Boran Doğan
Tiyatronun nasıl şekilleneceğini kuramcılar değil, yaşanılan dönemin tarihsel ve siyasal koşulları belirler. Kuramcı ve uygulayıcılar dönemin koşullarına göre ya bu döngüye karşı çıkar, ya da bu döngüyle beraber hareket ederler. İşte, Bertolt Brecht (1898-1956) bu döngüye karşı duranlardan biridir. Augbberger Volkwillen (Augusburg Halk İradesi) gazetesinde 1919 yılında tiyatro eleştirileri yazarak, oklarını Augusburg Tiyatrosu üzerinden bölge halkına yöneltir. “Sizler, her zaman tiyatronuz olduğunu sandınız, ama ben size söyleyeyim: tiyatronuz skandaldan başka bir şey değil; burada görünen yalnızca tam bir iflas, burada gösterilenler sizlerin aptallığı, sizlerin yanlış düşünce sisteminiz ve sizlerin perişanlığı” (Nutku, 2007:16). Antik Yunan tragedyalarından günümüze, tiyatro, seyircisiyle olan ilişkisinde “erdemli ol”, “ölçülü ol”, “tanrılar düzenine karşı gelme” çünkü tanrılar, devlet ve ailen senden bunu bekliyor demiştir. Brecht, bu gerici güzellemeye karşı çıkıp, yerine, “düşün, sorgula, tartış, harekete geç ve değiştir” der.
Brecht, sadece düşünmekle, sorgulamakla, tartışmakla yetinmez; tiyatroyu temelinden değiştirmek için harekete geçer. Brecht’in bu bağlamdaki amacı, bilimsel bir yöntemle, burjuva toplumunun ters işleyen değerlerini seyirciye göstermek ve tartıştırmaktır. Yeni bilim çağının tiyatrosu, sahne üzerinde toplum düzeninin işlevsel mekanizmaları eleştirel bir şekilde gözler önüne sererek deşifre etmektir. Brecht, Epik Tiyatro adlı eserinde, “Diyelim tiyatro, diyelim bütünüyle sanat dünyanın pratikte işe yarar bir tablosunu çizip ortaya koyabilse, insanlık bundan ne çok şey kazanırdı! Bunu başarabilen sanat, toplumun gelişmesine geniş çapta müdahale gücüne kavuşur, insanlara az çok belirsiz dürtüler iletmekten çıkar, hisseden ve düşünen kişiye dünyayı, insanların dünyasını günlük yaşamında olduğu gibi yararlanması için buyur eder”(Brecht, 1990:81). Phil Slater, Frankfurt Okulu adlı eserinde şöyle der. “Brecht’in estetik praksisi, tek bir sözcükle ifade edilmek istenirse, ‘pozitivist’tir”(Slater, 1998:248). Burada kullanılan pozitivizm kavramı, Brecht’in işçi sınıfı yararına olan olarak okunabilir.
Brecht, kendini Marksist olarak tanımlar. Marksist terminolojiye göre praksis, “(…)Diyalektik ve tarihsel maddeciliğin kurucusu olan Marks, daha önce düşünce ve teoriden ayrı ve bağımsız olan praksise yeni bir anlam kazandırmış ve onu teoriyle eylemin birliği olarak tanımlamıştır. Onda praksis, salt emekten farklı olarak, insana has özgür ve bilinçli yaratıcı faaliyeti tanımlar” (Cevizci, 1999:713). Marksistler devrimci pratik etkinliğin, dünyanın anlaşılabilir kılınmasında ve dönüştürülmesindeki belirleyici rolünü vurgular. Karl Marks ve Friedrich Engels, Alman İdeolojisi adlı eserin, on birinci tezinde “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, aslolan onu değiştirmektir” (Marks, Engels, 2013:17). Bu tezde Marksist felsefe ile Marksizm öncesi felsefelerin arasındaki temel farkı ortaya koyarak, Marks ve Engels’in yarattığı teorinin dönüştürücü karakteri, devrimci pratikle kopmaz bağı ifade edilmiştir. Onur Bilge Kula Brecht tiyatrosu ve Marksist ideolojinin birlikteliğini şöyle açıklar “Tiyatro, dünyayı sadece açıklamayan, onu değiştirmeyi arzulayan filozofların işi/ilgisi alanına girmiştir. Bir başka anlatımla, sahnede felsefe yapılmıştır; öğretim yapılmıştır”(Kula, 2014:64). Tülay Yıldız Akgül’ün Tiyatro Araştırma Dergisinde yayınlanan makalesinde, ideoloji ve tiyatronun Brecht estetiğinde buluşmasına şu şekilde değinir.
