Karanlık bir tünele doğru gidiyoruz deniyordu. Artık o tünelin içerisinde sallana yuvarlana seyir halindeyiz. Bombalar patlamaya, okullar, elçilikler, AVM’ler güvenlik nedeniyle tatil edilmeye başladı. Daha da önemlisi savaşın önünde muhalefetin ayağa dolanmaması, halkın pürüzsüz bir faşizme boyun eğmesi için ibret-i alemlikler dizilmeye başladı:
Barış bildirisine imza atan üç akademisyen tutuklandı. Tiyatro sanatçısı Füsun Demirel, hem PKK’yi hem devleti eleştirdiği konuşmasında sadece “bir gerilla annesini oynamak istiyorum” dediği için oyuncusu olduğu diziden atıldı. Aralarında Filmmor ve BGST‘nin bulunduğu çeşitli kurumlar Füsun Demirel’in yanında olduklarını ilan etti; Oyuncular Sendikası ise üyesinin haklarının takibinde olduğunu açıkladı. Boğaziçi’nde ise öğrenciler, salonları doldurarak hocalarının derslerini devam ettirdiler.
Öte yandan MGK sözcüsü gibi konuşan cumhurbaşkanının terörizm tanımı ise artık bu sürecin adını koyalım cinsindendi: “Kalem tutan da konuşan da terörist olabilir. Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle!”
Bu olan bitenlerin üzerine memleketin dört bir yanındaki yağma ve talanı, doğa katliamlarını ekleyin. Her türden muhalefetin “vatan elden gidiyor” edebiyatıyla susturulduğu dönemdeyiz anlayacağınız. Devletimiz temel hak ve özgürlükleri kesintiye uğratarak bir beka savaşı yarata dursun, tünelin ucundaki hal-i pür melalimiz örgütlü sesimize ya da sessizliğimize bağlı olacak…