Ve sandıktan “cebren ve hile” ile “Evet” çıkarıldı. Fakat biliyoruz ki aslında sandıktan “Hayır” çıktı.
Hem de milyarlık “Evet” propagandasına rağmen…
Medyanın 24 saat “Evet” yayınına rağmen…
Hayırcıların terörist ilan edilmesine rağmen…
OHAL’e rağmen…
Hapse atılan vekillere ve gazetecilere rağmen…
Oysaki dürüst bir seçim için ne çok hazırlık yapılmıştı. Ama sandığın bir sahibi olduğu ve kuralları kendince yazıp bozduğu tahmin edilememişti. YSK’nın mühürsüz oy pusulalarını seçim işleminin tam ortasında kabul etmesi hilenin kanıtı görünümünde. Hayır ve Ötesi platformuna göreyse blok Evet çıkan pek çok şüpheli sandık var. Yine Kürt illerinde yırtılıp atılmış oy pusulaları ortaya çıkıyor. Eski YSK başkanına göre mühürsüz oyların iptal edilmesi gerekiyor. AGİT’e göreyse 2.5 milyon mühürsüz seçim zarfı mevcut. Anlaşılan mızrak çuvala sığacak gibi durmuyor.
Zaten İstanbul ve Ankara gibi sekiz büyük şehirde dahi “Hayır” kazanmasına rağmen ülke genelinde “Evet”in kazanması ciddi bir ipucu değil mi?
Özetle bir yalan ve dolan üzerine bir anayasa ve başkan seçildi. Hem de yangından mal kaçırırcasına… Artık diktatoryal bir rejim içerisinde bir oldu bitti dönemine girdik. Tam da bu yüzden muhalefet olarak yenilgi çıkarmayı bırakıp seçimin gayrimeşruluğunu vazgeçmeden sürekli gündemde tutmak gerekmiyor mu? Üstelik her iki kişiden biri bu değişikliği onaylamıyorken…
***
Öte yandan 16 Nisan Chaplin’in de doğum günüydü. Ve bu büyük sanatçı Büyük Diktatör adlı filminin o meşhur son tiradında tüm dünya halklarına şunu hatırlatmıştı. Gelin kulak verelim:
“Zalimler de halklara sözler vererek iktidara geldiler. Ama yalan söylediler! Sözlerini tutmuyorlar. Hiçbir zaman da tutmayacaklar! Diktatörler kendilerini kurtarır ama halkı köle gibi kullanır. Artık dünyanın özgürlüğü için savaşalım, hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten kendimizi arındıralım. Sağduyulu bir dünya için savaşalım, bilimin ve gelişmenin bizleri mutluluğa götüreceği bir dünya için savaşalım.“