Siyasal amaçlı bir tiyatro düşüncesi olan Epik Tiyatro; Brecht’in Marksist dünya görüşüyle şekillendirdiği, sınıflı toplum yapısına ve sömürü düzenine karşı politik bir tavır içererek, dünyanın değiştirilebilirliğini vurgulayan bir nitelik taşımaktadır. Oyun metninden, sahneleme anlayışına, oyunculuktan, dekor ve müzik’e kadar özel bir biçeme dayalı Epik Tiyatro’nun amacı; sahne ile seyirci arasındaki duvarı yıkarak seyircinin düşünce üretmesini, bilinçlenmesini sağlamaktır. Böylece Epik Tiyatronun siyasal olanla ilişkisi de başlar. Ancak Brecht, Piscator’un Siyasal Tiyatrosunda yaptığının aksine seyirciyi belirli bir siyasal görüşe yönlendirmekten çok varolan toplumsal duruma dikkat çekmeyi yeğler. İşte Brecht’i, Piscator’un “Siyasal Tiyatro’sundan ayıran özellik de seyirciye yüklediği bu aktif konumdur. Epik Tiyatroda seyirci yargıya varması beklenen bir gözlemcidir. Böylece seyirci gerçekleri fark ederek düşünmeye, bilinçlenmeye ve değiştirmeye; yani eylemeye başlayacaktır (Akgül, 2013/1:12).
Brecht, 2. Paylaşım Savaşı sırasında “Cesaret Ana ve Çocukları” adlı oyununda, geçimini savaştan sağlayan “Cesaret Ana” karakteri üzerinden kapitalist dünya sistemini ele almıştır. Kapitalist sistemin savaşa bakışını, cephede askeri levazım satarak geçimini sağlayan Cesaret Ana karakterine yüklemiştir. Bilindiği üzere bu oyun, tarihe 30 Yıl savaşları (1618-1648) olarak geçen savaşı konu eder. Brecht, bu oyunun tarihsel boyutunu, şüphesiz 2. Paylaşım Savaşı’yla buluşturmuştur. Her iki savaşta da, kronoloji farklı olsa bile, savaşılan amaç, ölenler asker, acı çeken siviller ve hedeflenen zaferdir. Eyleme geçilmediği sürece bu döngü değişmez. Brecht, içten içe bu savaşa karşı çıkan sivil insanların çığlığını, Cesaret Ana’nın, dilsiz ve zeka özürlü kızı Kattrin’e yüklemiştir. Köye yaklaşan askerleri, köylülere duyurmak için, bir evin çatısına çıkan Kattrin, askerler tarafından fark edilir ve öldürülür. Yıllardır savaş meydanlarında, askeri levazım satan Cesaret Ana, ekonomik ve politik koşulların en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalır. Evlatları katledilir. Oyunun bittiği yer burası olsa da, şüphesiz Brecht estetiğine göre oyun bitmez. “Sezuan’ın İyi İnsanı” adlı oyunda Shen Te’nin bu dizeleri ile tüm “mutsuzlara” seslenir…
Ey mutsuzlar!
Kardeşinizi boğazlıyorlar, siz göz yumuyorsunuz.
Çığlıkları duyuluyor, ama siz susuyorsunuz.
Aramızda dolaşıp kurbanını seçiyor zorbanın teki
Sessiz kalırsak bize dokunmaz diyorsunuz.
Halt yiyorsunuz!
Ne tuhaf yer burası, sizler nasıl insanlarsınız!
Haksızlık varsa bir yerde eğer, ayaklanmalı insanlar.
Ayaklanma olmuyorsa, batsın o şehir yerin dibine,
Yansın bitsin, kül olsun karanlıklar basmadan(Brecht, 1999:192)!
Shen Te’nin haykırışı, Brecht estetiğinin özeti ve bir praksis davetidir. Brecht, Dünya karanlık bir döneme tanıklık ederken, batmakta olan geminin duvarlarına, çiçek böcek resimleri çizip, bunun adına da sanat diyebilirdi, kuşkusuz. Augosto Boal’in dediği gibi, “Brecht’in poetikası öncü aydının poetikasıdır: Dünya değişebilir olarak temsil edilir ve değişim tiyatronun kendisinde başlar; seyirciler eyleme erkini kendileri yerine düşünmeleri için karakterlere devretmez ama kendileri yerine eylemde bulunmaları için karakterlere devretmeye devam eder. Deneyim bilinç düzeyinde açığa çıkar, genel olarak eylem düzeyinde değil. Dramatik eylem, gerçek eyleme ışık tutar. Gösteri bir eylem hazırlığıdır”(Boal, 2003:149).
