunun mümkün kılanların izini süreceğim. Bu konsepte, dans sanatı üzerinden bakarken affect’in mevcut, zaten orada olan olarak alınmaması, bunun nasıl üretildiği ve nasıl dolaştığı, aktarıldığı meselesine eğileceğim.

marc3

Fotoğraf:Raymond Mallentjer

His, yıldırım da olabilir mi?

Deneyimin yaşanmasını ve karşılaşmayı sağlayan performans anı ve mekanı, hislerin akmasını ve aktarılmasını mümkün kılıyor.  Atmosphere‘de konfetilerle bezenmiş zemin, Afraid‘de beyaz branda ile örtülebiliyor. Konfetilerin kayganlığı ve performansın tekinsizliği, brandanın beyazlığı ile Ann van den Broek’un kar kırılganlığı önerile sonsuz okumadan sadece biri olabilir. Atmosphere‘in episodik geçişlerindeki zamansallığa, ışık karar verirken, Real, So Real‘de eserin süresinde Morton Feldman’ın  Three Voices’i baz alınıyor. Koreografi alanın elementleri birbirine tercüme olurken bunun izleyen üzerinde bıraktığı tesirin ve bedenin tüylerinde, sıvılarında, karnında, sırtında neler hissettirdiklerinin çıkarım yapılacak birer data olmasından çok, paylaşımı, teması, iletişimi mümkün kıldığını düşünüyorum. Her izleyen beden kendi ihtiyacına ve ilgisine yönelik anbean alımlarken, her dans-eden beden kendi ihtiyacı ile eserin ihtiyacı arasında an’ı anbean kompoze ve icra ederken, koreograf beden hayal ettiği an ile gerçekleşen an arasındaki uçucu, uçarı deneyime nasıl eşlik ediyor?

Marc Vanruxt ile Türkiye’ye geldiği sırada yaptığım söyleşide[7] kendisi, koreograflığa dair bakışını doğduğu ve halen yaşadığı şehir olan Antwerp’in (Anvers) mimari bir özelliğine atıf yaparak açıklamıştı. Binaların üzerinde bulunan heykel görünümlü paratonerler, gökyüzünden enerjiyi alıp yeryüzüne aktarıyor. Marc, evrenle sanatsever arasında sanatçının böylesi bir işlevi olduğunu düşündüğünü paylaşmıştı. Dolayısıyla hava gezinen enerjiyi, titreşimi yere indiren ancak bunu yaparken de bir form/biçim/bedensellik sayesinde yapan, yere indirdikten sonra onun ne olduğu ile çok ilgilenmeyen ya da ondan sorumlu olmayan sanatçı.

Vanrunxt’un eserlerinin  sahne, kostüm ve ışık tasarımları Antwerp binalarının yıldırım emen yapılarına benziyor sanki. Sanatçının mikrokosmosu ve kendini bağlantıda hissettiği makrakosmosunun izleyiciye taşınabileceği bir strüktür. Afraid’de Annn van den Broek’un üzerindeki led tabeladan akan THE SNOW  IS OVER’ın performansın sonunda THE SHOW IS OVER’a dönüşümünün izleyende bıraktığı etki sahne ile ev, seyirci koltuğu ile kanepe, sanat ile gündelik hayat performansları arasındaki blur alana işaret ediyor. Show’a ve snow’a yüklenen anlamları birbirine çarpabiliyor.

Vanrunxt’un “anlamları birbirine çarpma”sını kendisinin bir kompozisyon önerisi olarak alıyorum. Çok etkilendiği punk geleneğinin gitarları yere çarpan, bedenleri birbirine çarpan ritüellerini kendisinin naif ve detaycı prezansında anlamları birbirine çarpması olarak okuyorum. Atmosphere’in her bir episodunda yaratılmak istenen etkinin bir sonra gelenle çarpılması… Bir Soprano’nun IT’S ALRIGHT cümlesini anda mixleyerek oluşturduğu dakikalarca süren bir parçada sonra Every Stranger Looks Like You’dan 90 saniyelik bir metal parçasının gelmesi benzer bir anlam çarpması gibi.

