Shirley’e Aşık Olmak

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Seyhan Arman

2En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: “Harika bir oyun izledim.”

Tiyatro iyidir! Daha doğrusu, “iyi tiyatro” iyidir. İyi bir oyuncuyu, iyi bir rejiyi ve iyi bir metni izlemek farklı pencereler açıyor insanda. Böyle bir oyuna denk geldiğinizde tiyatroya gitme zahmetine değmiş oluyor.

Televizyon dizisinde izlediğinizde de Sumru Yavrucuk farkını görüyorsunuz. Sadece  TV seyircisi için bile çok farklı bir yerde olduğu ve çok saygı duyulan bir oyuncu olduğu çok net. Diğer yandan tiyatro sahnesinde izleyince, gerçekten Sumru Yavrucuk’un çok özel bir insan olduğunu anında fark ediyorsunuz.

Sumru Yavrucuk‘un üç sezon oynayan “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi.” oyunu muhteşemdi. Zaten pek çok ödül aldı, kapalı gişe oynadı ve bence beş yıl daha oynasa seyircisini yine bulurdu.  Sumru Hanım’ın twitter hesabından bir seyircinin sorusuna verdiği cevaptan anlıyoruz ki oyunu Kumbaracı50 kaldırmış. Sebebini bilmiyorum ama oyun devam etseydi daha çok izleyecek arkadaşımız vardı diye düşünüyorum. Neyse konumuza dönelim.

Shirley’i izlemeye giderken ne yalan söyleyeyim beklentim düşüktü. Bu düşük beklentinin ne Sumru Yavrucuk ile ilgisi vardı ne oyunla ne de başka bir şeyle. Bu düşüncemin tek sebebi vardı; bir önce ki oyunu “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi.” oyununu çok beğenmiş olmam.  Açıkçası kolay değil, her yaptığın oyunda aynı başarıyı yakalamak. Bir seyirci olarak bu kabul ile gittim yeni oyuna. İtiraf ediyorum ki, “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyununun başarısını Sumru Hanım’ın iyi oyuncu olmasına, iyi metne ve iyi bir rejiye bağlamamışım. Bunu Shirley’i izlerken fark ettim. Şöyle bir ön açıklama yaparak gireyim; “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyununda ki Umut karakteri transseksüel bir kadındı. Biyolojik bir kadın oyuncunun, hele ki tanınmış bir oyuncunun transseksüel bir karakteri oynamaya kalkması bile haber değeri taşıyordu. Yani insan köpeği ısırmış oluyordu.  Seyircide artı bir puan oluşturuyordu bu durum. Bazı kendini bilmez “erkek” oyuncuların “Eşcinsel bir karakteri asla oynamam.” gibi densiz açıklamalarından anlıyoruz ki; bir eşcinseli oynamak bu ülkede cesaret istiyor. Yine aynı açıklamalardan anladığımız üzere “Beni de eşcinsel zannederler.” korkusu taşıyor bu “Erkek” oyuncularımız. Bir katili, hırsızı yada onlarca kişiyi öldüren bir “sapkını” oynamakta hiç bir beis görmezken, eşcinsel karakteri oynamaları rahatsız ediyor onları. Vardır bir dertleri!

Gelelim tekrar Sumru Yavrucuk ve transseksüel Umut karakterine. Biyolojik bir kadın olarak trans bir kadını oynamak, “cesaret” göstermiş olmak +1 puan seyircinin gözünde. Bu karakteri iyi canlandırmış olmak yine +1. Seyircinin “düşkün” olarak gördüğü karaktere pozitif ayrımcılık sergilemesi de +1. Yani “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyununa Sumru Yavrucuk 3-0 önde başlamış diye düşünmüşüm fark etmeden. Böyle düşünen başkaları da olmuştur muhtemelen. İyi yönetip, iyi oyuncu olmasını daha geri plana atmışım açıkçası. Farkında değildim gerçekten. Gel gör ki, Shirley’i izlediğimde bu yüzleşmeyi yaparken buldum kendimi.  Oyunun konusu ne olursa olsun, benim seyirci gözümden de öteye, Sumru Yavrucuk iyi bir yönetmen ve iyi bir oyuncuydu.

