Hüseyin Erdoğdu
Aksine Tiyatro üçleme olarak hedeflediği kapitalizm oyunlarının üçüncüsü olan Aradığınız Topluma Ulaşılamıyor’u seyirci ile buluşturdu. Oyunun galası 16 Şubatta Aksine Sahnede gerçekleştirildi. Aksine Sahne’nin hikayesi Taksim ve çevresindeki alternatif mekanlarla benzer. Aksine Sahne 2009’da grubun kendi üyelerinin çabaları ile kurulan bir mekan. Küçük olmasına rağmen Aradığınız Topluma Ulaşılamıyor oyunu için oldukça işlevsel kullanılmış. Mekan iki haftada bir cumartesileri bu oyun için açıkken aradaki haftalarda ise kapitalizm üçlemesinin diğer oyunları için perdelerini açıyor. http://aksinetiyatro.com/v2/
Aradığınız Topluma Ulaşılamıyor Gezi Parkı direnişini anlatıyor. Direnişin gerçekleştiği üç aydan her hangi bir gün.Oyun baştan sona Taksimde bir barda geçiyor. Bildiğiniz gibi gezi direnişinde eylemcilerin polis şiddetinden kaçarken sığındıkları, gazdan kaçıp azcık nefes aldıkları ve elini yüzünü yıkadıkları mekanlar vardı. Sonra da buradan çıkıp tekrar polis karşısına dikilirlerdi. İşte o mekanlardan biri.
Oyun başlangıcında barmenin akşam mesaisine hazırlıklarını yaparken görürüz. Bir süre sonra anlarız ki akşam mesaisi sadece içki satmaktan ibaret değilmiş! Bir yandan da polise direnenlere destek olsun diye maske, su ve anti asit içerikli sıvılar hazırlamaktadır barmenimiz. Tam da bu sırada biber gazına maruz kalmış biri can havli ile içeri atar kendini ve oyun boyunca sahnede olacak bu iki kişinin hikayesini izlemeye başlarız. Aslında hikaye günlerdir, belki de haftalardır başlayan direnişin hikayesidir. Gezi eylemlerinin nasıl başladığını, nasıl bir direnişe dönüştüğünü, polis şiddetini, medyanın tavrını sırasıyla hatırlatır bize. En eğlenceli yanı ise kendini “sıradan bir insan” olarak tarif eden insanların eylemlere nasıl dahil olduğunu izleriz ilerleyen dakikalarda. Oraya polisten kaçıp sığınan adam da ilerleyen saatlerde eylemcilere destek olmaya başlayan sıradan insanlardan biridir sadece. Oyundaki iki kişiden biri olan adamımız özel bir şirkette satış müdürüdür. O gün işten kovulmuştur. Taksimde kafayı çekmeye, mümkünse biraz dağıtmaya gelmiştir. Taksime gelir gelmez kendini eylemcilerin arasında bulur. Karşılaştığı manzaraya şaşırmaya fırsatı olmadan polis şiddetine maruz kalır ve kendini önüne gelen ilk bara atar. Taksim, eylemciler ve polis hiçte televizyondan izlediği gibi değildir. Oyunun diğer karakteri barmen ise bu barda çok kısa bir süredir işe başlamıştır. Asıl mesleği gazeteciliktir. Daha önce yaptığı bir haberden dolayı çalıştığı gazeteden kovulmuştur. Geçici olarak barda çalışmaktadır. Hem hayatını kazanmak hem de direnişe destek vermek için barda çalışmak gazeteci için ideal bir yerdir. Bu barda çalışmak için başka sebepleri de vardır. Gazetede çalışırken yaptığı haberlerden kaynaklı başına dert olan başka hikayeleri de vardır. Oyunun ana hikayesini güçlendiren yan hikayelerdir bunlar…