Kendisine “İstanbul ve Anvers’te yaptığımız buluşmalarda Punk ruhu aramızdaydı. Etrafımızdaydı… Sizce Punk insan bilincine, insan bedenine, evrene yönelik farkındalıkta nasıl bir değişim öneriyor?” diye sorduğumda, şu cevabı vermişti:

Punk, etik ve estetikle ilgili. Punk’ın en büyük kazanımı, Kendin Yap kültürü oldu. Kayıp gençlik olarak gördüğüm 70’ler gençliğine hissettikleri bıkkınlıktan, işsizlikten ve ebeveyn kontrolünden kaçabilecekleri bir olasılığı işaret etti. Resmi kurum ve akademilerin dışında kendi müziğini, kendi sanatını, modanı, koreografini yaratabileceğin bir özgürlük sundu, gerçek anlamıyla bir özgürleşme.

Marc Vanrunxt’un eserlerinin sahne, kostüm ve ışık tasarımında yukarıda bahsettiği “Kendin Yap” kültürünün ve bu özgürlüğün izinin bulunabileceğini düşünüyorum. Müelliflik (authorship) tartışmalarında da sıkça konuşulan pek çok noktanın bu özgürlükle aşıldığını hissediyorum, Marc’ın eserlerinde. Bir zaman önce Vivienne Westwood’un tasarımlarından edindiği CLIMATE REVOLUTION tişörtlerini Atmosphere‘de kullanması bu özgürlükle ilgili, Discografie‘de kullandığı konfetileri Atmosphere‘de de kullanmaktan çekinmemesi de, Nico, Scott Walker,  Ella Fitzgerald’ın parçalarını aynı eserde kullanabilmesi de…

Marc_Vanrunxt_Punk_Pasaj_PrezansII

Marc Vanrunxt’un eserler bağlamında, hislerin üretimi ve dolaşımına dair tartışmayı Sara Ahmed’in Duyguların Kültürel Politikası kitabında psikanalitik ve Marxist teorilere referansla yaptığı öneriyi önemli buluyorum. Ahmed’e göre affect, obje ve göstergelerde konaklamıyor. Ahmed, bu objelerin ve göstergelerin arasındaki dolaşımının hissi, hissel değerin birikimine dikkat çekiyor.[8] Göstergelerin dolaşımı arttıkça, onlar daha çok değiyor. Ahmed, affectin nasıl sirküle ettiğini ve ürettiği etkiyi Marx’ın değer teorisinden faydalanarak açıklıyor. Gösterge ve affective değer arasındaki ilişkiyi kaçınılmaz buluyor ve birinin bir olaydan nasıl ve ne boyutta etkileneceğini kurduğunu belirtiyor. Bu noktada, Michael Hardt’ın beden ve zihin ilişkisi üzerinden affect düşününü ekleyecek affect, birinin etrafındaki dünyadan nasıl ve ne boyutta ne kadar etkilenmesi ile etrafındaki dünyayı nasıl ve ne kadar etkilediği arasındaki ilişkiye de işaret ediyor. [9]

marc4

Fotoğraf Raymond Mallentjer

Vanrunxt’un eserlerinde önerilen sahne tasarımı, kostüm, ışık ve karanlığın dağılımı izleyicinin dünyasına sunulan imajlar, sesler sözcükler, hissel paylaşımın ve dolaşımın kapılarını açıyor. Sanatçının eserleri bağlamında, affecti farklı göstergelerin ve katmanların birbirine çarpmasından açığa çıkan olarak ele almak istiyorum. Yaratım sürecinde benim de bulunduğum Atmosphere‘i, tanıtım metninde politik değişimlerin göbeğinde olan bir şehrin ön planında Marc Vanrunxt ve dansçıların koreografi sanatı ve genç dansçıların arzuları arasında olası bir kontrak arama çabası olarak sunuyor.[10] Sanat, beden, arzu ve birlikte üretim çabası oluşturdukları atmosferin içinde birçok his, duygu, duygulanımın akışına davet var: Els Mondelaers & Daniel Vanverre’in IT’S ALRIGHT’ı eşliğinde Ugo Rondinone’ın Nude serisinden heykeller gibi durağanlığı deneyimlediğimiz dakikalardan sonra Every Stranger Looks Like You ‘nun parçasıyla içerideki enerjiyi dışarı çıkarmanın/atmanın/vermenin tek konsantrasyon olduğu bölümden Gyorgy Ligeti’nin çağdaş bir klasik müzik kompozisyonu olan Atmospheres parçasında içinde bulunduğumuz atmosfere temas ettiğimiz, onu mekanda gezdirdiğimiz, Deathprod’da müzikle sınırlanmış anı yaşamaya nasıl yaşayacağına dair sınırsız özgürlükle dans ettiğin, sessizlikte düşmeyi,kalkmayı ve yakınlaşmayı deneyimlediğin, Scott Walker’da ise kendine ve herkese yakınlaştığın yerde içine düştüğün, dışına çıktığın, teninden fışkıran, yüzünden akan ne varsa tanık olduğun ve aydınlığın,karanlığın,gölgelerin birbirine girdiği bir son. Bir saati aşan bir performans, onlarca kartpostal, yüzlerce hareket, sınırsız hayalet. Bunların birbirine çarptığı bir eserde, koreografın dansçılarla ve izleyenle olası bir kontrat arayışı…

