Türkiye de politik tiyatronun, amatör tiyatronun, üniversite tiyatrolarının feyz aldığı tiyatro ustasıydı… Nice tiyatrocu onun mutfağından geçti. 2013’te vefat eden hem eşi hem de yoldaşı Franca Rame ile birlikte ürettikleri eserler feminist eleştirinin, mizahın politik gücünün ispatıydı…
Güçlülerin ve iki yüzlülerin yerden yere vurulduğu oyunları Türkiye için de yazılmıştı sanki. Tam da bu yüzden Dario Fo, kimilerinin hayalini kurduğunun tam da tersi anlamda “yerli ve milliydi” bizim için. Üstelik memleketimizdeki zulümlere karşı da İtalya’dan ses vermiş bir sanatçıydı. Örneğin, 2010’da Roj Tv’nin kapatılmasına karşı basın ve ifade özgürlüğüne sahip çıkmaya çağırmıştı herkesi…
Daha geçen ay oyunlarının DT sahnelerinden kaldırılması karşısında “Bundan onur duyuyorum. Bu benim için ikinci bir Nobel kazanmak gibi” demiş, iktidarın karşısında onurlu sanatçı duruşunun unutulmaz bir örneğini vermişti.
Bir Anarşist’in Kaza Sonucu Ölümü oyunundaki bir repliğini çok anmıştık:
“Başımız dimdik yürüyoruz çünkü boğazımıza kadar bok içindeyiz!”
Franca Rame’yi 2013’te, Dario Fo’yu ise dün kaybettik. Dilin ve de ülkelerin sınırlarını aşan, her zaman ezilenlerin yanında olan sanatçıların öldükleri söylenebilir mi peki?