Shirley için, Sumru Hanım’ın teatral vasıflarını geri planda tutan bir “önyargı” ile seyirci koltuklarına oturduğum için kendisinden özür dilerim.

Sumru Yavrucuk, izlediğim salonun yetersizliklerine ve ameliyat olmasını gerektirecek bir rahatsızlığı olmasına rağmen muhteşem bir performans sergiledi. Rağmen derken bir bahanesi yok oyunun. Dört dörtlük bir performanstı.  Defalarca ayakta alkışlıyorum kendisini. Demek ki ne “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyununun metninin ne karakterin trans olmasının ne de Shirley’in içimizden birisi olmasının önemi yokmuş. Burada ki fark: Sumru Yavrucuk.

1

Boşuna değil yıllarca Devlet Tiyatrosu’nda kapalı gişe oynayan “Leenanen’in Güzellik Kraliçesi” yada “Yalnız Kadın” oyununun başarısı.  Boşuna değil “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” oyununun bıraksalar 5 sezon, belki de daha fazla sürecek olması, alınan ödüller… Yada “Shirley” de kendisini bizden birisi, kendimiz, annemiz, ablamız vb. gibi hissettirmesi… Boşuna değil.

Tek ortak nokta var: Sumru Yavrucuk.

Belli ki Shirley yazıldığında bu kadar “bizden” değildi. Kız “tiki” değildi, cep telefonu yoktu. Tatil için gidilen şehir Bodrum değildi. Tatil aşkı Adem değildi. “Niye şaşırdınız, siz evde kocanıza böyle davranmıyor musunuz?” sorusu, müzisyen kızın bavulu alırken ki fuları, bavula yapışan etiket, canlı canlı söylenen şarkılar, kayanın sallanması vs. Bütün bunlar belli ki yönetmen Sumru Yavrucuk’un dokunuşları.  Olmasalardı  da olurdu ama yönetmen işini iyi yaptığı için bu tatları eklemiş. Farkını koymuş ortaya. Belli ki yönetmen bizi tanıyor. Nelerden hoşlanacağımızı, derdini bize nasıl anlatacağını biliyor. Eğlendirirken düşündürebileceğinin farkında.  Dahası, hem yönetmen hem de oyuncu olarak seyircisini önemsiyor. “Ben nasıl olsa Sumru Yavrucuk’um,  çıkar oynarım, beğenimi, alkışımı alır giderim.” demiyor.  Hem Shirley, hem oyun içerisinde canlandırdığı diğer karakterler, her karakterin tonlamaları, jestleri, mimikleri ile harika bir performans izletiyor. Sadece tiyatro seyircisine değil “Yok ya ben tiyatroyu sevmiyorum.” diye düşünüp bir şekilde o salona gelmiş seyircinin bile beğeneceği, merakla takip edeceği ve sonunda mutlulukla o salondan ayrılacağı bir oyun Shirley.

“Kör ölür badem gözlü olur.” misali yitip gittikten sonra değil, hemen şu anda ona dokunabilecekken kıymetini bilelim bu harika insanın. Şükredelim ki Sumru Yavrucuk ile aynı çağda, aynı ülkede yaşıyoruz. Eminim ki başka bir zamanda yaşasaydı da Sumru Yavrucuk adı saygı ile anılırdı tiyatroya gönül vermiş kişiler arasında. Kısacası: Ben Shirley’e aşık oldum. Shirley değil de Ayşe, Fatma hatta Ahmet olsaydı da aşık olacaktım. Çünkü ben Sumru Yavrucuk’a aşık oldum.

3

Bu sebeple bırakın bütün bahanelerinizi ve tiyatro salonlarına koşun. Shirley’i izleyin, Ayşe’yi izleyin, Fatma’yı izleyin: Sumru Yavrucuk adını duyduğunuz her oyunu mutlaka izleyin.

Buna değecek eminim!

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Seyhan Arman

Yanıtla