Pasaj

Vanrunxt’un oluşturduğu strüktürünü, yorumlayan, taşıyan, gerçekleştiren dansçı[11] bu anlam, imaj, ses katmanlarının birbirine çarpmasında nerede bulunuyor? Atmosphere sürecinde yaşadığım deneyimde sanatçının dansçılarına yönelik beslediği şefkat, tasarladığı ve önerdiği farklı katmanların dansçının bedeninde ve enerjisel varlığında nasıl işleyeceğine dair karşılıklı merak ve güveni mümkün kılıyor. Merak… Koreografın dansçıyı, dansçının koreografı sınadığı egoya dayalı bir izleme hali değil de, bu birliktelikten neyin çıkacağına dair anlık uyanıklık ve sürerli bir merak hali. Vanrunxt için, önerdiklerinin minimumda dansçı tarafından denemek için kabul edilmiş olması çok önemli, her türlü soruyu açık gönüllüğü ile açıklıyor, çekinceyi dinlemeyi önemsiyor. Dansçının içine sinmeyen ya da hazır hissetmediği önerme için zaman veriliyor ya da önerme siliniyor. Dansçıya yönelik bu şefkat pek çok şeyin denenebilmesi zaten mümkün kılıyor.

Vanrunxt, her bir dansçının kendine özgü özellikleri üzerinden eser yaratan bir korograf, Belçika’da özellikle solo form üzerinden farklı yaş ve gender’lara yaptığı, o bedenlere özgü işleriyle ünlü. Dolayısıyla sanatçının tasarladığı sahne, kostüm,ışık tasarımı o bedenin oranıyla, ışığıyla, gölgesiyle, enerjisi ile çok da ilişkili, birbirini tekrar tekrar yaratırcasına. Discografie’nin dansçısının bale ile evrilmiş ile gey kültüründe yetişmiş bedeni kostümü, konfetiyi, disko topunu, maskeyi aynı esere taşıyabilecek zemini oluşturuyor.

Anlamların, imajların, seslerin çarpıldığı alanı servis eden, taşıyan dansçı-beden aynı zamanda onların yaratıcısı. Kendisinden olanı koreograf ile paylaşan ve onu yeniden yorumlaması için koreografa sunan dansçının da koreografı “izlediği”, karşılıklı güven ve meraka dayanan bir işbirliği. Marc’ın dediği gibi, dansçının da onu “audition” a soktuğu…  Dolayısıyla, İstanbullu 4 dansçı ile çıkardığı Atmosphere‘de obsesif olduğu zaman/süreç, alan, zihin durumu, hal gibi temaların varyasyonları üzerine çalışırken arka planda beden ve dansın politik açılımlarını araştırmaya devam etmesi bir tesadüf değil. Real, So Real‘de ölüm ve yaşam üzerine çalışırken olgun bir dansçıyı kullanması da… Bedenin üzerinde yazılanı görmezden gelmeyen ve ancak kendisini onunla da sınırlamayan Vanrunxt’un dansçıları, yerine bir başkası konulabilir değil. Eserlerde, hissin üretiminde ve dolaşımında dansçı ile koreograf sanki birbirine örünüyor. Dansçı koreografın sunduğu çerçevede başkalaşırken, koreograf dansçının bedeninde başkalaşıyor.