Kapitalist ekonomik sistemi, sanat yoluyla deşifre eden Brecht, ArturoUi’nin Yükselişi adlı oyununda kapitalizmin en gerici hali olan faşizmi bir gangster üzerinden ifşa eder. Onur Bilge Kula’nın, Brecht’ten aktarımı önemlidir “Kapitalizme karşı olmaksızın faşizme karşı olanlar, barbalıktan doğan barbarlıktan yakınanlar, hem sığır eti yemek isteyen, hem de sığırın kesilmemesini isteyenlere benzer. Bunlar, sığırı yemek isteyen ama kan görmek istemeyenlerdir; kasabın elinin kanını görmemekten hoşnut olanlardır. Bunlar, barbarlığı yaratan mülkiyet ilişkilerine değil, barbarlığa karşıdırlar”(Kula, 2014:20). Arturo Ui karakteri, Brecht’in barbarca bulduğu kapitalist ilişkiler yumağında kendini yaratmıştır. Bu karakter, milyonlarca insanın yaşamını olumsuz yönde etkileyen Adolf Hitler’in minyatürüdür. Oyunun her epizodunun başında sahneye yansıtılan yazılar, Hitler’in nasıl iktidar olduğuna dair tarihsel belge niteliğindedir. Hitler’in Alman Parlamento Binasını yaktırıp, arkasından da tarihe Uzun Bıçaklar Gecesi olarak geçen kıyam harekâtını başlatarak, tüm muhalifleri tutuklamıştır. Korku toplumu yaratarak, halkın sinmesi, sessiz kalmasını sağlamıştır. Brecht, bu oyunda faşizmi ve yaratılan korku toplumunu deşifre etmiştir. Yazar, Epik Tiyatro adlı çalışmasında, sahneye belge/bilgi yansıtılmasının önemini şöyle açıklar. “Epik Tiyatro, sergilenen sahnelerle ilgili pratik açıklamalara yer verir; öyle açıklamalar ki, toplumsal olaylara müdahale olanağını sağlayabilsin. Yani epik tiyatronun ilgisi bütünüyle pratiğe yöneliktir. İnsan davranışlarının değişebilirliği, insanın kendisinin ise bazı ekonomik-politik koşullara bağımlılığı, ama bu koşulları değiştirme gücüne de sahip bulunduğu sergilenir epik tiyatroda”(Brecht, 1990:133).
Bertolt Brecht, yazdığı ve sahnelediği hemen hemen her çalışmada, işçi sınıfının penceresinden bakmıştır. Brecht’in yazdığı şiirler, işçi grevlerinde marşa çevrilmiş, oyun replikleri ise pankart olarak işçi mitinglerinde en ön saflarda taşınmıştır. Faşizmin yükselişiyle, bir kenara çekilmemiş eleştiri oklarını yazdığı makalelerde, oyunlarda, şiirlerde daha da sivriltmiştir. Faşizmin zindanlarda buluşmak yerine, faşizme karşı durmuştur. Mans Mayer’in Brecht’i Anımsamak adlı eserinin son sayfasında Brecht’ten şu alıntıyı yapar, “Çok az şey yapabildim. Ama ben olmasaydım, iktidardakiler kendilerini daha güvende hissederdi, bunu umdum”(Mayer, 1998:103). Brecht şüphesiz tiyatro sahnesinden çıkan seyirciden, işçi devrimi yapmasını beklemedi. Ancak, tiyatro sahnesinden çıkanların aklında onlarca soru işareti bırakarak, seyircilerini yaşadığı dönemi sorgulama ve ne yapılmalı sorusu üzerine bugün hala tartıştırmaya devam etmektedir…
boran_dogann@hotmail.com
Kaynakça
Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, 1999, Paradigma Yayınları
Augosto Boal, Ezilenlerin Tiyatrosu, 2003, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları
Bertolt Brecht, Bütün Oyunları- Cilt 8, 1999, Mitos Boyut Yayınları
Bertolt Brecht, Epik Tiyatro, 1990, Cem Yayınevi
Hans Mayer, Brecht’i Anısamak, 1998, Mitos Boyut Yayınları
Marks, F. Engels, Alman İdeoloji, 2013, Evrensel Yayınları
Onur Bilge Kula, Brecht-Lukacs-Bloch Sanat ve Edebiyat, 2014, İş Bankası Yayınları
Özdemir Nutku, Bertolt Brecht ve Epik Tiyatro, 2007, Özgür Yayınları
Phil Slater, Frankfurt Okulu, 1998, Kabalcı Yayınevi
Tülay Yıldız Akgül, Bertolt Brecht: Toplumsal Olan Değiştirip Dönüştürebilendir, 2013/1 Tiyatro Araştırma Dergisi, A.Ü. DTCF Hakemli Dergi
1 Yorum
Epik tiyatro veya politik tiyatro bir şekilde Mark ve Engels’in kapitalist dünya düzenine yaptığı eleştirel yaklaşıma bağlanacak ise bu bağlamlar yazarın dediği gibi praksis ile pek alakalı değil gibi geliyor bana… Nedenine gelirse; tiyatro metni veya sahneleme veya oyuncunun gücü veya seyircinin oyuna katılması gibi görünümlerin içeriği mekan veya zaman olarak kısıtlı ve ulaşabildiği kitle çok sınırlıdır. Oysa Marks ve Engels’in ifade ettiği gibi sermaye sahibinin sözü de ürettiği ve doğal olarak kültürü de oluşturduğu açıktır. Yani Marcuse’nin dediği gibi bir ürünün kültürü etkilemesi gibi… Başa dönüyorum praksisten öte önemli olan tiyatronun dil ve söylem açısından sermayenin ürettiği kapitalist kültürden rol çalması ve ona karşıtlık oluşturmasıdır… Bu manada praksisin pek anlamıda kalmıyor zaten…