Gizem Aksu
Dans ve performans sanatları alanlarının önemli merkezlerinden Belçika’da üretimlerini yapan Marc Vanruxt’un, beden/ hareket ve mekan/zaman ilişkiselliğinde oldukça kıymetli bir duruşu ve önerilerini olduğunu düşünüyorum. Birlikte ürettiğimiz Atmosphere sürecinde dans ve hareketin, başka hiçbir atfa ve bağlama (psikoloji, felsefe, politika…) gerek duymaksızın kendi başına açtığı his, duygulanım, düşün ve paylaşım alanını vurgulamaktaki ısrarına tanık oldum ve bu benim için oldukça etkiliydi. Belçika’nın geçirdiği farklı sosyo-politik ve kültürel bağlamlarda ve dalgalanmalarda sanat üretimini devam ettiren sanatçıya farkındalık ve anda alan tutmak hakkında kısa bir sohbet gerçekleştirdik.
Farkındalık, bilinç üzerinde bilinçli olmaktır, yani hiper bilinçtir. Bir bulut gibi, bir balon gibi, kinesferin gibi.
Gizem: 35 yıldır kendi eserlerinizi üretiyorsunuz. Derin deneyime sahip bir sanatçı olarak, prezans (anda olmak/anda alan tutma) kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Marc: Farkındalık bir eyleyim. Farkındalığın, yalnızca bir ruh hali olduğunu düşünmüyorum. Farkında olmanın sonucu, farklı düzeylerde meydana gelen bir his/seziş; hem fiziksel hem ruhsal ve ikisinin de ötesi… Aynı zamanda duyuları da etkiliyor. Bunu, trafikte olmaya benzetmek isterim. Eğer karşıya güvenli bir şekilde geçmek istiyorsanız etrafınızdaki durumun tamamen farkında olmalısınızdır. Sahnede olmak da aynı şey, dansçı kendisi çevreleyen durum içerisinde içinde bulunduğu alanın tamamen farkında olmak durumundadır. Bu, konsantrasyona, öngörüye, içgörüye, sezgiye ve kontrole sahip olmakla eşzamanlı olarak kontrolü bırakabilmektir. Ben, bu çatışma ve imkansızlığa çok değer veriyorum.
Aynı izlek; anda olmak, anda alan tutmak, diğer insanlarla bu alanı paylaşmak konusunda da geçerli. Performans sırasında, dansçı izlendiğinin tümüyle farkında olmalı ama aynı zamanda izleyiciyi unutabilmelidir, ki bu tekrar bir beden zihin dualitesine işaret ediyor.
İnsan var oluşu zaman ve mekana yayılırken, beden kendini çevreleyen her bir şey ve her şeyle; mikrokosmos ve makrokosmosla iç içe geçer. Bu noktada, ego ile an’da var olmayı karıştırmamak çok önemli.
İstanbul ve Anvers’te yaptığımız buluşmalarda Punk ruhu aramızdaydı. Etrafımızdaydı… Sizce Punk insan bilincine, insan bedenine, evrene yönelik farkındalıkta nasıl bir değişim öneriyor?
Marc: Punk, etik ve estetikle ilgili. Punk’ın en büyük kazanımı, Kendin Yap kültürü oldu. Kayıp gençlik olarak gördüğüm 70’ler gençliğine hissettikleri bıkkınlıktan, işsizlikten ve ebeveyn kontrolünden kaçabilecekleri bir olasılığı işaret etti. Resmi kurum ve akademilerin dışında kendi müziğini, kendi sanatını, modanı, koreografini yaratabileceğin bir özgürlük sundu, gerçek anlamıyla bir özgürleşme.
Ve tabi ki Punk, yıkım ile çok ilişkili, ama ben bu yıkma eylemiyle ilgilenmiyorum; ki bu, ilerleyen birkaç yıl sonrasında bugün hala ilham verici ve ilgi çekici kavramlar olan yapıbozum (dekonstrüksiyon) ve rökonstrüksiyon fikrine dönüştü.
Lawrence Weiner’in (1942, Amerikalı sanatçı) şu sözünü seviyorum:
Bir şeyi parçalamak, anlayabileceğimiz en önemli işlevlerdendir. Nereden gelirse gelsin herkesin anlayacağı şey: Parçalarına ayırdığınız hangi şeyin toplumun yanında hangisinin karşısında olduğudur. (1992)
Böyle düşünüldüğünde matrak olan şey şu ki, Punk God Save The Queen (1977)‘den 40 yıl sonra dahi, daha fazla farkındalığa, sorumluluğa ve pozitif düşünmeye öncülük etti.
Farkındalık Üzerine Bazı Notlar**
- If one thing matters, everything matters (Wolfgang Tillmans)
- Space time energy // thinking being doing
- There is no alternative to confronting your own black monochrome. Whoever tackles this will soon understand that life is deeper than one’s autobiography; the written word never penetrates far enough into one’s own blackness. We cannot write down what we are.” (Peter Sloterdijk Bubbles)
- I was thinking / I wasn’t thinking / and then I was thinking/thinking/not thinking (Martin Creed)
- Collapsing image … collapsing picture … collapsing monochrome … collapsing abstraction … collapsing history … collapsing meaning … collapsing structure … collapsing ideas … (Steven Parrino – The No Texts)
- See me feel me touch me heal me / See me feel me touch me heal me
See me feel me touch me heal me / See me feel me touch me heal me (The Who)***
- Awareness is hyper consciousness; it is being conscious about the consciousness. It is like a cloud, a bubble, your kinesphere.
- Everything is connected.
*Bu yazı misafir editörlüğünü yaptığım Karga Mecmua’nın Farkındalık konulu 98. sayında yayımlanmıştır. http://www.kargamecmua.org/dergi/sayi/98/1313
** Sanatçının farkındalığı düşünürken benle referans ettiği bazı sözleri, çevirileri beni aştığı için bu halleriyle de olsa, sizlerle paylaşmak istedim.
*** The Who’nun See me, Feel me parçasında geçen bu sözleri Atmosphere’de kullandık.
Ekim 2015 // Anvers