Marc_Vanrunxt_Punk_Pasaj_PrezansIII

Dansı ve koreografı başka hiçbir alana referans gerek olmadan değerlendirmeyi tercih eden Marc Vanrunxt’un eserlerinde dansçının ve prezansın önemi şu noktada da ortaya çıkıyor. Vanrunxt’un sunduğu tüm katmanların bedenselleştiği, geçişleri bedeninde taşıyan, kendisi bazen okunacak, bazen içine girilip gezilecek bir pasaja dönüşen dansçı… Deleuze’ün Spinoza’nın Ethics okumasında altını çizdiği affectio/affectus ayrımına bakıldığında affect, bir durumdan diğer bir duruma, bir halden öbürüne geçiş olarak aktarılıyor.[12] Bu geçişi konuşurken dansçıyla beraber analiz edilmesi gereken bir diğer varoluşun ses/sessizlik olduğunu düşünüyorum. Marc Vanrunxt’un eserlerinde müzikler, oldukça ön planda ve strüktürde kurucu pozisyonda. Atmosphere‘de olduğu gibi, çoğu eserinde Marc, çalışacağı dansçı/larla buluşmadan müzikleri belirlemiş oluyor. Bu müziklerin dansçı ile ilişkisi ise süreçte ortaya çıkıyor. Marc’ın kurduğu çerçevede açığa çıkanı harekete geçiren, Sara Ahmed’in değişi ile sirküle ettiren, dolaşıma sokanın, dansçı ile müzik arasındaki dinamik ilişki olduğunu düşünüyorum. Bu ilişkideki her bir değişim yeni bir duruma/hale işaret ediyor. Müzik atmosferi tutarken dansçı alanı (landscape’i ) tutuyor sanki, izleyeni birlikte sarıyorlar.

2017 yılının başında çıkaracağı yeni eserinde Belçika’nın çok önemli bir bestecisinin Gent’te bir üniversitedeki çalışma mekanına ve bilgisayarına erişim hakkının, bir ilk olarak kendisine verilmiş olmasının  müzikle ve müzik arşivciliği ile kurduğu özenli ilişkiyi gösterdiğini düşünüyorum. Her türden müzikle çalışabilmesi, farklı bedenlerle çalışabilmesi, her müzikten ve her bedenin dibinden sunabilecek bir şey bulabilmesi farklı duygu, his, duygulanım halleri ile çalışabildiğini de gösteriyor. Vanrunxt’un eserlerinden biri diğerine benzemiyor. Eser üretilirken, müzik seçimi, sahne tasarımı ve kostüm seçiminde verilen özen ve dikkat en temel prensipler olarak her eserde karşınıza çıkıyor ancak karşılaşacağınız iş ve yaşayacaklarınız konusunda beklenti kurmak zor.

Küratör ya da koreograf, bir önemi var mı?

Bu bağlamda bakıldığında, Vanrunxt’un müzik seçimi, sahne yaratımı, sahne tasarımı ve dansçısıyla çalışma biçimini ele aldığımda bir koreograf olmasının yanı sıra bir küratör olarak çalıştığını düşünüyorum. Dansçının (sanatçısının) bedeninden, evreninden seçtiklerini uygun sahne, kostüm ve ışık tasarımı ile mekana yerleştiren bir küratör. Eserlerine gittiğinizde iyi müzik duyacağınızdan, iyi kostüm göreceğinizden, iyi bedenler izleyeceğinizden emin olmanın güveni. Koreografi de 35. yılını kutlayan sanatçının bu nedenle olgunlaşmış ve çekirdekleşmiş bir izleyici topluluğu da bulunuyor. Kendi kuşağından insanlardan oluşan bu toplulukla senelerdir sürdürdükleri güven, merak ve takip söz konusu. Marc Vanrunxt’un olgunlaşan ve farklı disiplinlerden olgunlaşan zevklerini takip etme isteği, güvendiğiniz bir küratörün her sergisine gitme güveni ve merakıyla aynı. Bir süredir size iyi gelecek bir müziğe rastlamadıysanız Vanrunxt’un eserlerinden ilham alabilirsiniz! Bir prova çıkışı, pusetinde bebeğiyle sokakta karşılaştığımız bir tiyatro oyuncusunun dediği gibi beslenmeye ihtiyacınız varsa onun son işine gitmek size ilham verebilir!

Dans ve koreografi alanına dair kadim meseleler olan zaman,mekan,beden, enerjiye dair düşünselliği ve sorgulayışı birikimiyle devam ettirirken güncel sanatı takip eden , genç kuşakla sıkı bir ilişki tutturmayı epey önemsiyor. PARTS’ın son dönem mezunları ile dış-göz olarak çalışıyor, dramaturjik tartışmalar gerçekleştiriyor, birçok konservatuarda eğitim veriyor. Marc Vanrunxt’un geleneksel olan, otantik olan ve güncel olanın neliği üzerine yapılacak bir tartışma da üçünü de içererek biraz da dışarı taşan bir tavrı olacağını düşünüyorum. Punk gibi ele avuca sığmayacak bir sanatçı olduğunu da! Ne hissettirdiğini beden bilir ama dokunduğu bir yer var ki harekete geçirdiği, hareketi başlatıyor.

