KOCAELİ – Bu tiyatronun yönetmeni de, oyuncusu, makyözü, suflörü de 10 kadın. Kıyafetlerin, akseuarın, dekorun hepsi el yapımı. Gebze Cezaevi’ndeki kadınlar ‘Pepule’ ile imkansızlıklar içinde dünya klasiklerinden kendi yazdıkları oyuna kadar bir yıldır tiyatroyla buluşturuyor arkadaşlarını ve “Perde arkasında değil sahne önünde olduğumuzu gösterdik” diyor.
Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’ndeki kadın tutsaklar, ‘Pepule’ (Kelebek) isimli tiyatro ekibi oluşturdu. Bir yıl önce çalışmalara başlayan Pepule, 10 kadınla kuruldu ancak 3 kadının çalışmalara ara vermek zorunda kalmasıyla 7 kişiye düştü. Besê, Pınar, Rojvan, Netice, Çiğdem, Xebat, Hülya’nın (Berfin Meral, Zeynep) oluşturduğu ekip kendi yazdıkları ‘Mala Xweser’ adlı oyunu sergiledi. Dünya klasiklerinden kendi yazdıkları oyunlara kadar her oyunu sahnelemeye çalışan kadınların tüm kıyafetleri de el yapımı. JINHA’nın gönüllü muhabirleri Gönül Erdoğan ve Zerya Saraç da tiyatro ekibiyle bir söyleşi yaptı.
Zerya ve Gönül: Tiyatro çalışmalarına iyi motive eden faktörler nelerdir? Mala Xweser adlı oyuna hazırlandınız ve oyunun içeriği neydi?
Besê Özer: Aslında 2013 yılında tiyatroya başladık ağırlıkta genç ve tiyatro tecrübesi olamayan arkadaşlarla aynı odada kalıyorduk. Bu odada 2 kez tiyatro oyunu hazırladık ve 8 odada kalan tüm arkadaşlara sergiledik, Molier’in “Cimri” ve ” Kibarlık Budalası” adlı oyunlarıydı. Bunları Kürtçeye çevirdik ve Kürt kültürüne uyarladık. Her iki oyun da çok beğenildi. İmkânlarımız o zaman da çok kısıtlıydı. Kostüm ve dekorasyonun hepsi el yapımı malzemelerden oluşuyordu. Beyaz kalemleriyle makyaj yapıyorduk. İdarenin bilgisayarına yüklenilen müziği provası, sadece oyunu sergilerken kullanabildik. Buna rağmen arkadaşlara çok yeni ilginç ve güzel geldi. Biz de oynadıkça tiyatroyu sevdik. Başka arkadaşlarda yer almak istediler. Böylece 5 ayrı odadan toplam 10 arkadaşla yeni bir grup kurduk. Önce tiyatro eğitimi yaptık. Haftada 1 gün ortak alan saatlerimizi böyle değerlendirdik.
‘Oyunu direnenler yazdırdı bize’
Meral Kurum: Dışarıda bir yandan savaş devam ederken, bir yandan da kültürel çalışmaların devam ettiğini görünce ‘zindanda da bunu yapabiliriz’ diye düşündüm. Bir anne olarak sürecin çok derinden yaşadım. Dışarıda direnen analar bu acıyı direniş ruhuyla güce dönüştürüyordu. Biz de içerde bu acılar karşısında tıpkı onlar gibi yaratıcı olmalıydık. Oynadığımız oyunda bu direniş karşısında ki yetmez duruşların alternatifini gösteriyordu. Aslında bu oyunu dışarıda direnenler bize yazdırdı.
‘Sadece mesaj değil kendimle de mücadele’
Zeynep Taşgir: Tiyatroda yer almak, bendeki dar, kalıplaşmış tutucu özelikleri aşmak heyecan veriyordu. Yani tiyatroda sadece karşıya bir mesai vermiyordum. Kendimle de mücadele ediyordum ve sınırlarımı aşma çabasındaydım. Onun için de hep anlamını, gerekliğini ve tarihini yoğunlaşma ihtiyacı duydum. Kendimi değişik karakterlerde görmek ve yapabildiğimi görmek müthiş heyecan veriyordu.
Yazının devamını okumak için tıklayınız.
Jinha