Geçtiğimiz hafta önemli bir gelişme oldu. Kadıköy Belediyesi’nin belki de bundan sonra yenilerine örnek olacak bir etkinliği yasaklandı. 14 Üniversite’den tiyatro kulüplerinin gösterilerini sergileyeceği, belediyenin imkan sağladığı ve öğrencilerin inisiyatifiyle organize edilen bir şenlik Kadıköy Kaymakamlığı tarafından güvenlik gerekçe gösterilerek iptal edildi. Bu yasaklamada amaçlanan gerçekten terör tehtidini bertaraf etmek miydi? Yoksa hedef referandum sonrasında HAYIR’lı gençlerin sanatsal ürünleriyle bir araya gelmelerini engellemek miydi? Peki CHP’li Kadıköy Belediyesi’nin bu yasaklama karşısında tavrı ne oldu, ne olacak? Bu sorular yanıtlarını arıyor.
Ayrıca Kadıköy’de 99’dan beri yapılagelen, belki de en geleneksel lise şenliklerinden biri olan Kadıköy Anadolu Lisesi Festivali (KALFEST) de Milli Eğitim tarafından yasaklandı. Neymiş, o gelenek zaten yanlışmış… Dindar ve Kindar nesil yetiştirmeye odaklanmış Milli Eğitim gençlerin rock dinlemesine de tahammül edememeye başladı. En değerli devlet okullarının birer birer proje okul kapsamına alınıp en kıymetli hocalarını sürgüne yollamak, okulların içini boşaltmak yetmiyor olmalı ki sıra öğrencilerin etkinliklerini de yasaklamaya geldi.
Yıllardır yapılagelen, Türkiye’nin nitelikli festivallerinden olan Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Festivali’ni düzenleyen ASSITEJ, üyelerine gönderdiği bir bildiride festivalden çekildiğini belirtmiş. Gerekçe olarak da Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin bir kurumu olan BKSTV’nin festival seçici kurulu içinde bir oldu bitti tavrıyla ASSITEJ’i önemsizleştiren hamlesi gösterilmiş. Aslında BKSTV seçici kurul içinde bir darbe gerçekleştirerek festivali yağmalamaya girişmiş. Ne kadar kolay öyle değil mi? Birileri yıllarca emek verip bir festivali belli bir seviyeye getirsin, sonra başka birileri de gelip “bundan böyle ben seçecem” desin ve el koysun, yağmalasın.
İptal edilen, yasaklanan, içi boşaltılıp yağmalanan sadece Kadıköy’ün, Bursa’nın değil, insanlığın değerleri, kurumları. Buna sessiz kalmamız öğütleniyor. Çok ses çıkarmak istersek de sokakta eylem yaparak değil, meclisteki milletvekillerinin “sert muhalefet”ini izleyerek muhalefet etmemiz öğütleniyor. Birileri oyumuzu çalsın, irademize el koysun, kültürel kurumlarımızı değerlerimizi yağmalasın, biz de çok değil, az ses çıkaralım. “Böyle bir şey olur mu ya?”, diyelim. Onu bile demeyelim. İzleyelim. Öyle mi?