Ocak 2016 // İstanbul & Anvers

Bibliografi

Kitap ve Makaleler
Ahmed, S. (2004). The Cultural Politics of Emotion. Edinburgh: Edinburgh University Press.
Deleuze, G. Le Cours de Gilles Deleuze: Spinoza (24/01/1978). reached on 12 26, 2015 at  webdeleuze: www.webdeleuze.com/php/texte.php?cle=114&groupe=Spinoza&language=2
Clough, P. T. (2010). The Affective Turn: Political Economy, Biomedia, and Bodies. M. Gregg, & G. J. Seigworth (ed.) içinde, The Affect Theory Reader (p. 206-228). London: Duke University Press.
Deleuze, G. (1988). Spinoza: Practical Philosophy. San Fransisco: City Lights Books.
Hardt, M. (2007). Foreword: What Affects are Good for. P. T. Clough, & J. Halley (ed.) içinde, The Affective Turn: Theorizing the Social (p. ix-xiii). London.
Malabou, C. (2013). Part I. A. Johnston, & C. Malabou içinde, Self and Emotional Life: Philosophy, Psychoanalysis, and Neuroscience (p. 1-29). New York: Columbia University Press.
Internet Siteleri
http://www.kargamecmua.org
http://www.kunst-werk.be
Eserlerin Künyeleri için:
Atmosphere
http://www.kunst-werk.be/?rd_project=1047&lang=nl&rd_project_type=rd_project_marc
Afraid
http://www.kunst-werk.be/?rd_project=afraid&lang=nl&rd_project_type=rd_project_marc
Real, So Real
http://www.kunst-werk.be/?rd_project=748&lang=nl&rd_project_type=rd_project_marc
Discografie
http://www.kunst-werk.be/?rd_project=discografie&lang=nl&rd_project_type=rd_project_marc
[1]    http://www.kargamecmua.org/dergi/sayi/98/1313
[2]    http://www.kunst-werk.be
[3]    Eserlerin künyelerini yazının sonunda görebilirsiniz.
[4]   “Spinoza saw drives, motivations, emotions and feelings – an ensemble Spinoza called affects- as a central aspect of humanity.
[5]    Every mode of thought insofar as it is nonrepresentational will be termed affect.
[6]   “The ontological” is another name for “ biological.” To situate affects at on ontological, nonsubjective level is the prefiguration of the neutral and anonymous biological processes of mapping body and mind together neuronal activity.
[7] “Koreografide Kristal Berraklığında Gizem Arayışı” adıyla bu dosyada bulabilirsiniz.
[8]   The movement between signs or objects converts into affect. Marx does link value with affect through the figures of the capitalist and the miser. He says: ‘This boundless drive for enrichment, this passionate chase after value, is common to the capitalist and the miser’ (Marx 1976: 254). Here, passion drives the accumulation of capital: the capitalist is not interested in the use-value of commodities, but the ‘appropriation of ever more wealth’ (Marx 1976: 254). What I am offering is a theory of passion not as the drive to accumulate (whether it be value, power or meaning), but as that which is accumulated over time. Affect does not reside in an object or sign, but is an affect of the circulation between objects and signs (the accumulation of affective value).  Signs increase in affective value as an affect of the movement between signs: the more signs circulate, the more affective they become (Ahmed, 2004, p. 45)
[9] “They illuminate both our power to affect the world around us and our power to be affected by it, along with the relationship between these two powers” (Hardt, 2007, p. ix).
[10]    http://www.kunst-werk.be/?rd_project=1047&lang=en&rd_project_type=rd_project_work
 
[11]  Marc Vanrunxt’un, dans ve hareketin, başka hiçbir atfa ve bağlama (psikoloji, felsefe, politika…) gerek duymaksızın kendi başına açtığı his, duygulanım, düşün ve paylaşım alanını vurgulamaktaki ısrarına referansla performansçı yerine dansçı kavramını kullanmayı tercih ediyorum.
[12]  “Affect as in affectio, a state of the affected body; and affect as in affectus, passage from one state to another, taking into account the correlative variation of the affecting bodies”. From one stage to another, form one image or idea to another, there are transitions, passages that are experienced, durations through which we pass to a greater or a lesser perfection. Furthermore, these states, these affections, images or ideas are not separable from the duration that attaches them to the preceding state and makes them tend towards the next state. These continual durations or variations of perfection are called “affect”, or feelings (affectus). (Deleuze, 1988, p. 49)

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Gizem Aksu

Yanıtla