Oyunun ana hikayesinin gezi direnişi olduğunu söylemiştik. Oyun direnişin bir gününden yola çıkarak bize üç ay süren, tarihsel olarak Türkiyedeki (ve belki de Dünyadaki) önemli toplumsal olaylardan birini anlatıyor. Böyle olunca da aslında biz direnişin beraberinde getirdiği politik tartışmaları da tekrar hatırlamaya ve düşünmeye başlıyoruz. Özellikle orta sınıf tartışmalarını…Yani; “bu bir orta sınıf isyanı mıydı yoksa proleterleşmiş orta sınıfın bir karşı çıkışı mı?” tartışması. Hatırlarsanız o dönem bu kadar kısa sürede milyonlarca insanın nasıl bir motivasyonla sokaklara döküldüğü, hangi ideolojik kesimleri temsil ettiğine dair önemli tartışmalar olmuştu. Dramaturjik olarak tercih bu isyanın proleterleşmiş orta sınıf isyanı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü oyundaki iki karakterde işini kaybetmiş orta sınıftan insanlardı. Aslında orta sınıfın proleterleşmesi için işini kaybetmesine gerek yok. Çünkü orta sınıf dediğimiz kesimin yaşam standardı uzun bir süredir aşınmış, tarihsel olarak sahip oldukları birçok avantajlı konumlarını kaybetmişlerdir. Geçen bin yılın sonunda başlayan bu süreç yeni bin yılın ilk on yılında zirve yapmıştır. Tarihsel olarak konumunu kaybetmiş bu kesimler yine tarihsel olarak bu yeni duruma direniş göstermiş 2009’dan itibaren Avrupa, Amerika ve Ortadoğu da kitlesel isyanlar ortaya koymuşlardır. Gezi direnişi de AKP eliyle Türkiye de hayata geçirilen Neo-liberal ve baskıcı politikalara yönelik bir karşı çıkıştı. Yani proleterleşen orta sınıfın isyanıydı. Oyunun bu tür tartışmaları kışkırtması, buna vesile olması oldukça önemli. Bunun yanında ıskalanmış önemli tartışmalarda var. Örneğin bu önemli toplumsal olayın sonuçları tartışılmamış ya da sahneye taşınmamış. Örneğin gezi direnişi ile sıkça dile getirilen: “Eski siyasi kutuplaşmalar parçalanmıştır” “Artık yeni siyasi aktörler vardır.” veya “Türkiye de siyaset artık eski kalıplarla sürdürülemez.” gibi tespitler siyaseten çokta karşılık bulmadı. Sonuçlarını görmek için en iyimser haliyle acele ettiğim söylenebilir. Yoksa mevcut siyasi tablo nasıl açıklanabilirki. Ülkenin batısında devletin en ağır şiddet aracı olarak kullandığı gaz fişeklerine (haklı olarak) isyan edenler şu anda ülkenin doğusunda tanklarla insanların evini başına yıkan devlet şiddetine neden sessizler. Taksim’in belli giriş çıkışlarını kapatan devlete veryansın edenler doğuda bazı ilçelerin haftalarca hatta aylarca ablukaya alınıp en insani ihtiyaçlarını bile karşılayamama durumunu neden görmezden gelirler. Ölen çocuklarının, yaşlılarının cesetlerini sokaktan alamayan, yaralılarının başında evlerinin bodrumlarında bekleyen insanların feryadını neden duymazlar. Kısacası Aradığınız Topluma Ulaşılamıyor ile biz, gezi direnişinin başlangıcını ve ilerleyişini izlerken nasıl bittiğine ve bundan sonra nasıl bir etkisi olacağına dair bir şey göremiyoruz. Bu belki bilinçli bir tercihtir. Yani “başımızda çok zalim bir iktidar vardı ve insanlar buna böyle isyan etti” gibi tarihe bir not düşülmesi ve insanlara umut olması açısından oyunu böyle kurmak çok değerli bir tercih olabilir. Ama bu önemli toplumsal olayın nasıl sonlandığını, sonuçlarının ne olduğuna ve bundan sonra olabilecek toplumsal olaylara nasıl ilham olacağına (veya olmayacağına) dair de fikir verebilmesi gerektiğini de düşünüyorum. Yoksa oyun; “Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi” gibi bir hoş seda olacak…