Mehmet K. Özel
berlin tiyatro dünyasında bu yaz bir dönem kapanıyor. sadece almanya’nın ve almanca konuşulan ülkelerin değil dünya tiyatrosunun önemli noktalarından berliner ensemble ve volksbühne am rosa luxemburg platz kurumlarının başlarındaki, sadece alman değil dünya tiyatrosunun efsanevi tiyatro adamları claus peymann ve frank castorf genel sanat yönetmenliği görevlerini başkalarına devretmek zorunda bırakıldılar. peymann 18, castorf 25 senedir bu kurumları yönetiyorlardı. kurumların bağlı olduğu yerel hükümet, berlin için yeni bir vizyon oluşturmak uğruna, bu iki tiyatro çınarının üzerini çizdi.
söz konusu bu iki devir teslimin birçok sonucundan biri, bu kurumlarda halihazırda sahnelenmekte olan ve hatta 2017’in ilk aylarında prömiyer yapmış olan bütün repertuarın 15 temmuz 2017’deki sezon kapanışından sonra bir daha izlenemeyecek olması. yani, örneğin berliner ensemble’da, dünyaca ünlü tiyatro adamı robert wilson’ın -geçen mayıs ayında istanbul tiyatro festivali’nde izlediğimiz- “die dreigroschenoper” (üç kuruşluk opera), “faust I und II”, “shakespeares sonette” ve “peter pan” rejilerinin yanı sıra daha aralık başında prömiyer yapmış olan beckett’in “endspiel” (oyun sonu) adlı işi, ya da volksbühne’de mart başında prömiyer yapan yedi saatlik castorf rejisi “faust” gün sayıyor. bu iki örneği çoğaltmak mümkün: yıllardır berliner ensemble’ın kapalı gişe prodüksiyonlarından olan peter stein rejili, klaus maria brandauer’in başrolünde oynadığı “der zerbrochene krug” (kırık testi), volksbühne’deki birçok herbert fritsch, chrsitoph marthaler ve -yine geçtiğimiz istanbul tiyatro festivallerinden birinde istanbul’da volksbühne yapımı bir işini izlediğimiz- rene pollesch rejili iş maalesef tarihe karışmış olacak.
tabii, bu durum bu iki kuruma özgü bir olgu değil; almanca konuşulan ülkelerdeki tiyatro kurumlarının geleneği, genel sanat yönetmeni değiştiğinde kuruma dair her şeyin değişiyor olması. her genel sanat yönetmeni kendi özgün bakışını kuruma yansıttığı için; kendi repertuarını, kendi birlikte çalışmak istediği yönetmenleri, sahne tasarımcılarını, oyuncuları beraberinde getiriyor ve hatta kurumun internet sitesi ve broşür tasarımları bile değişiyor; giden de, birlikte çalıştığı sanatçıları genellikle gittiği kuruma beraberinde götürüyor, ancak maalesef önceki kurumdaki yapımları tekrarlamıyor.
tabii ki, seyirci olarak bu işleri bir daha seyredemeyecek olmanın ötesinde, bu devir teslimlerin esas götürüsü, yaklaşık iki yıldır almanya’da tartışılmakta olduğu gibi, yeni genel sanat yönetmenleriyle birlikte bu kurumların kimliklerinin ciddi şekilde zedelenecek olma ihtimali. hele de volksbühne’nin başına bir tiyatro insanının değil de, bir müze direktörünün, tate modern’den ithal edilen hollandalı chris dercon’un geçirilecek olması bu kuşkuları güçlendiriyor. volksbühne çalışanları ve almanya’nın önde gelen sanatçıları berlin idaresine mektuplar mı yazmadılar, claus peymann ayrıca bir yazı mı kaleme almadı; kaygı, volksbühne’nin tiyatro üreten bir kurum olmaktan çıkarılıp, ağırlıklı olarak yabancı yapımların turneye geleceği bir sahneye dönüştürülecek olması. yapılmayan kalmadı ama idare kararından geri dönmedi; dercon da belli aralıklarla berlin’de basın toplantıları düzenleyerek, volksbühne’nin mevcut yapısını sürdüreceği garantisini vermeye çalıştı. bakalım zaman bize neler gösterecek..
mimar oskar kaufmann’ın 1914’te tasarladığı volksbühne, kuruluşundan itibaren, mimarisi de dahil olmak üzere, belli bir kimliği olan bir kurum: adı üzerinde -ve binasının üzerinde yazdığı gibi- “die kunst dem volke” (halka adanmış sanat); her zaman avantgarde, alışılmamış, eleştiren ve sol tandanslı işlerin üretildiği bir mekan.
berliner ensemble da malum, brecht’in mirası, onun tiyatrosu. buranın başına da, şu sıralar schauspiel frankfurt’ta son zamanlarını yaşayan oliver reese geçecek. adı ingilizmiş gibi dursa da, reese alman bir yönetmen-dramaturg. 2009’da frankfurt’a zaten berlin’den, maxim gorki theater’daki başdramaturgluk görevinden gitmiş, dolayısıyla tanıdığı bir şehre geri dönüyor; dinamizmini ve yaptıklarını sevmiş ve benimsemiş olan frankfurt’luları ardında bırakarak..
chris dercon ile oliver reese neyi ne kadar başaracaklar şimdiden öngöremeyiz, ancak şimdiden bildiğimiz bir şey var ki, peymann’ın 18 yılda, castorf’un 25 yılda oyuncularla, tasarımcılarla ve yönetmenlerle büyüttükleri, yeşerttikleri ve olgunluğa eriştirdikleri iki müthiş ekibin, berliner ensemble ile volksbühne’nin işlerini dağılmadan önce izleyebilmek için dört ayın kaldığı; ekipler dağılacağı için mevcut yapımların önümüzdeki sezon turneye çıkma ihtimali de yok maalesef.
bu yüzden ne yapıp edip, robert wilson’ın, leander haussmann’ın, claus peymann’ın berliner ensemble’da; frank castorf’un, christoph marthaler’in, herbert fritsch’in, rene pollesch’in volksbühne’de sahneledikleri işleri son kez görebilmek için 15 temmuz’a kadar berlin’e gitmek gerek!